Üç akademisyen, Nepal’den Fas’a, Bangladeş’ten Sierra Leone’ye uzak ülkelerden gelerek Beyoğlu’nda tutunmaya çalışan ‘kaybedenler’e, göçmenlere mercek tuttu. Araştırmacılardan Yükseker, “Burası sığınmacılar ve transit göçmenler için aynı zamanda bekleme odası” diyor.

Dünyanın bekleme odası Beyoğlu
Fotoğraf: Depophotos

Semra KARDEŞOĞLU

İstanbul’un kalbi Beyoğlu sayısız kültüre, milyonlarca kişiye ev sahipliği yapmış çağların tanığı. Uzunca bir süredir dünyanın dört bir köşesinden gelmiş ‘Kaybedenler’in diyarı.

Her bir binasının duvarları, yüzyılların ağrılı, acılı tanıklığını taşımanın yorgunluğu içinde. Zorla koparılan, koca bir geçmişten tek bir hatırasını bile alamadan gidenlerin ağrısı… Bir kişinin bile yok olan geçmişi eni sonu dönüp dolaşıp hepimizin geçmişi olmuyor mu? Beyoğlu hep kaybedilenlerin umutsuzca arandığı, kimi zaman farkında bile olmadan arandığı, ararken kaybolunduğu, sayısız hayatın üstüne basa basa ezilip geçildiği sayısız sokağın caddenin, bulvarın annesi. Ve elbette kimi zaman gökyüzünde savrulup gitse de sözün, çağrının ve isyanının en çok duyulduğu yer.

İlçenin son misafirleri uzun süredir dünyanın “kaybedenleri”. Kara kıtanın ‘en kara’larından Sierra Leone’den kalkıp gelenler var. Dünyanın elmas yatakları, kahvesi, kakaosuyla meşhur bu “zengin” ülkesinde insanlar kişi başına düşen milli gelir miktarıyla meşhur: Yaklaşık 480 dolar. Hatırlatalım hemen: Onların önündeki yemek tasını da alan ve sanki bunun için “Birleşmiş” kralların ülkesinde bu miktar bunun 100 katı: 48 bin dolar civarında. "Tabii yüksek olmalı" diyenler çıkabilir. Haklıdırlar da... Zira “kralların” ülkesinde yaşayanların ortalama ömür süresi bir Sierra Leoneliden en az 30 yıl fazla…

Beyoğlu işte böyle. Hani havasız yer altı atölyelerinde, elleri kanayana dek yaşıtı olan dünyanın gürbüz çocuklarına çiçekli elbise dikerken 10’ar 10’ar, yanan patlayan fabrikalarda 50’şer 50’şer, çarpan dağılan trenlerde 100’er 100’er, salgın hastalıklarda biner biner ölenlerin ülkesinden gelenlerin diyarı. Aşsız ve aşısız, isimsiz, kayıtsız, işsiz ve ekmeksiz, susuz ve nefessiz bırakılanların "kısa süreli havalandırma alanı" Beyoğlu. ‘Kaderinden’ kaçanların diyarı… Suriyeli domlardan Nijerya’ya, haritada yerini zor bulduğumuz Liberya’dan Nepal’e uzanan geniş alanda kan emici sineklerin başlarına üşüşüp kanının son damlasına kadar emip bir deri bir kemik ortaya öylece bir ‘atık ürün’ gibi bıraktığı, son bir umutla küflenmiş, nemlenmiş, penceresiz odalarda, bu koca dünyada (şayet kalmışsa) paylarına düşen küçük bir lokmanın peşine düşmüşlerin ortak memleketi…

Bey oğullarının çoktan terk ettiği, ırgat oğullarının diyarında ne olup bitiyor? Dünyanın bütün kaybedenlerinin bir araya geldiği bu ilçede durum ne? Üç akademisyen bu sorunun peşine düşerek araştırmış, orada yaşayan göçmenlerle bire bir uzun uzun konuşmuş, yaşadıkları mahallelerin yerleşiklerine kulak vermiş. Ortaya “Hak Temelli Yerel Politika Bağlamında: Beyoğlu’ndaki Göçmenler" araştırması ortaya çıkmış. Gelin bu rapora yakından bakıp, en yakınımızda ama en uzağımızdakilerin sesini dinleyelim.

İstanbul’un en önemli meselelerinden biri olan göçmenlere ilişkin araştırmacılar aralıksız çalışıyor. Son rapor, Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES)den geldi. Vakfın. Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin desteğiyle yürüttüğü ''Hak Temelli Yerel Politika Bağlamında Beyoğlu’ndaki Göçmenler: Nitel bir Araştırma” raporu Beyoğlu’ndaki göçmenlerin durumuna ilişkin önemli veriler içeriyor.

Araştırma, akademisyenler Prof. Dr. Hatice Kurtuluş, Prof. Dr. Deniz Yükseker ve Dr. Esra Kaya Erdoğan’ın 4 ay süren alan araştırmasına dayanıyor. Bu kapsamda Beyoğlu’nda beş farklı göçmen grubuyla altı odak grubu toplantısı gerçekleştirilmiş. Göçmenlerle çalışan sivil toplum kuruluşları, inisiyatifler ve bireyler ile göçmenlerin yaşadıkları mahallelerin muhtarları ve bir Mahalle Evi’nin çalışanlarıyla mülakatlar ve yuvarlak masa toplantıları düzenlenmiş. Özellikle son 20 yıldır artan çeşitlilikte göçmen gruplarına ev sahipliği yapmakta olduğu belirtilen raporda "İlçenin beşte birini göçmenler oluşturuyor. Beyoğlu, bu haliyle İstanbul ortalamasının üstünde (yaklaşık %9-10) bir göçmen nüfusa sahip.

İNSANİ DEĞİL

Raporda şu noktalara dikkat çekiliyor:

•Tarlabaşı gibi bölgelerde on yıllardır metruklaşmakta olan konut stoku, yeni gelen düzensiz veya yoksul göçmenler için barınabilecekleri bir alan yaratmış. Ancak bu konutlar insani barınma koşullarını çoğu kez karşılamıyor.

•Bazı göçmen grupları ilçeye yerleşirken, transit göçmenlerle daha iyi çalışma ve barınma fırsatları arayanlar için Beyoğlu bir “bekleme odası” işlevi görüyor

•Yoğunlaşan yeme-içme ve konaklama sektörleri ile küçük imalat sektörü, göçmenlere kayıt dışı çalışma olanağı sunuyor.

•İlçede turizmle birlikte öteden beri var olan seks ve uyuşturucu ticareti gibi sektörler de genç düzensiz göçmenlerin bir kısmını ilçeye çekiyor.

•Birçoğunun kayıtsız veya düzensiz olması, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi temel haklara ve işgücü piyasalarına erişimlerini çok olumsuz etkiliyor

•Kayıtsız göçmenlerin çocuklarının örgün eğitime erişimi yok. Kayıtsız Suriyelilerin çocukları arasında çocuk işçiliği de yaygın.

•Temel sağlık ve bulaşıcı hastalıklardan korunma ve tedavi hizmetlerine erişimleri yetersiz. Bu halk sağlığı açısından bir risk oluşturuyor.

•Hizmet alabildiği kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları sınırlı.

Araştırmacılardan Deniz Yükseker, Beyoğlu’nun, sığınmacılar ve transit göçmenler için aynı zamanda bir “bekleme odası” olduğunu ve bazı evlerde bir odada 10 kişi kaldıklarını söylüyor: “Raporda da aktardığımız gibi bu odalar sadece yağmurda ıslanmadan uyuma imkânı sağlıyor. Bu barınma biçimi de evde yemek yapmanın mümkün olmadığı bir çeşit evsizlik. Görüşülen bir STK temsilcisi gizli evsizler olarak tanımladığı grubun, garaj, depo ve bekar evlerinde kaldığını bunlar arasında Suriyeli dışında Cezayirli, Faslı, Tunuslular olduğunu aktardı."

dunyanin-bekleme-odasi-beyoglu-1033147-1.

TAMPON EVLER

Deniz Yükseker, Beyoğlu’ndaki kamusal kayıtsızlığın, insan kaçakçılığı, gasp, dolandırıcılık, turist istismarı gibi yasa dışı işler için de bir alan yarattığını anımsatarak şunları söyledi: "Göçmenlerle en bağlantılı olan iş insan kaçakçılığı. Türkiye’ye gelen transit göçmenleri AB ülkelerine geçirme vaadinde bulunan insan kaçakçıları Tarlabaşı’nı kullanmakta. Tarlabaşı’nda etkin bir dayanışma inisiyatifinin temsilcisi bu durumu şöyle ifade etmişti: Tampon evler var. Kaçakçıların getirebildiği yoldan dolayı insan popülasyonu değişebiliyor. Sierra Leone’den bir dönem fazla oluyor, bir dönem bakıyorsun Ugandalı fazla oluyor. Tampon ev diyoruz biz bunlara."

TERCİH NEDENLERİ

Araştırmada göçmenlerin ilçeyi tercih nedenleri şöyle belirlenmiş:

•Göçlerin yarattığı mekânsal olumsallıklar. Bu göç hareketleri kendilerinden sonraki göçlerin mekânda yerleşme imkânı ve biçimlerini belirliyor.

•Çöküntü alanı haline gelmiş mahallelerinde süreklilik kazanan nüfus hareketliliği.

•Bu çöküntü alanlarında yaşayan yerli sakinlerin ve göçmenlerin mekâna aidiyet duygularının oluşmasını engelleyen “tekinsizlik” durumu. Mekânın kontrolü onlar için önemli.

SENEGAL'DEN BANGLADEŞ'E HEPSİ VAR

Raporda ilçede yaşayan gruplar 5 bölüme ayrılmış:

1. Suriyeliler: İlçedeki göçmenler arasında en kalabalık grup. Arap, Kürt, Türkmen ve Dom gruplardan oluşmakta. Kürtçe konuşan ancak farklı bir etnik grup olan Domlar en yoksulları.

2. Sahra-altı Afrikalılar: Turist, öğrenci vizesi veya ticari, medikal vize ile Türkiye’ye giriş yapıp ikamet izni ile ya da düzensiz göçmen olarak yaşıyorlar. 1990’ların ikinci yarısından itibaren Kurtuluş-Dolapdere-Tarlabaşı ekseninde varlıklarını sürdürmekteler. Başlangıçta ağırlığını Nijeryalılar oluşturuyordu. Zamanla Sahra Altı Afrika’nın diğer yoksul ülkelerinden gelen ve çoğu genç erkeklerden oluşan grupları da alarak Beyoğlu’nun belli mahallelerinde sosyal dokunun bir parçası oldu. Ağırlıkla Nijerya, Senegal, Gana, Sierra Leone, Uganda ve Kongo’dan gelen göçmenler, göçmenlik ağlarına bağlı olarak farklı mahallelerde yoğunlaşmakta. Doğrudan çalışmaya gelenler yanında Avrupa Birliği sınırını geçmek üzere İstanbul’u bir geçiş ve bekleme noktası olarak görenler de var.

3. Kuzeybatı Afrikalılar: Ağırlıkla AB ülkelerine gitmek için turist vizesi ile gelen Fas, Tunus ve Cezayirliler. Ağırlığını genç erkekler oluşturmakta. Bu grup Beyoğlu’nda tutunmada zorlanmakta, sık sık kaçak yollardan Avrupa’ya çıkma denemeleri yapmakta.

4. Güney Asyalılar: Sayıları giderek artıyor. Çalışmak için gelen ve yerleşmeye çalışan Pakistan, Hindistan, Bangladeş ve Nepalliler gibi Güney ve Güneydoğu Asyalılar oluşturmakta. Çalışma izniyle otel ve restoranlarda servis elemanı olarak çalışanlar yanında özellikle Pakistanlılar arasında kâğıt toplama işi yapanlar var. Bu göçmenler arasında eski İngiliz sömürgelerinden gelenlerin çoğu İngilizce konuşmakta. Bu nitelikleri onların Beyoğlu’nda büyüyen turizm sektöründeki iş imkânlarını artırmakta.

5. İranlılar: İki grup var. Bir yanda meslek sahibi, eğitimli göçmenler, diğer tarafta büyüyen turizm ve eğlence sektörünün “tekinsiz” işlerinde kayıtsız çalışan, genç erkek ve kadınlardan oluşan bir göçmen grubu. Birinci grup ilçede azalırken ikinci grup artmakta. Bir bölümü Türkiye üzerinden Avrupa, ABD ve Kanada’ya geçmek istiyor.

KİM HANGİ MAHALLEDE?

•Örnektepe: Suriyeli domlar
•Küçük Piyale: Suriye-Sahra Altı Afrika
•Fetihtepe, Piripaşa, Keçeci Piri: Sahra Altı Afrika
•Bostan, Çukur, Bülbül, Sururi Mehmet Efendi, Hacıahmet: Suriye, Sahra Altı, Kuzey Afrika, Güney Asya, İran
•Kocatepe: İran
•Ömer Avni, Tomtom, Müeyyezade, Kadı Mehmet Efendi: Düşük yoğunluklu göç