Gerekmedikçe etliye sütlüye bulaşmayan bu adamlar, iş kendini gösterdiğinde küflendikleri köşelerden ağır ağır doğrulup cüsselerini ortaya çıkarırlar

Dünyanın yükünü omuzlayanlar: Hamallar…

> ONUR TUNCAY tncyonur@gmail.com

İstanbul’un henüz betona boyanmadığı, trafik sorunu yaşamadığı, Mecidiyeköy’ün dutluk olduğu zamanlarda dahi Eminönü şehrin nabzını tutan semtlerden biriydi. Ticaretin ve paranın canlandığı bu semt, şehre yeni adım atanların gözlerini açtığı ilk duraklardandı. Sirkeci’ye inen gurbetçiler Eminönü’nde boğaza nazır duran Yeni Cami avlusunda Mısır Çarşısı’ndan yayılan baharat kokusunu gırtlaklarına çekerek memleket hasretlerini sonlandırırlardı.

Kapısı Eminönü’ne açılan tarihi Mısır çarşısı, bugün önemli bir turistik ve ticari merkez. Ancak turistlerin bilmediği ya da görmeyi tercih etmediği daha önemli bir yer daha var: Tahtakale. Mısır Çarşısı’nın üst kapısından çıkıp elli metre kadar bir yokuş tırmandığınızda sağda Tahtakale Caddesi üzerinde Tahtakale Ticaret Merkezi tüm kasvetiyle karşınızda duracaktır. Kapısının önünde alıcılar ile satıcılar kıran kırana pazarlığa tutuşup vızır vızır çalışırlarken iki tarafı da umursamayan yorgun yüzlü adamlar duvar dibinde sabırla beklerler. Patronlar, Tahtakale’nin dar sokaklarında satın aldıkları malzemelerle baş başa kaldıklarında duvar diplerinde çömen kuvvetli adamları aramaya başlarlar.

Gerekmedikçe etliye sütlüye bulaşmayan bu adamlar, iş kendini gösterdiğinde küflendikleri köşelerden ağır ağır doğrulup cüsselerini ortaya çıkarırlar. Tahtakale civarından ticaret yapan tüccarların eninde sonunda ihtiyaç duyduğu insanlardır onlar. Onlara hamal denir ve ticaret merkezinin kısa mesafe nakliyesinden sorumludurlar. Biz de, bir duvar dibine kalabalıktan saklanır gibi oturup yirmi beş yılını hamallığa adamış Hasan Abi’den dinledik bu mesleği.

Sermayemiz bir semer
Yirmi beş yıldır bu işi yapıyorum. Aslen Malatyalıyım. Hamallık işinde Malatyalı çoktur. Biraz hemşericilik var desem yalan söylemiş olmam. Fakat farklı memleketten biri de kuralına uymak şartıyla bu işi yapabilir. Kural dedim diye anayasa kitabı var zannetme. Birkaç önemli nokta var onları çiğnememek lazım.

Öncelikle kafana göre gelip burada iş tutamazsın. Çünkü burada biz varız. Bu bölgenin hamalları olarak birbirimizi kollarız. Yeni işe başlayacak arkadaşın mutlaka bir bağlantısı olması gerekir. Yani içimizden biri yahut dışarıdan tanıdığımız biri kefil olmalıdır. Selam verip semer vuranı aramıza almayız. Neticede burası İstanbul. Ne idüğü belirsiz insan dolu. Yaramaz insan çalıştırırsak aramızda ve bir vukuat çıkartırsa tüm hamalların adı kötülenir. Çok şükür bu zamana kadar ufak tefek olaylar haricinde mesleğimizi lekeleyecek bir olay yaşanmadı.

Bunun haricinde iş yapacağın muhiti bilmen lazım. Hamallar grup gruptur. Mesela biz Tahtakale’nin hamalıyız. Tutup Bayrampaşa’da iş yapmayız. Hatta bu kadar uzak yerler değil yukarıda, Mercan mahallesinde bile iş yapmayız. Mercan’ın hamalları da Tahtakale’ye inmez. Kendi mıntıkamızda eşinir ekmeğimizi çıkartırız. Ticaret merkezinde olduğumuz için iş çok oluyor. Gani gani yetiyor yani. Bir de herkesin semeri ayrıdır. Kimse başkasının semerini sırtlanamaz. Sermayemiz bir semer neticede.

İstanbul’un en eski yerleşim yerleri buralar. Bu yüzden de sokaklar oldukça dar. Müşteri de çok olduğu için adım atacak yer kalmıyor. Buralara araba giremiyor pek. Bizim için iyi bir şey tabi, böylelikle biz de iş bulabiliyoruz. El arabasıyla yük taşıyan arkadaşlar vardır. Bu arkadaşlar hanın kapısına kadar el arabasıyla malları getiriyorlar. Bizler de katlara çıkartıyoruz. Biz halen daha en eski usullerden olan semer yöntemiyle yapıyoruz bu işi. Sırtımıza alıyoruz yani yükü.

Altmış yaşındaki hamalla yirmi beş yaşındaki hamal arasında pek teknik farkı yoktur. Sırtına iyi yayacaksın ağırlığı, dengeleyeceksin yani kendini. Öne doğru çok eğilmeyeceksin. Kısa ama sık adımlar atacaksın daha rahat taşımak için. Bir de taşıyacağın yükten çok gideceğin ya da çıkacağın mesafe önemlidir. Yüke alışıyorsun zaten zamanla ama mesafe ne kadar uzunsa o kadar altında kalıyorsun ağırlığın. Bu da insanı yoruyor tabi.

Eskiden hamal çoktu ama artık azaldı. İstanbul’un her yerinde hamallar olurdu önceden. Makineleşmeyle beraber kaba insan gücüne duyulan ihtiyaç azaldı. Makinenin giremediği yerde insana ihtiyaç duyuyorlar. Forkliftler, asansörler var artık. Eskiden emek değerliydi. Mesleğimi de çok sevmiyorum açıkçası ama böyle geldi böyle gidiyor. Bizden sonra çok sürmeyecek zaten bu iş. Eski usul hamalların son temsilcileriyiz gibi geliyor bana. Bizim yerimizi tamamen makineler alacak.