Tiyatroculuğum yanı sıra belki de ondan daha çok “BirGün köşe yazarı” niteliğimle yazılar geliyor bana ki, bu da beni onurlandırıyor. Duyurmam istenilen her olguyu, her olayı köşeme taşıyamıyorum kuşkusuz. Alıntılar yapmıyor değilim ama. Kimilerini de bir öykü kurgusunda ele alabiliyorum. Bu kez de, on ay önce tutuklanan kızıyla bildiğim, ana çizgisinde töre olayını işlediği Şam’da Bir Mardinli kitabıyla tanıdığım Numan Aydınoğlu’dan aldığım epostayı sayfadaki yerim ölçüsünde (zorunlu kısaltmalarla) sunuyorum aşağıda:           “(…) Üzerinde hiç bir hakkınız olmayan, ancak onun adına ödenen vergiler nedeni ile kendisinin sizin üzerinde hakkı olan bir insanı, 23 yaşında, tam burslu olarak hukuk eğitimini henüz tamamlamış bir genç kızı, sabahın saat 5:00’inde, avukatlık stajına başlayacağı gün,  evinden alıyorsunuz. Üç gün boyunca karakolda tutuyorsunuz ve daha sonra da sorgulamaya çıkarıyorsunuz. Sorguda ne mi yapıyorsunuz ?  Beş yaşında iken yurt dışına çıkışını sorguluyorsunuz: Ne amaçla çıktın ?.. Devlet olarak bana diyorsun ki: ‘Senin telefonun ‘özel’dir  ve bu nedenle de sen bana Özel Tüketim Vergisi ödeyeceksin.’  Ve bu vergiyi de canının istediği gibi ayarlıyorsun ve sonra da o bana ait ‘özel’ olduğunu söylediğin telefonumu dinliyorsun. Ve o telefonunu dinlediğin kişiyi sorgulamak üzere gözaltına alıyorsun. Suçlayacak bir şey bulamıyorsun sonra da diyorsun ki: ‘Seni tutuklayayım, sonra sana uygun bir delil ayarlar, iddiamızı hazırlarız.’ (…) Ne ile suçlandığını avukatlarına dahi söylemediğiniz kişiyi yedi ay içerde tuttuktan sonra, sonunda bir iddianame çıkartıyorsunuz. KCK kapsamında tutukladığım dediğiniz kişiyi de dahil ettiğiniz bu iddianame tam 2400 sayfa. Bu kadar sayfada ne var? Bu kadar suçu işleyecek neler yapmış bu kız diye baktığımda karşıma: a- Yaklaşık 950 sayfa, PKK’nın 1984 yılından bu yana yaptığı tüm eylemler ve gelişimler var. Tam bir PKK tarihçesi. Yani PKK’nın ilk eylemi olduğu zaman bu çocuk henüz doğmamış; b- Yaklaşık 800 sayfa, BDP’nin Bilgi Üniversitesi’nde düzenlediği Siyaset Akademisi bünyesinde verilen derslerin deşifresi; c-  Bahse konu gencimize ait bölüm ise sadece 3 sayfa. Ve şu paragrafla bitiyor: ‘Şüpheli İdil’in Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı PKK/KCK terör örgütü tarafından yöneltilen silahlı eylemleri meşru gördüğü, fikirlerinin terör örgütü ile paralellik arz ettiği, terör örgütü mensuplarıyla irtibat halinde olduğu anlaşılmıştır.’ (…) Yedi ay sonra elimize verdiğiniz döküman bundan ibaret.  Hazırladığınız belgeden çıkan sonuç: ‘Düşündüğü’ anlaşılmıştır… İddianızda diyorsunuz ki: ‘Kişi  KCK toplantılarına katılmıştır çünki ; toplantının yapıldığı gün BDP binasının önünde fotoğrafı var.’ Oysa fotoğraf çekim saati 14:10 ve fotoğrafa göre kişi toplantının yapıldığı yerden uzaklaşma yönünde hareket ediyor.  Ve yine yapıldığı iddia edilen toplantı 14:30’da başlıyor...Toplantıya katıldığı iddianıza gerekçe ve delil olarak cep telefonunun Beyoğlu’ndaki baz istasyonlarından sinyal verdiğini söylüyorsunuz. Oysa teknolojik olarak nerede olduğunu tam bulmak mümkün ve bunu dahi araştırmıyorsunuz. Çünki araştırdığınızda toplantı yapıldığını iddia ettiğiniz yerde olmadığını anlayacaksınız. Diyorsunuz ki ’ biz suçlayalım onlar suçsuzluklarını kanıtlasınlar.’  Bunu  gazeteciler için de yapmadınız mı? Önce gözaltına aldınız, basılmamış kitabını yaktınız. Sonra gazetecilikten suçlamış olmamak için bir sürü kılıf uydurdunuz. Suç mu yok iddia edilecek,  çamur mu yok atılacak. İddianızı yazarsınız sonra da suçlarsınız. Güç sizde nasıl olsa, karşınızdakileri istediğiniz gibi çamurla sıvarsınız sonra kenara çekilirsiniz. Görev artık karşı tarafa düşmektedir. Ne ile suçlandığını dahi bilmeyen  müvekkilini savunmak adına, ipte cambaz oynatmak avukata kalmıştır... Devletin suçladığı ve vatandaşın suçsuz olduğunu ispat etmekle yükümlü olduğu tek hukuk devleti olma özelliğini taşıyan ve buna rağmen hala demokratik olduğunu iddia eden ülkem benim…”