En acısı da kendimizle olan derdimizin ortadan kalkmış olması

Duvarlara uzaklığımız 120 cm

ZİHNİ BAŞSAYAR - zihnibassayar@gmail.com

Neredeyse tüm edebiyatçıların, bilim insanlarının ve uzun yol şoförlerinin dediği gibi hayat bir yolculuktur. Bu teze bağlı olarak söylüyorum ki bütün uğraşımız mesafelerdir. İnsanlar, eşyalar, zamanlar ve hayal kırıklıkları arasındaki mesafeleri ölçüp düzenlemeye çalışarak geçen yaşamımızda yanlış tercihler, zorunluluklara dönüşür. Bu yazı, yapılabilecek en yanlış tercihin bizlere zorunlu kıldığı en kısa mesafe üzerine yazıldı.

Bazı filozoflar, psikologlar ve daha da önemlisi Amerikan kişisel gelişim kitabı yazarları, insanın ulaşabileceği en uzak mesafenin kendisi olduğunu söyler. Ve yine birçok mühim görüşe göre hayat, insanın kendine olan yolculuğudur. 700 Dolarlık meditasyon seanslarına katılmak ya da yaşama katılmak bu yolculuğun çeşitleri olabilir. Ancak tercihimiz yaşama katılmak olsun çünkü yaşam, insanın kendisidir. Sokakta görüp iğrendiğimiz, sevdiğimiz, kaçtığımız ve özendiğimiz her şey aynı zamanda bizim birer parçamızdır. İnsan içinde her şeyi barındırır, mühim olan doğru zamandır.

İnsanlık olarak elbette sayısız suçumuz var ancak bana kalırsa tarih bizleri en çok, içinde bulunduğumuz zamanı anlamsızlaştırmakla suçlayacak. Kendi özgürlüğünü elleriyle yok eden ve yerine koyduğu tutsaklığa aşık olan bir nesil olarak tarihin dijital raflarında yerimizi alacağız. Çünkü özgürlük biraz da anlamaktır, görebilmektir, susabilmektir. Mesela özgürlük, bazı konularda da fikir beyan etmemektir.

DEVLERİN AŞKI SMS'LE BİTİYOR

Susmak da bir ifade biçimiydi örneğin. Hem de sessizlik bazen en büyük cevaptı edebiyata göre. Oysa bugün nasıl da kelimelere hapsettik hayatlarımızı. Konuşarak, yazarak, fotoğraf yollayarak anlaşıyoruz. Daha da fenası kendimizi başkalarının kelimeleriyle, bize dair söyledikleriyle tanımaya çalışıyoruz. Sonra daha ilk yaşanmışlıkta, kelimelerden kurduğumuz o çatı başımıza çöküveriyor. Devlerin aşkı SMS’le bitiyor.

En acısı da kendimizle olan derdimizin ortadan kalkmış olması. İnsan, kendiyle olan derdinden beslenir. Kendi kendine çatışarak yıkar aklındaki duvarları. O duvarlar yıkıldıkça terk eder zindanı. Ancak bunun için o zindanın farkında olmak gerekir. Sanal iletişim, kendi içimizdeki zindanların duvarlarını LED ekranlarla kapladı. Bir yandan oturduğumuz yerden istediğimiz yere gittiğimiz için özgür olduğumuzu sanıyor, diğer taraftan da gördüğümüz hiçbir şeye dokunamıyoruz.

Tüm bu süreçte kendimizde memnun olmadığımız tarafları törpüleyen profillerle, aslında sahip olmadığımız güzel duygularla oluşturduğumuz içeriklerle var olmayı seçiyoruz. Bu varoluşa kendimiz de inanıyor ve en fenası o profillerdeki insan olduğumuzu düşünüyoruz. Üstelik öyle seviyoruz ki yarattığımız kişiyi, üstüne bir de selfie çekiyoruz.

DAHA İYİ SELFİE

Danny Browman ismini duydunuz mu bilmiyorum. 19 yaşındaki bu arkadaş dünyanın ilk selfie bağımlısıydı. Geçtiğimiz sene mükemmel selfie’yi çekemediği için intihara teşebbüs etti. Kendini sevmesi için büyülü bir aynaya ihtiyacı vardı. Ayna O’na en güzelin kendisi olduğunu söylemedi, intihar etti. Narsizmin modern çağa yansıyan en günlük ibarelerinden olan selfie öylesine büyüdü ki, dünyanın en önemli cep telefonu markalarından biri, milyonlarca dolar verip geliştirdiği bir ürününün reklamında tek bir özelliği ön plana çıkardı; ‘Daha iyi selfie.’

Onaylandıkça nefes aldığımızı hissettiğimiz, beğenildikçe kendimizi sevdiğimiz bu çağda bizi ne yazık ki başkalarıyla olan iletişim hayatta tutuyor. Bu anlamsızlık bizleri, yalnızlığın başkalarından yoksun olmak gibi basit bir ruh halinden ibaret olduğuna ikna etti. O nedenle artık şarjımız bittikçe yalnızız. Aklımızın, ruhumuzun içindeki zindanda duvarlar arasındaki mesafe ne kadar bilinmez ama bizim o duvara olan uzaklığımız artık azami 120 cm. Şarj kablosunun boyu yettiğince anlayacağınız. Umarım bir gün “Yanında priz olan masa var mı?” yerine “çay taze mi?” sorusuna geri döneriz. Her daim yalnızlığınızdan ibaret bir bavulunuz hazır olsun. Çünkü hayat bir yolculuktur, yanınızda bulunsun.