Yeni romanı Silsile’de 12 Eylül’ün savurduğu hayatları odağına alan Aysan: “Özgür bir toplum için çalışmak, yurttaşlığın da gereği değil mi?”

"Edebiyat soru sormanın erdemidir"

Nuray Salman

Eren Aysan, 1976’da Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. 2001’den bu yana Devlet Tiyatrosu’nda çalışıyor. Aynı zamanda mezun olduğu bölümde öğretim görevlisi. Vesikalık Fotoğraf (2008, Yasakmeyve Yayınları) ile Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü, Gece Uyurken (2014, Can Yayınları) ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldı. Ayrıca Bir Eflatun Ölüm: Behçet Aysan Kitabı (2017, Um:Ag), Hangi Zamandı, Unuttum (2019, A7), Zeynep Altıok’la hazırladığı 25 Yıllık Ağıt: Sivas Katliamı (2018, Kırmızı Kedi) ile Silsile (2020, Kırmızı Kedi) adlı kitapların yazarı.

BirGün gazetesinde köşe yazılarına devam eden Aysan, siyasi cinayetlerde yaşamını yitiren simge isimlerin yakınlarının oluşturduğu Toplumsal Bellek Platformu üyesi.

►​ Son romanınız Silsile, 12 Eylül Darbesi’nin savurduğu hayatları anlatıyor. Ne kadar unutmaya çalışılsa da, geçmiş bir gölge gibi var olmaya devam ediyor, “sokağa tutulan ayna” gibi…
Andre Malroux çok sevdiğim bir romanında, “İnsanlığın yazgısı bir tarihse, ölüm yaşamın bir parçasıdır; değilse yaşam ölümün bir parçasıdır” der. Madalyonun iki yüzü gibi. Bu topraklarda bir de kendi hayatımızın sıradan akışı içinde ülke tarihinin dayattığı çok katmanlı gerçeklikler var. Her sabah uyanır uyanmaz bizi teslim almaya çalışan boğucu atmosfere rağmen gülümsemeye çalışıyoruz. Yakın tarihi yahut içinde olduğumuz şimdiyi çözümlemeye çalışmanın, hesaplaşmanın tedirginliği var üzerimizde. Bu nedenle öyle kolay üstümüzden atabileceğimiz bir örtü değil geçmişimiz. Hayatlarımızı esir alsa da, örselese de yazın alanında uçsuz bucaksız imkânlar sunuyor bize. Bir anlamda sözcükler çok değerli bir hale geliyor. Bilinçleri tutuşturmak ve gerçekliği açıklamak üzerine büyük anlamlar sunuyor.

► Tarihsel gerçeklikle, tarihçinin ve roman yazarın yorumu arasında nasıl bir ilişki var?
Avner Ziss, 'Estetik' isimli çalışmasında 19. yüzyıl Rusyası'na büyük bir mercekle bakabilmek için Çehov’u ayrıntılı incelemek gerektiğini söyler. Bir anlamda Çehov’un yazdıkları o dönemi anlatan pek çok tarih kitabından daha kıymetlidir. Çünkü edebiyat her şeyden önce soru sormanın erdemidir. Karanlık zamanlarda sözcüklerden oluşan odalara sığınmamızın, dahası edebiyatın o eşsiz korunaklı alanının hem bizim hem de ulusların yaşamında büyük yer kaplamasının ardında 'eleştirel düşünce'nin gücü yatar. Üstelik 'eleştirel düşünce', soluk aldığımız dünyaya ait apansızca sorular ortaya atmaktan, zaman zaman 'kışkırtıcı' gelebilecek bir ayartıcılığa bürünmekten hiç ama hiç çekinmez. Zaten yaşadığımız dünyaya dair düşünce üretmek, gittikçe zahmetli bir hâl alsa da demokratik ve özgür bir toplum oluşturabilmek adına çalışmak, her şeyden önce sorumlu yurttaşlığın da gereği değil mi?

edebiyat-soru-sormanin-erdemidir-849555-1.► Yaşadığımız coğrafya sürgünlerin, katliamların, savaşların, acıların taştığı bir nehir gibi. Bütün bunlar bir yazarın kaleme aldığı hayattan ne kadar bağımsız olabilir ki?
İnsanların açlıktan ve anlamsız savaşlardan öldüğü bir zaman aralığında yazmanın anlamı çoğu zaman tartışılır. Kendi adıma her şeye rağmen sözün en iyi araç olduğunu, öfkeyle değil anlamı bulmaya çalışarak bir hayatın sorgulanması gerektiğini, cinayetin suçunu aramak için silaha değil tetiği çeken ele bakmanın önemini düşünenlerdenim. Bilinçlerimizin sınırı, kesin bir biçimde gerçekliğimizin de sınırı. Bizim gerçekliğimizde ise çok fazla acıya tanıklığımız var.

► Cioran'ın “Biz, hepimiz, huzurun anahtarını yitirmiş, artık büyük acıların sırlarından başka bir yere varamayan öfkelileriz” sözünün sizdeki karşılığı nedir?
Bu soruya çok sevdiğim Eduardo Galeano’yla yanıt vereyim: “Özgürlük benim ülkemde politik mahkûmların yattığı bir cezaevi, aşk insanla otomobil arasındaki ilişki, devrim mutfakta bir deterjanın yapabilecekleri, zevk belirli marka yumuşak sabunun ürettiği bir şey, mutluluk sosis yemenin verdiği bir huzur...” olarak tanımlanıyor. Böyle bir dönemde her şeyin içi boşaltılmışken zamanın ve yaşamın tanıklığıyla yoruluyoruz. Ve Ciorian’ın haklılığına şapka çıkartıyoruz.

►Yayımlanmayı bekleyen çalışmalarınız var mı?
Sevgili kardeşim Zeynep Altıok ile yepyeni bir kitabı tamamlamak üzereyiz. Edebiyatçıların, sanatçıların Ankara’sının izini sürüyoruz. Onların buluşma mekânları olan meyhaneleri, anılarla harmanlayarak tanıklıklarla özel bir çalışmanın peşinden koşuyoruz.

Fotoğraf: Necati Savaş