Edebiyatın direnişi

DOĞUŞ SARPKAYA

Gezi direnişi, 2013 Haziran’ında başlayan ve aylara yayılan kalkışma, hepimizi heyecanlandırmıştı. Çünkü sadece bir parkın savunulmasının ötesine geçip, iktidarla ezilenlerin arasındaki çelişkilere odaklanma olasılığını içinde barındırıyordu. Bu olasılık sadece belirli talepler etrafından örgütlenmeye değil, toplumsal hayatı saran vasatlığa karşı başka bir yaşamın mümkün oluşuna işaret ediyordu. Gezi ile birlikte hayatın her alanında topyekûn bir değişiklik yaşanacağına dair bir umut yeşerdi. Bu umut, edebiyatta da karşılığını buldu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, şiir sokaktaydı, 2000’li yıllar öykücülüğü edebiyatta yeni bir ivmelenme yaratıyordu ve direnişçilerin orantısız zekâsının karşısında durabilecek hiçbir duvar yoktu.

Toplumsal muhalefetin yükseldiğini hissettiğimiz dönemlerin genel iyimserlik havası her tarafı sarmıştı. Gramcsi’nin ünlü formülasyonu, aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği, unutulmak üzereydi. Ama AKP, tüm ülkede baskıyı ve zulmü artırarak genel iyimser havayı dağıttı. Toplumsal muhalefeti de bu baskı politikasıyla sindirme yoluna gitti. Aklın ve iradenin kötümserlikle boğuştuğu bir gündelik hayata hapsolmaya başladık.

Bu kadar laf kalabalığını yapmamızın sebebi şu: TÜYAP’ın 37. İstanbul Kitap Fuarı’nın teması hayatı edebiyatla kuşatmak olarak belirlendi. Kuşatma sözcüğünün, fetihle olan akrabalığını göz ardı ederek, çağrıştırdığı olumlu anlam üzerine düşünürken, direniş ve edebiyat kelimelerini anımsamamak olanaksızdı. Direniş edebiyatı üzerine düşünmek yerine, hızın ve geçiciliğin kutsandığın çağın şövalyece eylemlerinden okumanın yüceltilmesi gerektiğini düşündük. Gezi üzerinden sadece beş yıl geçmiş, tüm dünyada toplumsal hareketler dibe vurmuş ve kapitalizm zaferini tekrar tekrar ilan etmiş, bizler de kurtuluş olanaklarımızı unutup sığınaklarımıza çekilmişken, bir sanat dalından, varlığı ile direnişi çağrıştıran, edebiyattan medet umabilir miyiz?

Dosyayı hazırlarken bu soruyla yola çıktık. Dosyamızda Ayşegül Tözeren öykü ve romanın direniş yolculuğunu kaleme aldı. Onur Akyıl gün geçtikçe kan kaybeden şiir üzerine, genç şairlere de seslenen bir yazı yazdı. Aydın İleri 'okuru çocuk olan bir edebiyatın kendisinin direniş' olduğunu vurguladı. Son sorumuzu Nermin Yıldırım, Melike Uzun, Fadime Uslu ve Oylum Yılmaz Eriş’e tek bir soru yönelttik: “Edebiyatın direnişini örgütlemek mümkün mü?”

Bu kısa dosyada soruları yanıtlamak gibi bir derdimiz yok. Daha çok soruları çoğaltmak ve duyan kulaklara ulaştırmayı dert edindik. Umarım sesimize kulak veren olur. İyi okumalar.