Demet Çizmeli, “İlk öykü kitabım ‘Dünyanın Ortasında’daki öykülerde anlatılan kültürün, toplumsal yapının içinde doğup büyüdüm. Mevsimsel koşullar, doğanın sertliğine karşı sözlü anlatı geleneği insanın bunlarla baş edebilme yolu gibi geliyor. Çocukluğumda zihnimde yer eden duygu ve meraklarımı etkileyen bu kültür öykülere yansıdı” diyor .

Efsaneler, masallar çocukluğumun önemli parçasıydı

Nilgün ÇELİK

‘Dünyanın Ortasında’, Demet Çizmeli’nin 2019 yılında Alakarga Yayınları’ndan çıkan ilk öykü kitabı. Son dönemde merakla okuduğum iki kitaptan biri. Birikim, gözlem, tecrübe, dil üslup kitabı bambaşka yapmış. Okurken ilk kitap olduğu hissi uyandırmıyor. Durum bu kadar özendirici olunca Demet Çizmeli’ye kurgularını, dilini, yazım serüvenini sormak istedim.

► Sevgili Demet, bana kalırsa Türk edebiyatına başarılı bir giriş yaptın, tebrik ederim. Kitap okurlarıyla buluşalı yaklaşık bir sene oldu. Nasıl geçti bu süre? Neler oldu?
Teşekkür ederim. Kitap okurlarla buluştuktan sonra hakkında çıkan yazılar ve gelen yorumlar çok sevindirici oldu. Fakat bütün dünyayı etkisi altına alan salgın dönemi her şey gibi kitabı da olumsuz etkiledi. İnternet, sosyal medya aracılığıyla paylaşımlar oluyor ancak birebir etkileşimi henüz gerçekleştiremedik.

► Öykülerinde kuvvetli bir tarih bilgisi var. Yine aynı ölçüde gözlem yeteneğinin de ne kadar başarılı olduğunu görüyorum. Fakat bunlarla beraber beni en çok etkileyen efsanevi olaylar ile yöresel dil. Kendi kültürünü tanıyıp özümseyip onu okuruna sunuyorsun. Öykülerini bu şekilde zenginleştirmek nasıl bir süzgeçten geçerek oluştu?
Öykülerde anlatılan kültürün, toplumsal yapının içinde doğup büyüdüm. Efsaneler, masallar çocukluğumun önemli parçasını oluşturdu. Zamanla da içselleşti. Mevsimsel koşullar, doğanın sertliğine karşı sözlü anlatı geleneği insanın bunlarla baş edebilme yolu gibi geliyor bana. Çocukluğumda zihnimde yer eden duygu ve meraklarımı etkileyen bu kültür öykülere yansıdı.

► Dilin ve üslubun da birçok öykü yazarından farklı. Biraz bundan bahsedebilir misin? Bu farklılığı nasıl başardın?
Bu bir süreç. Yazdıkça ve okudukça ilerleyen uzun bir yol. Önümde uzanan yolun da farkındayım.

► ‘Dünyanın Ortasında’ ile başlayan sonra Asude Günler, Harf Kuyumcusu, Beşbinsekizyüzotuz, Tek Kişilik Bir Oyun isimli öykülerinde öykü sonlarında, öykü dışında biri konuşuyor. Bu beş öyküyü taşın tanıklığında birbirine bağlayan kurmaca, tekniği bakımından da okurun dikkatini çekiyor. Taşın dile gelip öyküye girmesi elbette kitabı çok lezzetli kılıyor ancak taşın tanıklığını kitabını henüz okumamış olanlar için biraz anlatabilir misin?
Taş, insana, zamana ve olaylara bakan hafızanın saf halidir. Öyküleri birbirine bağlayan kara taşın bu öyküde tanıklığı değişen zaman ve zihniyetti. Yapmaktan çok yıkmaya yok etmeye doğru evrilen hoyrat zamanın tanığıydı kara taş. Onun da kendi belleğinde biriktirdiği öyküler anılar vardı. Asude Günler, Harf Kuyumcusu, Beşbinsekizyüzotuz, Tek Kişilik Bir Oyun adlı ara öyküler taşın belleğinden süzülüp gelen ve değişen zamanın evrelerini anlatan öykülerdi.

► Öykülerin özellikle tarih içeren öykülerin görsel olarak okura başka bir haz yaşatıyor. İçine çekip öykünün parçası yapıyor. Sinematografik bir başarı bana kalırsa. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalından mezunsun. Okulundan bu anlamda beslendiğini düşünüyorum. Ne dersin? Halen oynanan 1919: Şafak gibi tiyatro oyunların ve radyo piyeslerin de olduğunu biliyorum. Okurlarına bundan da bahseder misin?
Yaşadığım kentte yazı ile uğraşmak genel yargıların dışında çocukça, romantik hatta delilikle eş karşılanır. Yazmak denilirse eğer kendimce gizli gizli bir şeyler karalıyordum. Mezun olduğum okulun varlığını öğrendiğimde devlet memuruydum. Memurluk bildiğin gibi ‘çok gerçek’ bir işti ve orada hayallere yer yoktu. Üniversite sınavından sonra özel yetenek sınavına girerken de herkesten gizlemiştim. Tek isteğim yazmak için bir yol gösterenimin olmasıydı. Değerli hocalarım Prof. Dr. Sema Göktaş, Doç.Dr. Erbil Göktaş ve Prof. Dr. Muhsine Börekçi’ye bu anlamda çok şey borçluyum. Öğrencilik döneminde radyo oyunu yazmaya başladım ve bu oyunlarım Ankara Radyosu’nda seslendirildi. Bunu sahne oyunları izledi. ‘Cumhuriyetin İlk Sadası’, ‘Bir Güz Çiçeği Hürriyet’ ve ‘1919: Şafak’ adlı oyunlarım Devlet Tiyatroları repertuarına alındıktan sonra sahnelendiler. Öykülerde sözünü ettiğin görsel algıda aldığım eğitimin büyük payı var elbette.

► Kitabın kapak yazısı Füruzan tarafından yazıldı. Edebiyata katkı vermiş biri ile dost isen, ona mahcup olmaktan, hata yapmaktan korkar insan. Sevgiden cesareti kırılabilir. Sen böyle bir ağırlık, kırılganlık hissettin mi? Yazım sürecine tam destek seni hata yapmaktan korkuttu mu?
Füruzan’la tanışmamız aile dostumuz Nil Gürpınar’ın her yıl Erzurum’da düzenlediği Dadaş Film Festivali’nde oldu. Festivalde yarışma jürisinin başkanıydı. Erzurum’a geleceğini Nil’den öğrendikten sonra üç yıl sabırla heyecanla bekledim. Havaalanındaki ilk karşılaşmamızda Nil, “İşte üç yıl bekledin ve geldi” deyince heyecandan ne diyeceğimi bilemez haldeydim. Füruzan’la geçen beş gün böylece başladı. Tiyatrodan sinemadan, konuşuyor, bu beş gün boyunca dilinden dökülen her sözcüğü dikkatle dinliyor hafızama kazıyordum. Bildiğin gibi 47’liler romanında Erzurum’u hiç görmeden yazmıştı. Şimdi ona Erzurum’u ben anlatıyordum. Eski mahalleler, sokaklar, artık tek tek kalan yerli evleri geziyor birlikte keşfediyorduk. Kentin bellek kayıtlarından, eski yaşantıdan, kültürel dokudan söz ederken beni hep büyük bir dikkatle dinliyordu fakat bir an özel bir dikkat gördüm gözlerinde. Hemen “Tiyatro edebi türdür fakat tiyatronun dışında yazmıyor musun?” diye sordu. O ana kadar öykü yazdığımı söylememiştim. Çekinerek “Bir iki öyküm var” diyebildim. Çünkü karşımda Füruzan vardı. Yazdıklarımı son gün havaalanında verdiğimde, “Ben çok zor beğenirim ama seni beğeneceğimi umuyorum.

Yıllar içinde bende belki de bir edebiyatçı deformasyonu oldu. Her yazılanı okuyamıyorum, belki benim kusurumdur” demişti. Döndükten hemen sonra ilk beğenisi geldi. Öykülerim Kitap-lık Dergisi’nde yayımlanınca da beğendiğini defalarca belirtmiş ve bu beğenisi bilindiği için kitabın basımı sırasında kendisine “bir değerlendirme yapar mısınız?” diye sorulduğunda kabul etmiş. Kitap çıktığı gün arka kapak yazısı benim için büyük bir sürpriz ve onur oldu. Kitabım bu onuru her zaman taşıyacak.

► Dünyanın Ortasında tarihten haber veren, ülkenin evrimleşirken geçirdiği sancıları başarılı kurgusuyla vurgulayan, vatan sevgisini hatırlatıp, insan hallerini anlatan bir güzel kitap. Bu kitabın yazarı olmasaydın, bu kitabı neden okurdun?
Zor bir soru. İçinde efsaneler, masallar ve kültürel doku olduğu için merak eder okurdum diyebilirim.