Tarım Kredi Kooperatifi’nden aldıkları kredileri ve bankalara olan borçlarını ödeyemeyen çiftçilere, hacizler gelmeye başladı. Girdi maliyetleri artan ürünler de elde kalınca, çiftçiler çareyi ürünleri hayvan yemi yapmakta buldu.

Ege'de çiftçinin kara günleri

Berkay SAĞOL

Covid-19 salgını nedeniyle tedarik zinciri bozulan, ürünlerini ihraç edemeyen, sattığı ürünlerin parasını alamayan çiftçileri bu yıl bir de iklim krizi vurdu. Tarım Kredi Kooperatifi’nden aldıkları kredileri ve bankalara olan borçlarını ödeyemeyen çiftçilere haciz gelmeye başladı. Girdi maliyetleri artan ürünler de elde kalınca, çiftçiler çareyi elde kalan ürünleri hayvan yemi yapmakta buldu.

Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, çiftçilerin ürettikçe borçlandığını vurgulayarak, “Küçük üreticilerin yaşadığı sorun maalesef tüm Türkiye’de hatta dünyanın her yerinde aynı. Tarım bugün büyük gıda şirketlerinin elinde. Tohumdan başlayarak, girdilerin sağlanmasına ve ürünlerin pazarlanmasına kadar her şeyi şirketler kontrol ediyor. Türkiye tarımı da devletin aradan çekilmesi, üreticiye desteklerin azaltılması ve kredi faizlerinin yükseltilmesiyle şirketleşme dönemi yaşıyor. Bizzat Tarım ve Orman Bakanı, çiftçilere sözleşmeli üreticilik yapın diyor. Çiftçilerin bağımsız olarak üretim yapması istenmiyor. Çiftçiler ürettikçe borçlanıyorlar ve topraklarını kaybediyorlar. Bir de tüm bunların yanı sıra girdi maliyetleri çok yüksek. Çünkü bu ürünlerde de dışa bağımlıyız. Çiftçi yüksek girdi maliyetlerini karşılayıp üretim yapabilmek için kredi alıyor, toprağını veya üretim araçlarını ipotek ettiriyor. Sonra üretim yapıyor. Tam hasat döneminde de şirketler ithalat yapıyor. Çiftçinin ürettiği ürünlerde düşük fiyatlarla elinden alınıyor ve sonrada bu ürünlerin satış fiyatları yükseliyor. Çiftçi de borçlarını ödeyemeyince toprağını veya üretim araçlarını kaybediyor. Asıl sorun tam olarak bu” dedi.

Uşak’ın Sivaslı ilçesinde kiraz ve elma üretimi yapan Ali Akçapınar, bu sene ürettiği elmayı hala satamadığını, geçtiğimiz yaz sattığı kirazın parasını ise alamadığını söyledi. Elinde kalan elmaları soğuk hava deposuna koyduğunu dile getiren Akçapınar, “Soğuk hava deposunda saklamakta benim için ayrı bir maliyet. Benden satın almak için fiyat verenler oldu ama oldukça düşük. Marketlerde elmayı 8 TL'yi satıyorlar, benden 2,5-3 TL'ye almaya çalışıyorlar. Her geçen yıl satışlarımız zayıflıyor. Yazın kirazım vardı. Onu parça parça farklı kişilere sattım, ihraç ettim. Aradan 5-6 ay geçti ama hala parasını alamadım. Üretip sattığım ürünün parasını alamamak beni oldukça zora soktu. Ben emekliyim ve maaş alıyorum ama ona rağmen zorlanıyorum. Bir de hayatını sadece çiftçilikle geçindirmek durumunda kalan insanlar oldukça zorlanıyor. Ekilen ürün artık para etmiyor, bir de masraflar çok. Mazot ve gübre çok pahalı, sürekli zam geliyor. Bu da üreticinin belini büküyor” diye konuştu.

ÇİFTÇİNİN GÜBRE ALACAK PARASI YOK

Girdi maliyetlerinin arttığını ve ürünler para etmediği için çiftçinin kara kara düşündüğünü ifade eden İnay Köyü Kalkınma Kooperatifi Başkanı Muammer Arıkan da, “Köyümüzde ve çevre köylerde tarım krediye ve bankalara borçlu olmayan çiftçi neredeyse yok. Bizim bu bölgede daha çok arpa ve buğday ekiliyor. Ama bu mahsuller de artık para etmiyor. Çiftçiler geçtiğimiz yıllarda nohut ekti. Kilosuna 3 TL verdiler ve maliyetinin altında kalınca nohut birçoğunun elinde kaldı. Artık nohut ekmiyorlar. Tüm bunların yanında bir girdi maliyetleri çok fazla arttı. Mazot zaten pahalı bir de 2 ay önce 85 TL olan gübre şimdi 110 TL oldu. Çiftçiler borçlarından dolayı ellerindeki ürünü hızlı bir şekilde değerinin altına sattı. Çiftçilerin şimdi de bahar ayları için tarlaya tekrar gübre atması gerekiyor ama parası yok. O yüzden borç alıp tarlaya gübre atacak. Hayvan yemleri de oldukça pahalı. Çiftçiler kooperatife gelip, ellerinde kalan ürünleri hayvanları için yem yaptırıyorlar. Biz küçük üreticiden aldığımız buğdaylardan un üretip dayanışma kooperatifine satıyoruz ve üreticileri desteklemeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

ÜRÜN EKİP ZARAR EDEMEM

Manisa’nın Sarıgöl ilçesinde üzüm ve domates üreten bir başka çiftçi ise, “Bizim köyümüzde ve çevre köylerde zaten köylünün çoğunun malları hacizli. Ürün satılmıyor, satılsa bile değerinin altına gidiyor bazı arkadaşlarımız da sattığı ürünlerinin parasını alamıyor veya çok geç alıyor. Mazot ve gübre zamlandı. Ürünleri satamayınca bunları satın alamıyoruz. Borcumuzun üstüne borç biniyor. Jeotermallerden dolayı bu bölgede zaten verimlilik düştü, artık çiftçiler köyden kaçıyor. Komşularımız tarlalarını ve hayvanlarını satıyor” dedi.

Uşak'ın Büyükkayalı köyünde tütün üreticiliği yapan İbrahim Kaya ise, "Ben kendimi bildim bileli yaklaşık 40 yıldır tütün üreticiliği yapıyorum. Benim babam da, dedem de tütün üreticisiydi. Hiç bu kadar zarar ettiğimiz ve sürekli borçlandığımız bir dönem hatırlamıyorum. Tütün dışında nohut, arpa ve buğday da ekiyordum ama hepsinden zarar ettim. Nohut elimizde kaldı, zararına satmak yerine hayvanlara yem yaptırdık. Tüm köylü bankaya borçlu durumda. Ektiğim tütün, sattıktan sonra borçlarımı bile karşılamıyor. Gübrenin 100 liradan fazla olduğu yerde ben ürün ekip zarar edemem" ifadelerini kullandı.

***

Aile tarımı desteklenmeli

Uşak Dayanışma Kooperatifi Meclisi'nden Mahmut Uludağ da, “1,5 sene önce kurduğumuz Dayanışma Kooperatifi'nde şu anda çok ciddi bir ürün çeşitliliğimiz var. Ürünleri satın alırken aile tarımı yapan küçük üreticilerden alıyoruz ve daha çok yerel ürünleri tercih ediyoruz. Küçük üreticilerin ellerindeki ürünün tamamını değerinde satın alıyoruz. Üreticiyi mağdur etmiyoruz ve kooperatifi ayakta tutabilecek kadar cüzi bir karla tüketiciye sunuyoruz. Amacımız zaten üreticiyle tüketiciyi aracısız şekilde bir araya getirmek. Üreticinin memnuniyetini sağlayıp, tüketicinin de sağlıklı gıdaya erişimini sağlıyoruz. Üretici arkadaşlarımızın gıdaları hangi koşullarda ürettiklerini yıllardır görüyoruz. Şirketler ürünlerin marketlerde uzun soluklu kalması için ilaçlıyor ve gıdalar sağlıksız bir hal alıyor. Burada asıl amaçladığımız hem üreticinin hem tüketicinin mevcut tarım sistemine muhalifliğini örgütlemek, çünkü gıda egemenliği antiemperyalist ve antikapitalist bir mücadeledir” şeklinde konuştu.