İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren İzmir Akdeniz Akademisi, “Akdeniz Kent Portreleri” projesiyle Ege’nin iki kardeş kenti Selanik ve İzmir arasındaki tarihi bağın izlerini sürdürebilmek için uluslararası bir panel düzenlendi. Panelde Thessaly Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vassilis Colonas ve Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Erkan Serçe birer sunum gerçekleştirdi

Ege'nin iki yakasının kardeş kentleri: İzmir ve Selanik

AYCAN KARADAĞ

İzmir Akdeniz Akademisi’nin, 2016 yılında Selanik ve İzmir’i konu alan uluslararası bir çalıştayla başlattığı, “Akdeniz Kent Portreleri” projesi, bu iki tarihi liman kentinin ilişkilerini ele alan araştırma sergisi ve panelle devam ediyor.

“Ah Kardeşim 1880–1912 Bölgesel Merkezler, Küresel Liman Kentleri” başlıklı sergi, İzmir ve Selanik kentlerini hem kendilerine özgü yönleriyle, hem de karşılaştırmalı olarak ele alıyor. Küratörlüğünü Dr. Dilek Akyalçın Kaya’nın yaptığı sergi, Sanayi Devrimi sonrasında yaşanan sürecin bu kentlerin ve toplumların dokusunda yarattığı etkilerin izlerini sürmemizi sağlıyor. Bu iki “kardeş” kentin geçmişteki ilişkilerine de bakma olanağı sunan sergi, 30 Kasım 2019 tarihine kadar Havagazı Fabrikası Sergi Salonu’nda gezilebilir. Serginin, 2020 yılında Selanik’te de açılması planlanıyor.

Proje kapsamında dün, Havagazı Fabrikası’nda moderatörlüğünü Dr. Dilek Akyalçın Kaya’nın yaptığı ve Thessaly Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vassilis Colonas, Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Erkan Serçe ile Yunanistan Ulusal Bankası Selanik Kültür Merkezi Müdürü Yiannis Epaminondas’ın bildiri sundukları bir de panel düzenlendi. Panelde, aynı süreci birbirleriyle ilişki içinde yaşayan bu iki liman kentinin çalkantılı ve heyecan verici tarihleri anlatıldı.

Panele, İzmir Yunan Başkonsolusu Argyro Papolia, İzmir Büyükşehir Belediye 2. Başkanvekili Burhan Suat Çağlayan, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk ve birçok vatandaş katıldı.

İzmir Yunan Başkonsolusu Argyro Papolia, İzmir ve Selanik’in doğu Akdeniz’de önemli rol oynayan iki şehir olduğunu ifade ederek, “Dünyanın bu kısmında hala önemli bir rol oynayan iki güzel şehirdir. Ticaret, ulaştırma, turizm ve kültürel alanlarında tekrar uluslararası merkez olma potansiyeli olan iki limandır. Bu bağlamda, yeni İzmir- Thessaloniki’den Kuzey Yunanistan’ın diğer bölgelerinden İzmir’i ziyaret eden Yunan vatandaşlarının sayısı, özellikle son 5 yılda, önemli ölçüde artmıştır. Pek çok ortak özelliği olan İzmir ve Thessaloniki şehirleri, birçok alanda uluslararası bir işbirliği modeli olarak hizmet edebilir ve vermelidir. Hepimiz bu yönde katkıda bulanabiliriz” diye konuştu.

'KENTLERİN BİR ARAYA GELMESİ ÇOK ÖNEMLİ'

İzmir Büyükşehir Belediye 2. Başkanvekili Burhan Suat Çağlayan ise, “İzmir ve Selanik iki kardeş kent. Bu taraftan bakınca çok sıcak görülür. Bizim kurtarıcımız için çok önemli. Alttan çok derin kent. İlk tohumlar Selanik’te atıldı.

Akdeniz akademisinin alanına giren ortak köklerini bulmak Selanik ve İzmir için çok güzel ve heyecan verici. İkisi de kadın şehir. Hoşumuza da gidiyor. Hem kadın hem de özgürlükçü kadın bu iki şehir. Ne sıkıntı yaşarsak yaşayalım hep özgür kent olmanın artısını yaşıyoruz. Bu iki kent aynı zaman edebiyatçıları yetiştirdiği şehirler. İzmir’e hep aşık olunmuştur. İzmir’in bir vizyonu var. Kentlerin bir araya gelmesi çok önemli. Kentleri bir birine düşürmeye çalışıyorlar. Bunun aşılması için yukarıdakileri yönetimleri aşabilen işbirlikleri olacaktır. Bu işbirliğin daha da uzun sürmesi gerekir. Tüm Akdeniz şehirlerini birleştirme hedefi var. Bunu yapacak gücümüz. Bu barış böyle olacak” şeklinde konuştu.

ÇEŞİTLİ FİKİRLER ORTAYA ATILDI

Panelde Dr. Dilek Akyalçın Kaya’nın sunduğu bölüm şu şekilde:

“Selanik-İzmir” sergisi ve onun çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz bu panel; Akdeniz Akademisi’nde Ekim 2016’da “Akdeniz Kent Portreleri” adıyla yapılan çalıştayın sonuçlarından biridir. Çalıştay, genel olarak Doğu Akdeniz'in özel olarak da Selanik ve İzmir kent toplumlarının karşılaştırmalı bir analizini yapmak amacıyla bir hazırlık toplantısı olarak tasarlanmıştı.

Bu çalıştay, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Selanik ve İzmir'in farklı yönleri üzerinde çalışan bilim adamları ve araştırmacıları bir araya getirmiş ve hedefi Akdeniz Kent Portreleri ile ilgili karşılaştırmalı bir araştırmanın metodolojik çerçevesini tartışmak ve bu Doğu Akdeniz Kentleri teması çerçevesinde yapılabilecek projeleri tartışmaktı. Alt başlıkları ‘Ekonomik ve Toplumsal Dönüşümler’, ‘Kent Morfolojisi’, ‘Siyasi Hayat ve Dönüşümler’ olarak belirlenen çalıştayda canlı tartışmalar yapıldı, çeşitli fikirler ortaya atıldı.”

'TEMAS’, ‘BENZERLİKLER’ VE ‘ İLİŞKİLER'

‘Ah Kardeşim! Selanik-İzmir’ sergisi de iki kent arasındaki hareketliliğe odaklanarak İzmir ve Selanik’in tarihlerinin birbirlerinden bağımsız hikâyeleri olmadığını, birbirleriyle etkileşim içinde birbirlerinden haberler alarak birlikte nasıl bir gelişim gösterdiklerini inceliyor. Sergi üç bölümden oluşuyor: ‘Temas’, ‘Benzerlikler’ ve ‘ İlişkiler’. “Temas” bölümünde iki kentin düzenli ilişkilerinin ne zaman başladığı sorusuna cevap aranıyor.”

İZMİR VE SELANİK’TE BENZER YAPILAR OLMAYA BAŞLADI

Thessaly Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vassilis Colonas ise özetle şunları ifade etti:

“İzmir’den bulunmaktan mutluluk duyuyorum. En son 25 yıl önce geldim. Akdeniz Akademisi’ne teşekkür ediyorum. Binalar üzerine konuşacağım. Osmanlı İmparatorluğu’nun bilimsel açıdan uyum sağlayamaması sonrası çöktü. Bundan dolayı Avrupa’da dengeler değişti.

Bu olaydan Tanzimat reformları uygulandı. Bu bütün Osmanlı’yı değiştirdi. Bu reformları tasarlanma amaçları Osmanlıyı batılaştırma, devleti yeniden dizayn etmek ve eğitimi dinden kurtarmak. Bu bütün olarak ortaya çıktı. Milliyetlerin seküleştirme birlikte oldu. Farklı milletler kendilerine imtiyaz buldular. Avrupa fikrilerinin yayılması ile batı cemaatlerle ile imparatorunun yabancı cemaatleri yeni standartları daha iyi oldu. Uygulaması daha iyi oldu. Teknik Liselerin, askeri, güzel sanatlar Osmanlıyı modernleştirdi. Yeni bina biçimleri benimsenmeye başlandı. İzmir ve Selanik’te benzer yapılar olmaya başladı. Deniz kenarları birbirine çok benziyor. Mimarların misyonu yeni simgelerle müdahale etmektir.”

İZMİR, 1774 YILINDAN SONRA HIZLI DİNAMİK BİR METROPOL HALİNE GELDİ

“Yeni üslup ortaya çekti. Mimarlıkta yeni bir akım oldu. Temel kent merkezlerinde önümüze çıktı. Bütün bu binalar modern binalar. Türk geleneklerine uygun değiller. Bu genel çerçevesinde Yunanistan kendi geleneğine uygun çalışmalar yapıyor. Osmanlı İmparatorluğu’na önemli bina inşa etmediler Atina’ya. Bağımsız Yunanistan, çok da derin bir geçmişe sahipti. Bundan dolayı mimarlar bundan ilham aldılar. Neo klasik mimariler geldi. Neo klasik bir üslup ortaya çıktı. Bu giderek Yunanlıların bulunduğu alanlara yayıldı. Osmanlı kentlerine gelenler gözlerine inanamıyorlardı. İzmir, 1774 yılından sonra hızlı dinamik bir metropol haline geldi. İzmir’in nüfusu her gün arttı. Resmi Osmanlı nüfus rakamları. Yunanlılara da burayı çekti. 20. Yy başında kenti pozisyona 237 bine çıktı. 150 bin civarında Rum vardı.”

KERVAN KÖPRÜSÜ’NDEN NEDEN 18. YÜZYILA KADAR HABERDAR DEĞİLİZ?

Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Erkan Serçenin sunumu ise şu şekilde:

“Kervan Köprüsü kadar İzmir'le özdeşleşen mekân sayısı çok azdır. Köprü ve çevresi sayısız çizime konu olmuş, hakkında şiirler, hikâyeler yazılmış hatta beste yapılmıştır. Fotoğrafı ilk çekilen yerde İzmir'de Kervan Köprüsü'dür. 1843 yılında çekilmiştir. Sonraki yıllarda da onlarca fotoğrafı çekildi ve büyük ihtimalle en çok fotoğrafı çekilen mekân. Aslında Kervan Köprüsü büyük olasılıkla Kadifekale kurulduğu andan itibaren var olan bir köprü. Peki, neden biz bu köprüden 18. yüzyıla kadar hiç haberdar değiliz? Aslında bunun cevabı yıllar önce verilmişti.

Batı, Doğu'yu kendine göre yeniden nesneleştirerek üretmeye başlamıştı 18. yüzyılın sonunda. 1833 tarihli Kervan Köprüsü onların bu beklentilerini karşılayan her türlü unsuru içinde barındırıyordu. Köprü Doğu'nun kapısı olarak da nitelendiriliyor. Burada Batılı seyyahlar neredeyse tamamı Doğu'da aradıkları her şeyi bulabiliyorlar. Kervan Köprüsü'nün bir dönem İzmir'in en önemli mesire yeri olduğu doğrudur. 1870'lerden itibaren kordonun inşası ve sosyal yaşamın kordon üzerindeki mekânlarda yoğunlaşması üzerine Kervan Köprüsü'nün mesire yeri olma özelliği de kaybolmuştur.

Buna rağmen mekân birkaç dikkatli gözlemci dışında Batılılar için Doğu'nun egzotik imgesi olma özelliğini korudu. İzmir'in bu kimliği bugün pek fazla görünen bir kimlik değil, ama 18. yüzyıldan itibaren Paris, Napoli, Marsilya gibi Batı şehirlerine benzetilmesi daha dikkat çekiyor. Unutmamamız gereken bir nokta var; 19. yüzyılın son çeyreğine kadar bu benzetmenin altında yatan fiziksel benzerlik değil. İzmir'e gelen Batılıların burada diğer Doğulu şehirlerde rastlamadıkları bir Batılı yaşam tarzına şahitlik etmeleridir. 1860'larda İzmir'den çıkan iki demir yolu hattı Küçük Menderes ve Gediz Ovaları'nın zengin bölümlerini İzmir pazarına indirmeye başlamıştı.”

BİRÇOK KİŞİ ZORUNLU OLARAK İZMİR'E GELMEK ZORUNDA KALDI

“Aynı dönemde modern kentsel hizmetler başlamış şehrin bir kısmı hava gazıyla aydınlatılmıştı. Kentin Batılı siluetini asıl değiştiren gelişme rıhtımın inşaatıdır. Rıhtımın inşaatını 1876 yılında Fransız bir şirket az bir bölümü hariç tamamladı. İnşaatın tamamı ise 1880 yılında bitirildi. Paris, Napoli, Marsilya gibi şehirlere yapılan benzetme sadece yaşam tarzına değil, şehrin fiziksel görünüşüne bakılarak da söyleniyordu. Ancak bu muhteşem görünen yüzün bir de arka yüzü var. İzmir bir liman şehri olduğu için bu her türlü olanağın yanında bu özelliğin getirdiği her türlü kusuru da fazlasıyla barındırıyor. İzmir'i 1840'lardan itibaren yeniden yapılanmasının en büyük sebebi hızlı bir nüfus artışıdır. Avrupa'nın çeşitli yerlerinden gelen yabancılar 1850'lerden itibaren İzmir'e gelmeye başladılar. Bu yıllarda birçok kişi zorunlu olarak İzmir'e gelmek zorunda kaldı. Osmanlı'nın kaybettiği topraklardan birçok Müslüman zorunlu olarak o bölgelerden İzmir'e gelerek yeni mahalleler kurdular.

1850'lerden itibaren 75 yıl içinde İzmir'in nüfusu kesin olmayan rakamlara göre yaklaşık 6 katına çıktı. 20. yüzyıla girilirken kent yöneticileri bir yandan kentin ticari kimliğini korumaya çalışırken, diğer yandan da yoksul mahallelerin yarattığı sorunlarla uğraşıyorlardı. Günümüz araştırmacılarının kentin Batılı kimliğini var eden kordondan ve zenginliğin kaynağını oluşturan ticaretinden ziyade, biraz daha Rumların yaşadığı arka mahallelere odaklanması kentin kimliğini ve geçmişte burada yaşayanları anlamamızı sağlayabilir.”

cukurda-defineci-avi-540867-1.