Güllü Aybar ve Tarih Vakfı işbirliğiyle düzenlenen Mehmet Ali Aybar'ı Anma Sempozyumu'nun onuncusu, önceki gün Topkapı Sarayı avlusundaki Darphane-i Âmire'de gerçekleşti. Açılışını yazar ve gazeteci Gündüz Vassaf in yaptığı etkinlikte...

EVRİM ALTUĞ

Güllü Aybar ve Tarih Vakfı işbirliğiyle düzenlenen Mehmet Ali Aybar'ı Anma Sempozyumu'nun onuncusu, önceki gün Topkapı Sarayı avlusundaki Darphane-i Âmire'de gerçekleşti. Açılışını yazar ve gazeteci Gündüz Vassaf in yaptığı etkinlikte Dr. Halûk Şahin, Prof. Yasemin İnceoğlu, Açelya Temel, Umur Talu ve Ömer Madra ile, Ragıp Duran, Mehmet Barlas ve İsmet Berkan gibi kıdemli medya mensupları ile iletişim bilimci akademisyenler hazır bulundu.

Aralarında Tuğrul Eryılmaz ve Ufuk Uras ile Orhan Silier'in de bulunduğu çok sayıda kişinin ilgi gösterdiği sempozyumda sık sık ses sorunları yaşansa ya da etkinliğin naylon dövizinde 'İktidar' sözcüğü 'iktadar' diye yazılsa da, konuşulan konular gündemle hayli dirsek teması içindeydi.

MEDYADAKİ BEKÇİ KÖPEKLİĞİ

"Bir meşrulaştırma aracı olarak medya"nın sorgulandığı konuşmalar sırasında medyada süregiden 'kamuoyu oluşturma' projesini öne çıkaran Prof. İnceoğlu, Noam Chomsky'e de atıfta bulunarak İktidarın kitle iletişim araçları üzerinden kamuoyu üzerinde kurduğu tahakküme dikkat çekti. İnceoğlu, medyanın yaratılmış 'bunalımları yaygınlaştırma' söylemi, 'siyasetsizleştirme' etkisi gibi sakıncalarından dem vurduğu ve günümüz medyasının şova dönük, 'bilgisizleştirme'ye yönelik 'toplumsal rıza imalathaneleri'ne dönüştüğüne değindi. Medyanın 'normalleştirme' söylemini de içerdiğini belirten İnceoğlu, medyanın, insanları 'mevcut durumun' onların 'kaderi' olduğuna ikna etmekteki etkisini de anlattı.

Büyük medya projesinin bir diğer safhasının ise 'altematifsizleştirme' ya da statüko dışında kalan herşeyi 'fosilleştirme' söylemi olduğunu anlatan İnceoğlu'ndan sonra söz alan Umur Talû ise, hakim kurumlar ve medyadaki 'bekçi köpekliği'nden (watch-dog) bahsettiği, rahat üslûbu ile dikkat çeken konuşmasında, basın tarihinin aynı zamanda nasıl bir köpek olunacağı tarihini de bünyesinde barındırdığını söyleyerek ilgi topladı.

Medya özgürlüğünün görünüş itibariyle liberal, ancak sözde serbest piyasa eli ile çoktan kirletilmiş bir kavram olduğunu vurgulayan Talu'ya göre günümüz ana akım -ya da hakim medyası, tirajdan bayi dağılımına uzanan bir ölçekte büyüdükçe, sözde basın özgürlüğünü, taklit edilebilir ve faydasız kılıyordu.

GAZETECİNİN SORUMLULUĞU

Talu konuşmasında ayrıca Türkiye'deki basın bayiiliği uygulamasının, dünyadaki en anti demokratik uygulama olduğuna değindi. Medyanın bir ayna olduğu yalanını, ancak o aynayı kırarak anlayabileceğimizi anlatan Talû, bu yalancılıktan ötürü, basılan kimi yayınların bir gün Tayyipçi, bir gün Demokrat kesildiğini anlattı ve medyanın, günümüzde yargı üzerinde dahi bir iktidar odağına dönüştüğünü savundu. Öte yandan bugün 10 yıl öncesine oranla daha ahlâklı, daha temiz bir medya ile karşı karşıya olduğumuzu anlatan Talû'ya göre, önümüzdeki 'temiz' gazeteler de, başka başka şeyleri 'söylemedikleri' için yine şaibeli bir durum ifade ediyor. Talu bu anlamda berikinin göstermediği şeyin, ötekinin onu gösterme hakkını doğurduğuna da dikkat çekti ve yasaların özgürleşmesinin, insanların özgürleşmesi anlamına gelmediğini kaydetti.

Sempozyumda söz alan Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ise konuşmasına üç gün önce öldürülen Rus soruşturmacı kadın gazeteci Anna Politkovskaya örneği ile başladı ve ABD medyasından, başta Bili Mo-yers gelmek üzere kimi bağımsız direniş örnekleri verdi. Öldürülen gazetecinin ağzından aktardığı bir anekdot ile, gazetecinin görevinin risk alabilmek olduğuna değinen Madra, etkinlikte sonuç olarak gazetecinin sadece ve sadece kamuya karşı sorumlu olduğunun altını çizdi. Sempozyumda söz alan Ragıp Du-ran'm konuşması ise medya ve 'Ankara' ilişkisine odaklanıyordu. Duran Türk medyasında-ki tabuları ise şöyle sıraladı:

"Bugün Türkiye'deki medya düzeninde dört büyük tabu bulunuyor. Bunlar, Kürt sorunu, Ermeni soykırımı meselesi, siyasal İslâm ve oftalmolojik bir yaklaşımla, Türk milletinin gözbebeği olan Türk Silahlı Kuvvetleri. Bu dört kurum da, biraz resmi-hakim çizginin dışına çıkmak gibi bir sorgulamaya başladığı zaman, çeşidi engeller ortaya çıkıyor. Davalar açılıyor. Ama bu konularda yazan insanların, Uğur Mumcu ve Çetin Emeç gibilerinin de daha önce bu uğurda hayadarını verdiklerini biliyoruz. Bu tabular bir şekilde devletin tabusu-dur. Yani Türkiye'nin bugünkü resmi tabularıdır. Bu dört tabu hakkında bugün, 20 yıl önce yazamadıklarımızı yazar durumdayız... Sonuçta tabular da yıkılmak içindir.

'Medya ve Muhalefet' konulu bir yenisinin düzenlenmesi temennisi ile içeriğini bir sonraki yıla devreden Mehmet Ali Aybar Sempozyumu, Türkiye'de medyanın seküler ve İslâmi kesim arasında sıkıştığını savunarak, medyanın siyasi iktidarın bir alternatifi olmadığını savunan Mehmet Barlas ve arkasından söz alan Halûk Şahin ile İsmet Berkan'ın konuşmalarından sonra sona erdi.