Öğrenciler, veliler, eğitim emekçileri ve üniversite bileşenlerine kadar geniş bir hatta yükselen toplumsal hoşnutsuzluk, bu meşruiyet krizinin önemli göstergelerinden biri. Ama asıl önemli gösterge, eğitimin hedeflediği kuşaklar üzerindeki inandırıcılığını yitirmiş olması.

Eğitimin geleceğinde AKP’nin yeri yok

NEJLA DOĞAN

AKP iktidarı her ne kadar ömrünü uzatmak için birçok politik hamle yapsa da, kitleler üzerindeki inandırıcılığını ve toplumsal desteğini hızla kaybediyor. İktidar-sermaye denklemi dışında kalan geniş halk kesimlerinin ülkeye baktıklarında gördükleri manzara, bir enkazdan ibaret. Bu enkazın önemli boyutlarından birini de eğitim oluşturuyor.

İktidar uzunca bir süredir, kendi tabanı da dahil olmak üzere, toplumun büyük bir bölümünü hayata geçirdiği eğitim politikalarına ikna edemiyor. Çünkü kamunun diğer alanları gibi eğitim de dar bir çıkar grubunun önceliklerini esas alan, kitlelerin ihtiyaç ve beklentilerine yabancılaşan bir yapıya dönüşmüş durumda. Bu haliyle toplumsal bir meşruiyet de taşımıyor.

Öğrenciler, veliler, eğitim emekçileri ve üniversite bileşenlerine kadar geniş bir hatta yükselen toplumsal hoşnutsuzluk, bu meşruiyet krizinin önemli göstergelerinden biri. Ama asıl önemli gösterge, eğitimin hedeflediği kuşaklar üzerindeki inandırıcılığını yitirmiş olması. Çocuklar ve gençler için umudu, geleceği, yaşamlarını dönüştürecek fırsatları çağrıştırması gereken eğitim; bugün ayrıcalıklı bir azınlığın dışında kalan öğrenciler açısından sadece umutsuzluk ve bıkkınlığı ifade ediyor.

Çünkü iktidarın politik ve ekonomik çıkarlarının öğrencilerin eğitsel ve gelişimsel ihtiyaçlarının önüne geçtiği bu düzende, milyonlarca çocuk ve genç, istemedikleri okullarda, istemedikleri dersleri alarak eğitim-öğretim yaşamlarını tamamlıyorlar. Karşı karşıya kaldıkları sosyal-eğitsel yoksulluklarla başa çıkamıyorlar. Aldıkları diplomaların, maruz kaldıkları sınavların bir gelecek vaat etmediğini; onları içinde bulundukları sınıfsal konuma mahkûm etmenin ötesinde bir işe yaramadığını görüyorlar.

Yaklaşık iki yıldır içinde yaşadığımız pandemi süreci ise, öğrenciler açısından bu umutsuzluk iklimini daha da derinleştirdi. Bu süreçte sadece eğitime erişim dahi bir ayrıcalık haline gelirken; kamu okulları ile özel okullar arasındaki başarı makası daha da açıldı; okul yaşamından kopan yoksul çocuklar için işçileşme süreci hız kazandı. Kamusal eğitimin bütünüyle çöktüğü, eşit eğitim hakkının fiilen yok edildiği bu koşullarda, meşru bir eğitim yönetiminden söz etmek de olanaklı değil elbette.

EĞİTİMDE YENİ BİR KAMUCU İRADE LAZIM

Eğitim de dahil tüm alanlarda yaşanan çöküş süreci, AKP’nin ve temsil ettiği ideolojinin artık Türkiye’nin geleceğinde bir yeri olmadığını açık bir biçimde gösteriyor. Toplum, bu gerici talan düzenini tersine döndürecek yeni bir kurucu iradeye ihtiyaç duyuyor. AKP’nin yarattığı tahribatın izlerinin, geri dönüşü olmayacak şekilde silinmesi, ne yeni bir sağ iktidarla ne de düzen içi muhalefetle olanaklı. Bu görev, ilerici sol güçlere düşüyor.

Bu nedenle Türkiye’nin geleceğinde kurucu bir rol oynayacak sol muhalefet, eğitim alanını çöküşe sürükleyen dinci ve piyasacı politikalarla bugünden hesaplaşmalı; eğitim sorunlarına köklü ve kamucu çözüm önerileri getirmelidir. Eğitimde halkın yararını gözeten politikalar, başta AKP’nin yarattığı mağdurlar olmak üzere, adalet, eşitlik, nitelikli eğitim talebinde bulunan toplum kesimlerinde karşılığını ve desteğini bulacaktır.

Bu umudu yaratmak ve bu doğrultuda bir irade ve söylem ortaya koymak, her şeyden önce bu ülkenin çocuklarına karşı bir borçtur. Yaşamları boyunca AKP dışında bir seçenekle karşılaşmayan, ama daha iyi bir yaşamın mümkün olduğunu, en azından mümkün olması gerektiğini düşünen gençlere, bu eğitime de bu geleceksizliğe de mahkûm olmadıklarını anlatmak ve bunu politik bir gerçekliğe dönüştürmek görevdir. AKP’nin eğitimdeki gerici ve piyasacı politikalarını daha da kökleştirecek “2023 Eğitim Vizyonu”nu reddedip, gençlerin düşlerindeki eşit ve özgür dünyayı kurmak, ancak sol bir programla mümkündür.

ENKAZDAN ÇIKIŞ SOL PROGRAMLA MÜMKÜN

Genel hatlarıyla ele almak gerekirse; eğitimdeki piyasacı tahribata son vermek için; nitelikli, eşit, parasız eğitim tüm yurttaşlar için bir hak olarak yeniden güçlü bir biçimde tanımlanmalı, eğitimdeki eşitsizliklerin temeli olan özel okullar kamulaştırılmalıdır. Öğrencilerin eğitim süreçlerinde ihtiyaç duydukları teknolojik materyaller, eşit eğitim hakkının bir parçası olarak tanımlanmalı ve tüm kademelerde ücretsiz olarak sağlanmalıdır.

Her bir öğrenci, kent-kırsal farkı olmaksızın evine en yakın okulda nitelikli eğitime ücretsiz ulaşabilmelidir. Kapatılan köy okulları açılmalı, taşımalı eğitime son verilmelidir. Nüfus yoğunluğu düşük bölgelerdeki öğrenciler için yatılı bölge okulları ve pansiyonlu okullar seçenek olarak sunulmalı; öğrenciler barınma ihtiyaçlarını gidermek için gerici yurt ve medreselere mecbur kalmamalıdır.

Eğitim süreçlerine ilişkin herhangi bir hizmetin özel sektöre ya da vakıf ve derneklere devrinin önüne geçilmeli, eğitim bütünüyle kamusal niteliğini yeniden kazanmalıdır. Okulların ısınma, temizlik, personel vb. giderleri kamu bütçesinden karşılanmalı; veliler üzerindeki zorunlu “bağış” baskısı ortadan kaldırılmalıdır.

Okullardaki kütüphane, laboratuvar, spor salonu, müzik ve resim atölyeleri gibi sosyal-kültürel etkinlik alanlarına ilişkin eksiklikler giderilmeli; tüm kademelerde tam gün eğitime geçilmelidir. Derslik sayısı artırılarak, sınıf mevcutları 20 kişiyi geçmeyecek şekilde planlanmalıdır. Başta yoksul bölgeler olmak üzere, tüm kademelerdeki öğrencilere okulda bir öğün yemek verilmelidir.

Eğitimdeki dinci tahribata son vermek için; okullar Diyanet-tarikat cenderesinden kurtarılmalı, zorunlu din dersleri ile müfredattaki dini içerikler kaldırılmalıdır. Tarikatlara, cemaatlere ait okul ve yurtlar kapatılmalı, gerici kuruluşların MEB’le imzaladıkları protokoller iptal edilmelidir. Eğitim kurumlarında din görevlilerinin öğretmen olarak görevlendirilmesine son verilmelidir.

Eğitimdeki cinsiyetçi tahribata son vermek için; tüm kademelerde karma eğitime geçilmeli; okulların ya da sınıfların cinsiyete göre ayrılmasına izin verilmemelidir. Müfredattan ve ders kitaplarından toplumsal cinsiyet rollerini meşrulaştıran, ayrımcılığa yol açan söylem ve görseller kaldırılmalıdır. Kız çocuklarının okullaşması teşvik edilmeli; bu bağlamda ailelere rehberlik hizmeti verilmelidir.

Çocuk işçiliğine ve çocuk yaşta evliliklere son vermek için, 4+4+4 sistemi kaldırılmalı, açık lise eğitimi zorunlu koşullarla sınırlanmalıdır. Okul çağındaki çocukların çalışması ve aile izni de olsa evlenmesi yasaklanmalı; çalışmak zorunda olan öğrenciler burslarla desteklenerek, ortaöğretimi tamamlayana kadar örgün eğitim süreçleri içinde kalması sağlanmalıdır.

Eğitimdeki sınav tahribatına son vermek için; elemeye, seçmeye, sınıflamaya yönelik sınavlar kaldırılmalı; sınavlar sadece öğrencilerin yeteneklerini, potansiyellerini ortaya çıkarmak; onların ihtiyacı olan eğitimi belirlemek için yapılmalıdır. Öğrencilerin kademeler arası geçişi, sınav sonuçlarına göre değil, ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda yapılmalıdır.

Öğretmen istihdamında, “sözleşmeli”, “ücretli”, “özel okul öğretmeni” gibi statüler kaldırılmalı; tüm öğretmenler ve üniversite çalışanları kadrolu-güvenceli olarak istihdam edilmelidir. Derslik sayısının artırılıp, sınıf mevcutlarının azaltılması için ataması yapılmayan öğretmenler atanmalı; mesleği öğretmenlik olmayan kişilerin öğretmenlik yapmasına son verilmelidir. Tüm kademelerdeki eğitim emekçilerinin mesleki özerkliği ve sendikal örgütlenme özgürlüğü tanınmalıdır.