İngiltere’de yapılan bir araştırma, az da olsa eğitimli ya da kendini yetiştirmiş mafya liderlerinin “işlerinde” daha başarılı olduklarını ortaya kondu.

Eğitimli mafya ihtiyacı kendisini gösteriyor

Mehmet ERDEM

İnsan, olmuşken iyisi olsun istiyor tabii. Başka ülkelerin yeraltı dünyasının mensup ya da liderlerine bakınca, onların kitaplarla içli dışlı oluşları karşısında eziklik duyuyorum doğrusu. Yedi yıl önce İtalyan polisi ülkenin en tehlikeli mafya liderlerinden Marcello Pesce’yi yakalamıştı, anımsarsınız. Pesce yakalandığında odasında Marcel Proust, Jean Paul Sartre, Albert Camus, Gabriel Garcia Marquez gibi yazarların kitapları bulunmuştu. Neden bizde yok diye kederlenmiştim hayli.

Bizim nevzuhur yeraltı dünyası liderlerimizin kitapla öyle fazla muhabbetleri yok bildiğim kadarıyla. Bir ara Alaatin Çakıcı’nın okuduğu kimi kitaplar haber olmuştu. Ağır, oturaklı kitaplardı.Yurt dışından getirilip Türkiye’de konduğu hapishaneden sipariş ettiği kitaplar arasında Alaattin Şener ile Oral Sander’in Dünya Tarihi, Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması, Peter Marshall’ın Anarşizmin Tarihi, Giovanni Arrighi’nin Uzun 20. Yüzyıl’ı, Yves - Marie Berge’nin Modern Avrupa’da Ayaklanmalar ve Devrimler”i, Theda Skocpol’un Devletler ve Toplumsal Devrimler’i vardı.

KAFASI KARIŞIK AMA...

Sedat Peker’in de kitap okuduğunu malum videolarından gördük, öğrendik. İlkine ilişkin bir fikrim yok ama Peker’in okuduklarını doğru anladığı konusunda kuşkularım var. Kafasını son derece karıştırmış o kitaplar besbelli. Yani hepsi bu. Topu topu iki “yeraltı liderimiz” var kitap okuyan. Yani anlayacağınız bu “sektör”de de kendini yetiştirmiş eleman sıkıntısı çekiyoruz. Nevzuhur, dedim, çünkü ülkemiz “yeraltı” aleminin kimi eski figürleri bunlara benzemezdi. Gerçekten kitap okuyanlar vardı aralarında. Bunlardan en bilineni Dündar Kılıç’tı. Kütüphanesinde çoğu okunmuş sekiz bin kitap olduğu söylenirdi.

“Meseleye pratik bakan adamlar bunlar, kitapla niye işi olsun?”denilirse doğrudur bu tabii ama yapılan bir araştırmada az da olsa eğitimli ya da kendini yetiştirmiş mafya liderlerinin “işlerinde” daha başarılı oldukları ortaya kondu. İngiliz Daily Mail gazetesinin böyle bir araştırmayı haberleştirdiğini biliyorum. Haberde “en iyi mafya patronları kaslarını değil, beyinlerini kullananlardır” deniyordu. “Eğitim şart” diyenler haklıymış gerçekten. İngiltere’deki Essex Üniversitesi 1960’larda faaliyet gösteren 712 İtalyan asıllı ABD’li mafya üyesi üzerine araştırma yapmış. Gazetedeki haber bununla ilgili. Araştırmaya göre okulda geçirdikleri her yıl mafya patronlarının kazancını yüzde 8 artırıyormuş meğer. Kırk yıl düşünsem aklıma böyle bir araştırma yapmak gelmez, ama oturup yapmış birileri işte. İyi de olmuş, en azından bilmediğim bir konuda bilgi sahibi oldum.

EĞİTİM KAZANDIRIYORMUŞ

New York’ta faaliyet gösteren meşhur mafya ailesi Gambino’nun Louis Ferrante adlı bir mensubu var; ‘başarılı gangsterler tıpkı iş adamı gibidir’ demişti. Araştırmada 1930’lardan 1960’lara kadar Amerikan mafyası mensupları içinde sadece bir yıl bile eğitim görmüş olanların diğerlerinden daha fazla para kazandığı vurgulanıyordu.

Nasıl olur bu? Şöyle: şimdi yok kumarhane işletmesiydi, yok ilaç dağıtımıydı ya da tefecilikti tüm bu işlerden anlayabilmek için biraz risk analisti bilgisine sahip olmak ya da lojistik bilmek gerekiyor. Bu nedenle birçok gangster ciddi eğitim almışlar. Essex Üniversitesi’nden Giovanni Mastrobuoni liderliğindeki araştırmacılar, ortalama bir gangsterin eğitimde sekiz yıl geçirdiğini ileri sürüyorlar. Çoğu mafya üyesi okula çok uzun süre gitmemiş de olsa gittikleri kadarıyla bile ekonomik açıdan üstün durumda olmuşlar.

İtalyanların Bananas Bonanno adlı bir mafya liderleri vardı. Güçlü bir örgüt kurmuştu bu. 19 yaşında ABD’ye göç etmeden önce Sicilya’da son derece iyi bir eğitim kurumu olarak bilinen bir denizcilik enstitüsünde eğitim görmüştü. Hakkında kitap yazdılar. Kitapta kendisinden “ucuz bir ganganster” olarak söz edilmesine bozulup dava açmıştı, “ben iyi eğitimliyim” diye. Gerçek adı verilmeyen ama - 1931’de ölmüştür - ‘Chicago’dan Buster’ olarak bilinen ünlü bir mafya tetikçisi de bir “kolej çocuğu”ydu. Öyle bilinirdi. 1920 doğumlu Louis Dragona adlı mafya mensubu da Los Angeles mafyasının en çok kazananlarından biriydi, yaşamının iki yılı üniversitede geçmiştir. Salvatore Maranzano çok ilginçtir bakın. Din adamı olmak isterdi adam, neden olamamış bilemiyorum. Maranzano, Jül Sezar hayranı biriydi. Belki de bu yüzden “Küçük Sezar” diye lakap takmışlar. Saatlerce Roma İmparatorluğu’nu anlatırmış “meslektaşlarına.”

ASLEN İYİ ÖĞRENCİLERMİŞ

Öğretmenleri 14 yaşındayken bir öğretmeni yumruklamayıp okuldan atılan meşhur Al Capone’un iyi bir öğrenci olduğunu söylerlerdi. Charles ‘Lucky’ Luciano da - ABD’de organize suçun babası sayılır- , aynı yaşta okulu bıraktı ama onun için de “çok iyi öğrenciydi” denir. Benim bildiğim içlerinde en okumuş olanı kısa bir hukuk eğitimi de almış olan Frank Balistrieri idi. Bilime, sosyolojiye saygı elbette ama gerçekten bu tür bir araştırmadan böyle bir sonuç çıkar mı kuşkuluyum. Beni “eğitimli” gangsterlerin işlerinde daha fazla kazanç elde ettiğine kolay kolay kimse inandıramaz. Tersine hep tanık olunmuştur çünkü.

Kitap okumalarına şaşırmam ama, liderlerin özellikle. Bol zamanları var çünkü. İşlerini yaptırdığı elemanları varken elbette boş zamanları olur. Şu sözünü ettiğim Pesce, arandığı sırada saklandığı lüks evinde işlerini “adamlarına” yaptırıyor, kendisi evde kitabını okuyordu. Eve baskın yapıldığında polisleri gülerek karşılayan Pesce’nin polislerden ricası, Sartre’ın “Akıl Çağı” adlı kitabını yanına almasına izin verilmesidir. Çünkü kitabı “henüz bitirmemiştir”. Polis de şaşırmış tabii. Başucunda silah yerine kitap görmekten ötürü.

Videoları izlediğimde Sedat Peker’den umutlanır gibi olmuştum sonuçta. Elinde tuttuğu Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabını “giriştiği savaşta”, “uysa da uymasa da” kılavuz gibi görmesi neşelendirdi beni. Zweig’ten “Zwig” diye söz etmesi de hoştu. Yani okumuş. Masasında Troçki’yle ilgili kitap da -ne tür mesaj kaygısıyladır bilemesem de- “kütüphaneyi” tamamlamış. Sayfalarını açıp okudu mu bilmediğim Omerta adlı kitabın masada bulundurulması gerçek bir mesajdı bana kalırsa. “Mafyanın Suskunluk Yasası” olarak bilinen Omerta’dan haberinin olduğunun ama bu kurala aldırmadığının bir ifadesi idi sanki o kitap.

Görünen o ki, tutup getirirlerse bolca zamanı olacak kitap okumak için. Çıkar da yine aynı işlere devam eder mi bilemem ama ederse, “eğitimli” yeraltı mensubu elemanımız olacak demektir.

Batı ile aramızdaki mesafenin hangi alanda olursa olsun kapanması fena değil tabii.