Tüm insanlığın ve gezegenin kendi otoritesi etrafında döndüğüne inanan Yeni Rejim, Batman’da kadro isteyen taşeron işçilerle karşılaşınca, taşeron işçilere “ekmek” veren efendi gibi “sığıntı paryalığı” hatırlatılıp, susturuldu.

Hem ekmek ver hem de nankörlük etsinler, bu ne cüret bu ne provokasyondu!

Öyle değil mi yurttaşlık anayasal haklarla değil milli güdülerle “davaya” militanca hizmet edenleri kapsardı.

Nasıl İstanbul’da 1 Mayıs’ta  “Ben Müslümanım” diyen esnaf-para militer örgütlenmesi sopalarla “bunlar terörist” deyip vatandaş dövmüş polislerden övgü almıştı.

Soyut hukuk devleti ideası etrafında dolanıp “varmış” gibi hayali zorlamaya gerek yoktu, Yeni Türkiye, yargı sistemine kendi kendini imha görevi vermiş ve muktedir “talimatlarıyla” yönetilen faşizan tonlu bir rejimdi.

Gerekirse fiili cezayı “milli vatandaş” sokakta anında keser, infazı gerçekleşirdi, parti kolluk kuvvetlerine de teşekkür etmek düşerdi.

Elbette “kapasitesine, emeğine, haklarına” feci yabancılaştırılmış, düşünme etkinliğine, kamu zenginliği gibi el konulmuş ezik kalabalığı-mülksüzlerin yükselen öfkesini aşağıdan örgütlerseniz devletin örfi hukuku sokaklara doluşurdu.   

Böylece İslamcı-Kapitalizmin oksimoronu güya “serbest bıraktığı” 1 Mayıs İşçi Bayramı Konya’da çalgı çengili parodiye, İstanbul’da İç Güvenlik Yasası’ın ilk insan avına dönüşürdü

Ve il il seçim kampanyasına çıkan, Anayasa tanımaz, sınırlanamaz muktedir karşısında minnet duymak yerine “hakkımı verin” diyen emekçiyi görünce hakkından gelinirdi.     

İktidarının, her fırsatta kafaya kaktığı “insanı insanlığından eden” merhametini ve kıt gönlünden sızan sadaka poşetlerini kabul etmeyenleri “sığıntı zararlı unsurlar” diye halka teşhir edilirdi.   

Çünkü onlar  buyurgan iktidar’ın himaye ve finanse ettiği sermaye kapılarında lütfen işe alınan, liyakatı, canı, emeği kiralık “sosyal azınlıklar”.

1 trilyonluk ülke zenginliğinin ekonomik “insani atıklarıydı”...

Son on üç yılda kurumsallaşan patron ve taşeron işçi “tekinsiz” köle çalışma modeli bugün Yeni Türkiye’nin devlet-vatandaşlık ilişkisine dönüşmüştü.       

Ve Yeni Türkiye’nin “efendileri”  kendilerini ülkede üretilen bütün ekmeklerin mal sahipleri sanıyorlar ve ekmek kırıntılarının millete nasıl dağıtılacağına onlar karar veriyordu.

Üzerinde Kabe resmi olan kremalı dev pasta da, halkın katrilyonlarca ekmek parasına bedel Saray da onlara aitti.

Ayrıca halkına “sana ekmek verdim, iş verdim” diyen aşağılayıcı faşizan dil ve abartılı zenginlik fetişizmi zaten “neoliberal yağma” coğrafyalarında  bir arada bulunurdu.

Geçen yıl kaçak Ukrayna Devlet Başkanı Yanukoviç’in görgüsüz lüks rezidansında “som altından yapılmış ekmek” objesi bulunmuştu.

Ukrayna’nın iz düşümü bir başka “neoliberalizm havzası” Yeni Türkiye’nin efendileri istedikleri kadar “Kabe” baskılı pastaları törenlerle kessinler, ellerinde Kuran miting miting dolaşsınlar...

Egemen kastın “doyurulamaz açlığı” ve hakkını isteyen vatandaşa karşı saplantılı nefretinin ardında halkın gasp edilen “ekmeği” olduğu anlaşılmıştı.