Ekoloji ve seçimler
Fotoğraf: AA

Hakan YURDANUR

Değiştirmek ya da “aynıyı“ muhafaza etmek için sandığa gidiyoruz. Kullandığımız oy sadece insan ve toplum üzerine etki etmeyecektir. En az onlar kadar önemli bir seçim daha yapılacak; doğanın, çevrenin kısacası tüm canlıların geleceği…

Günümüzde seçim algısı dar alana hapsedilmiş durumda. Bu bilerek ve isteyerek gündemde tutuluyor. Oysa yaşamsal gerçeğin üç önemli ayağı var: İnsan, toplum ve doğa. Kapitalist sistem ve onun devamcıları doğayı ve çevreyi hammadde olarak görür. Doğal varlıkları doğal kaynaklar olarak lanse eder ve ortak yaşam alanlarını yok sayar. Bu nedenle seçimleri sürekli doğa ve çevrenin dışında kabul eder ve öyle edilmesini ister.

Ekolojik bir yaşam seçimin mezesi olamaz! Onun üzerinden seçim yapılamaz. Bu önemli bir konu. Benim sözünü ettiğim ise ekolojinin insan ve toplum ile eş değerli bir önemde ele alınması ve seçimde ilk sıralarda yer alması. Yaşam alanları savunusu direkt olarak yaşam savunusu ise o vakit ekoloji mücadelesi savunuların en değerlisidir.

Seçimler, seçenleri birer sayısal figüre indirger. Sayısallaştırmak, kontrol altına almaktır. İnsanlar, ağaçlar, kuşlar, böcekler… Seçilecek olanlar için birer rakamdır. Rakamların da seçme özgürlüğü olmuyor ne yazık ki!

Örneğin bir bölgeye santral yapımı için başta o bölge yaşayanları ve etkileşim gören tüm canlıları için seçim sandığı kurulmuyor! Etin, sütün, yumurtanın insan sağlığı için yararlı olup olmadığı tartışılmıyor ama diğer yandan bunları elde etmek için hayvanlara uygulanan şiddet oylamaya tabi tutulmuyor. Deneylerde büyük acılar altında işkence gören hayvanların kurtarılması ve deneylere son verilmesi için referanduma gidilmiyor! Marmara, deniz vasfını yitirmeden önce korunması için ön seçim yapılmıyor. Konu sistemin çıkarlarına dokunduğunda nedense sandıklar gömülüyor!

Bugün yaşanan iklim krizlerinin özünde “gökyüzünün özelleştirilmesi“ olduğunu daha önce paylaşmıştım. Şunu da ekleyelim; her tür özelleştirme insan, toplum ve doğaya karşı bir saldırıdır ve seçeneği olmadığı için oylanamaz statüdedir.

İnsan, toplum ve doğa üçlüsü ayrılmaz, ayrılamaz. Birisi diğerinden daha önemli / önemsiz kılınamaz. İnsan ve toplumu öne çıkararak yapılan seçimler, sorunu çözmek değil yeni sorunlar yaratmaktır.

Ekolojik sorunları tekile indirgeyip aralarında seçim yapmak da önemli bir sorun. Sadece karbon suçludur, ağaç gölden önce savunulur tarzı yaklaşımlar da mücadelenin önünü tıkıyor. Örneğin bir bölgede santral yapılırken “biz burada santral istemiyoruz“ tercihini öne çıkarıp başka yerde yapılmasına ses çıkarmamak da bir tür negatif seçimdir.

İklim eşitsizliği sınıfsal bir eşitsizliktir. Hal böyle olunca kirleten ile kirlenen aynı kefeye konamaz. Gelin görün ki, iklim krizlerinden sorumlu yüzde on, geriye kalan yüzde doksana gelin sorunu birlikte çözelim seçeneği sunuyor. Bu yüzde doksanın değil, yüzde onun dayattığı seçim darbesidir!

Bugün siyasi partilerin hepsi olmasa da büyük çoğunluğu ekolojik sorunları takip etmekte geç kalıyor. Geriden geldikleri için de ekoloji mücadelesini kontrol altına almaya çalışıyor. Denetleyip kontrolü altına alamadığı durumlarda da ekoloji mücadelesinden uzaklaşıp onu yok sayıyor.

Seçimi iyi ya da kötü arasındaki çelişkiye indirgemeden önce, örgütlenmiş kötülük ile örgütlenmemiş iyilik arasındaki daha büyük çelişki üzerinden değerlendirmek gerekli diye düşünüyorum. İyiliğin örgütlenmesi ile seçimin özgürleşmesi arasında sıkı bağlar mevcut.

Başladığımız gibi bitirelim. Ekolojik yaşam seçim malzemesi değildir! İçinden bazıları alınıp bazıları atılamaz. Ekoloji yaşamdır ve yaşatmaktır. Bunun dışındaki tüm seçenekler seçim değil, zora, baskıya ve şiddete bağlı dayatmalardır.