Ekonomik büyüme verileri: AKP ve emekçiler

Mehmet Erman Erol - Yrd. Doç. Dr., Ordu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü

TÜİK geçtiğimiz pazartesi günü 2017 yılı 3. Çeyrek Ekonomik Büyüme verilerini açıkladı. Buna göre Türkiye ekonomisi, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %11,1 büyüdü. Bu ilk bakışta olağanüstü görünen büyüme oranı, iktidar çevrelerinde büyük bir memnuniyetle karşılanıp Türkiye ekonomisinin sağlamlığının ve şoklara karşı direncinin bir göstergesi olduğu yönünde yorumlara neden olurken, muhalif ve aklıselim yorumlar ise daha temkinliydi.

Üzerine fazlaca yazıldı çizildi ancak normalleştirmemek adına tekrar tekrar vurgulamak gereklidir: TÜİK’in geçtiğimiz yıl uygulamaya geçtiği yeni milli gelir hesaplama yönteminde ciddi sorunlar bulunmaktadır ve kurum muhalif iktisatçılardan gelen ‘güvenilmezlik’ eleştirilerine tatmin edici cevaplar verememiştir. Hatırlanacağı üzere, yapılan revizyon, tartışmalı bir biçimde, büyümenin eksi olduğu 2009 yılını baz olarak almış ve 2008 Krizi sonrasının Türkiye açısından hikâyesini deyim yerindeyse baştan yazmıştır. Görece düşük büyüme temposuna girmiş, düşük yatırım ve tasarruf oranına sahip mütevazi bir ‘gelişmekte olan ülke ekonomisinden’, neredeyse bir ‘kaplan ekonomisi’ görüntüsü verilmesi böylece sağlanmış; milli gelir eski seriye göre %20 artış göstermiştir. Ayrıca takip eden dönemlerdeki büyüme oranları diğer destekleyici olması gereken verilerle desteklenememiştir. Benzer revizyonu yapan ülkelerde ‘hikâye’ baştan yazılmamış, büyüme rakamlarında önemsiz sayılabilecek değişiklikler olmuştur. Bu bağlamda, büyüme oranlarını veri alarak sağlıklı değerlendirmeler yapmak ne kadar mümkündür, bu konu geçen yıldan beri tartışmalıdır.

Verilerle ilgili bir diğer vurgulanması gereken nokta ise geçen yılın üçüncü çeyreğinde ekonominin %0,8 küçülmüş olması ve %11,1’lik büyümenin geçen yıl aynı dönem yaşanan bu ‘daralma’nın telafisi olduğu gerçeğidir. Ayrıca Erinç Yeldan Hoca’nın dikkat çektiği gibi mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında büyüme oranı %1.2’dir.1 Yani, ortada bir ‘mucize’ yoktur. Verilerin emekçilerin koşulları açısından değerlendirilmesi yine de gereklidir. Ancak önce ‘büyüme’nin AKP iktidarı açısından önemine kısaca değinmek yerinde olacaktır.

AKP ve büyüme
2002’den bu yana, AKP iktidarının en önemli siyasi ‘meşruiyet’ kaynaklarından birisi iktisadi büyümedir. 1990’ların krizlerle dolu ve kaotik atmosferinde büyüme de istikrarlı değildi. AKP’nin özellikle ilk döneminde, küresel finansal krize kadar olan dönemde dünyadaki likidite koşullarının da uygunluğuyla yüksek bir büyüme temposu yakalanmış, bu da iktidarın kendisine o dönem görece kuşkuyla bakan sermaye çevreleri ve TSK gibi devlet aygıtları, hem de emekçiler karşısında ‘meşruiyet’ini artırmasına ve üst üste seçimler kazanmasına yol açmıştı. 2008-2009’da yaşanan daralmadan sonra ise 2009 Yerel Seçimleri’nde AKP’nin oylarının %38’lere kadar düşmesi bu anlamda tesadüf değildi; ve iktidar büyüme patikasının tekrar sağlanması için o dönemde kredi genişlemesinden sübvansiyonlara kadar her türlü önlemi aldı. Bunun sonucunda 2010 ve 2011 yıllarında rekor büyüme rakamları (eski seriye göre %8-9 civarı) geldi ve 2011 yılında AKP %50’ye yakın bir oyla üçüncü kez seçimleri kazandı.
AKP, üçüncü döneminde de büyümeyi yüksek tutmaya gayret etse de, eski büyüme verileri dikkate alınırsa, yabancı sermaye girişlerinin de dalgalanmasıyla bu dönem daha mütevazi bir büyüme temposunun tutturulduğu ve inşaata dayalı büyümeyle birlikte çeşitli politik-toplumsal-sınıfsal çelişkilerin de görünür olduğu bir dönem oldu. Neoliberalizmin düsturu olan ‘ne olursa olsun yüksek büyüme’nin AKP iktidarı açısından önemini gösteren bir diğer gelişme ise 2016 Temmuz’unda yaşanan darbe girişimi ve onun getirdiği politik-iktisadi şoktu. İktisadi durgunluktan ve bunun getireceği muhtemel meşruiyet sorunlarından kaçınmak için kredi muslukları açıldı, borçlanma teşvik edildi ve büyüme –sağlıksız da olsa- tekrar sağlandı.

Büyüme ve emekçiler
AKP iktidarı döneminde yaşanan büyüme –yüksek olduğu dönemlerde dahi- moda tabirle ‘kaliteli’ değildir; emekçiler açısından ‘sağlıklı’ da değildir. %11,1 büyümenin gerçekleştiğinin iddia edildiği 3. çeyreğin ağustos ayı işgücü istatistikleri verilerine göre genel işsizlik %10,6, genç nüfusta ise (15-24 yaş) bu oran %20,6’dır.2 AKP’li yıllarda Türkiye ekonomisinin en önemli karakteristiklerinden birisi ‘istihdamsız büyüme’dir; bu ekonomik büyümenin çok daha yüksek seyrettiği sözde ‘altın dönem’ olan 2002-2007 döneminde de böyleydi.

Öte yandan büyümede hane halkı harcamaları önemli bir yer tutmaktadır. Bunda da geçen yıl gevşetilen kredi muslukları ve tekrar artma trendine giren hane halkı borçlanmasının etkisi yüksektir. Borçlanma AKP ekonomisinin önemli karakteristiklerindendir; 2003’te %7 olan hanehalkı borcunun harcanabilir gelire oranı %50’leri geçmiş bulunmaktadır.
Bu artıştaki en önemli faktörler, AKP döneminde emekçilerin iyileşmeyen koşulları ve güvencesizlik, esneklik gibi uygulamalardır. Özel sektörde 1994 yılında 100 birim olan ücretler, 2013 yılında sadece 100.9 olarak gerçekleşmiş; kamu işçisinin ücreti ise 1994-2014 yılları arasında %13 erimiştir. Asgari ücrette artışlar görülse de, bu artışlar milli gelirdeki artışla doğru orantılı değildir, bunun altında kalmıştır.3 Geçtiğimiz günlerde açıklanan enflasyon rakamları son 14 yılın en yüksek seviyesine çıkmış, emekçilerin alım gücü gerilemiştir, gelirleri erimektedir.

Bunun yanı sıra, emekçiler açısından diğer unsurlara bakıldığında; Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) 2016 ve 2017 raporlarına göre Türkiye dünyada çalışanlar açısından en kötü 10 ülkeden birisidir. 2016 yılı TÜİK verilerine göre gelir dağılımı kötüleşmiştir; en yüksek gelire sahip %20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay %47,2’dir. Nüfusun %14,3’ü yoksuldur; %32,9’u maddi yoksunluk çekmektedir.4 Yine, TMMOB raporuna göre AKP döneminde 20,000’den fazla işçi ‘iş kazalarında’ hayatını kaybetmiştir.

2017 yılı için büyüme oranı beklentilerdeki gibi yıl sonunda %7-8 civarı gerçekleşse bile büyümeden kimin pay aldığı sorunu ve emekçilerin iyileşmeyen koşulları bakidir. Türkiye’nin hikâyesinin yeniden yazılması gerektiğine şüphe yoktur; ancak bu çeşitli istatistiki yöntemler, ‘sağlıksız’ ve adaletsiz bir büyüme ile değil, emek eksenli demokratik bir kalkınma stratejisiyle mümkündür.

1 Erinç Yeldan, Büyümenin ardındaki gerçekler, Cumhuriyet, 13 Aralık 2017
2 TÜİK, Ağustos 2017 İşgücü İstatistikleri, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24633
3 ‘Özel sektörde reel ücretler son 20 yılda yerinde saydı’, Habertürk, http://www.haberturk.com/ekonomi/is-yasam/haber/1047666-ozel-sektorde-reel-ucretler-son-20-yilda-yerinde-saydi
4 TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2016, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24579