Memleket için sorumluluk almak, halk sınıflarını ortak bir yaşam için ören sol/sosyalist devrimci mirası yüklenmek ve bu yolda devam etmektir

Eksik etmedik sol cebimizden umudu ve sorumluluğu

GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR* / yucesangamze@gmail.com

Memleket yangın yerine dönmüş durumda. Gençler savaş alanlarında ölüyor. Çocuklar gerici eğitim ve istismar altında onulmaz yaralar alıyor. Kadınlar şiddeti en derinden yaşıyor. Baskı, zulüm ve zifiri karanlık... Kadınlar, gençler ve çocuklar yok edilirken, bu topraklarda hem bugünü hem de yarını kim savunacak? Memlekette ortak yaşama kim sahip çıkacak? Memleket için kim sorumluluk alacak?

Sorumluluk almak, hayatta ve siyasette öznenin kuruluşuna gönderme yapar. Öznenin kuruluşu ise felsefeden siyaset bilimine, sosyolojiden psikanalize kadar derin, derin olduğu kadar da zor bir tartışmadır. Bu yazıda, sorumluluk almayı öznenin kuruluşu ile ilişkilendirirken üç pozisyonu ortaya koymak istiyorum: Bireysel sorumluluk, halk sınıflarının kolektif sorumluluğu ve Lenin’in sorumluluk siyaseti.

Neoliberalizm ve bireysel sorumluluk

Bireysel sorumluluk, son dönemde neoliberal kurgu ve bu kurgunun içerdiği değerler toplumsal kabul gördüğü oranda, toplumsal/kolektif sorumluluğun yerini almaktadır. Neoliberal kurgulamada birey, kendisini üretim ilişkileri içerisinde bir başına var olan ve öyle kalacak olan bir varlık olarak görmektedir. Sınıfa referansla kurulan ya da meşruiyetini edinen kolektivitelerin bir parçası olarak davranmamaktadır. Dolayısıyla, mevcut sınırların üretimine katkıda bulunmaktadır.

Bu birey, toplumsal/kolektif sorumluluklara sahip değildir; yalnızca bireysel sorumluluklara sahiptir. Neoliberal teorinin baskısı altında, bir dönem toplumsal kabul gören bir kavram, toplumsal/kolektif sorumluluk, anlamını yitirmiş, bireysel sorumluluklar manzumesine dönüşmüştür/çevrilmiştir Söz konusu kolektif sorumluluk, “sosyal sorumluluk” adı altında şirketlerin vergi kaçırma ve halkla ilişkiler faaliyeti olarak işleyen “projelerine” bırakılmıştır. Kapitalizmin toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmesi, kolektif sorumluluk alanlarının ve konularının da “şirket”lere bırakılması olarak kendini göstermektedir. Böylece, kolektif mücadele kazanımı olan, halk sınıflarının bir üyesi olunduğu için sahip olunan ve talep edilen “sorumluluk” yerine, ancak bireysel olarak sahip olunacak idealleştirilmiş atomize bir “sorumluluk” kavramı geçirilmeye çalışılmaktadır.

Neoliberal kurgu içindeki bireysel sorumluluk, sol/sosyalist siyasete de sızmaktadır. Sol/sosyalist siyasette kendi bakışını, duruşunu, ve farklılığını sürekli ve yüksek sesle ilan etmek, siyasal pozisyonunu, “Benim oyum A partisine” diyerek, görünür kılmak ya da siyasal toplantılarda her cümleye “Ben” diye başlamak bu sızmanın en net göstergeleridir.

Bireysel sorumluluk kavramı sol/sosyalist siyasete sızarken, liberal özgürlükçü dil de çokca vurgulanmaktadır. “Farklılık yerine tektipliliği öne çıkaran, bireyi sindiren ve bireyi kitleye tabi kılan” bütün kolektif sorumlulukların ortadan kaldırılması olumludur. Böylece, birey, liberal anlamda özgürlükçü bir ortama kavuşacaktır. Bu vurgu, bu özgürlükleri tehdit eden tüm toplumsal/kolektif sorumlulukların da ortadan kalkması olarak görülmektedir.

Siyasi tavır alma edimini bireysel bir sorumluluk olarak gören bir tutum, bireyin tavrının kendisini, bu tavrın tutarlılığını, olanaklılığını ve sonuçlarını, izlenecek siyasi stratejinin ve bu stratejilerin doğuracağı toplumsal sonuçların önüne koyar. Bireysel sorumluluk alırken öncelikli olan, bireyin kendi öznel tutumunu ifade edecek edimlerde bulunması ve sadece bu edimlerin sorumluluğunu taşımasıdır. Siyaset alanı, bireysel sorumluluk üzerinden şekillendirilmeye başladığı anda, olayların toplumsal ve nesnel boyutları gözardı edilmeye, toplumsal olaylar yalnızca onlara verilen/verilmesi gereken bireysel tepkiler üzerinden tartışılmaya başlanır. Bu durumda siyasetin bir dost/düşman ikiliğine, tarafgir olma ve karşı durma dışında bir seçeneğin tanımlanmadığı dar bir alana saplanması çok kolaylaşır. Her olayı kendi toplumsal bağlamı içinde görmeyi ve siyasal stratejiyi bu bağlam içinde şekillendirmeyi temel ilke kabul eden sosyalist siyasetin, böyle bir bireysel sorumluluk üzerinden nereye kadar ilerleyebileceği, nasıl yollar açabileceği meçhuldür. Dolayısıyla memleket için sorumluluk almak, böyle bireysel bir sorumluluk edimi değildir, olamaz.

Halk sınıfları ve kolektif sorumlulukeksik-etmedik-sol-cebimizden-umudu-ve-sorumlulugu-128862-1.

Halk sınıflarının kolektif sorumluluğunu, halk kültüründe ve sınıf kültüründe aramak anlamlıdır. Sınıflar sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel de bir oluşumdur. Halk sınıflarının sorumluluğu, kültürünün ortaklaştığı duygulara, değerlere ve ilkelere dayanır. Geçmişten geleceğe aktarılan ortak değerler üzerinde yükselir. Bu değerler, Anadolu aydınlanmacılığından beslenir. Eşitlik ve hakkaniyet arayışıdır. Aynı hikayeyi anlatıp, aynı hikayeyi dinlemek ve aynı hikayeye ağlamaktır. Memleket gericiliğe, zorbalığa ve zift gibi bir karanlığa doğru kayarken, bu ortak değerlere sahip olanların sorumluluk alma günüdür.

Bu sorumluluk, halk kültüründe yer alan sol duyuda filizlenir. İfadesini de “omuz omuza vermek” sözünde bulur. Bu topraklardaki dayanışmanın, yan yana durmanın, sorumluluk almanın adıdır omuz omuza vermek. Omuz omuza vermek, yalnızlaşmaya, çaresizleşmeye karşıdır. Aynı zamanda bireysel sorumluluğun öne çıktığı yeni zamanların esnek, gevşek ve eğreti siyasetine de karşıdır. Sadakate, fedakarlığa, uzun soluklu olmaya ve kolektif ve gönüllü sorumluluğa gönderme yapar omuz omuza vermek.

Halk sınıflarının kolektif sorumluluğu, ahlaki öfke olarak da görünür olur. Çocuklara yönelik istismar tam da böyle bir ahlaki öfkenin ortaya çıkacağı andır. Sömürü ve eşitsiz güç ilişkileri içinde gündelik hayatlar, bu eşitsizlikleri meşrulaştıran kural ve kodlarla devam eder. Öyle anlar gelir ki, bu kuralların ve işleyişin kırılmaya başlaması ile eşitsizlik ve adaletsizlik toplumsal kesimlerin karşısında çırılçıplak görünür olur. Bu anlar ahlaki öfkenin mayalandığı anlardır.

Halk sınıflarının kolektif sorumluluğu, memleket vurgusunda somutlanır. Gericiliğe, savaşa ve faşizme karşı bir bütün olarak toplumunun eşitlikçi ve emekten yana bir düzlemde yeniden kurulmasıdır bu. Diğer bir deyişle, memlekette solun veya sosyalizmin kendini yeniden bir halk hareketi olarak kurmasıdır.

Bu sorumluluk, memleket insanlarını yazan Orhan Kemal’de de ifadesini bulur. Memleketin insanlarını yazar Orhan Kemal, yoksullarını, ezilenlerini, hor görülenlerini. Onların kötülüklerini, acımasızlıklarını, üçkağıtçılıklarını yazar ve ekler, “İçinde yaşadığımız toplum düzensizliği insanlarımızı buralara kadar düşürürse, asıl suçlu toplumdaki düzensizlik olsa bile, insanlarımız aslında iyidir, güçlüdür, kahramandır. Ey insanoğlu, kendi ellerinle bozduğun toplum düzenini gene sen, kendi ellerinle düzeltip, kendini bu çıkmazdan kurtaracaksın.”

Lenin’in sorumluluk siyaseti

Lenin’in sorumluluk siyaseti ise, canla başla ve sarsılmaz bir iradeyle mevcut düzenle mücadele etmenin ve devrimi, sürekli bir ihtimal olarak ele almanın sorumluluğudur. Lenin’in sorumluluk siyasetini Zizek şöyle tanımlıyor: “Eyleme geçmekten, siyasal projelerini gerçekleştirmenin tüm sonuçlarının sorumluluğunu almaktan korkmamak.” Lenin, 1917 yılında “Halka Çağrı: İktidarı Kendi Elinize Alın” bildirisinde, “Siz kendiniz devletin dümeninin başındasınız. Siz kendiniz birleşip devletin bütün işlerini kendi elinize almazsanız size kimse yardım edemez. Dikkatli olun” demektedir. Lenin’in sorumluluk siyaseti, konjonktürel olarak önümüze sunulan seçeneklerin ötesinde bir siyasal proje tanımlamayı; toplumsal olaylarda ortaya konulacak tavırların, tutumların, stratejilerin bu projeden beslenmesine işaret eder. Dolayısıyla, “siyasete müdahil olma sorumluluğu” yalnızca bireysel tutumların beyanı olmaktan çıkıp, hem toplumsal koşullarla hem de öznel eylemlilikle sıkı sıkı bağ kuran tarihsel bir öznenin oluşum sürecini yaratmayı gerektirir.

Memleket için sorumluluk almak, halk sınıflarını ortak bir yaşam için ören sol/sosyalist devrimci mirası yüklenmek ve bu yolda devam etmektir. Memleket için sorumluluk alanların Lenin Usta’ya selamı, büyük şairin dizeleriyle olsun: “Bizim kalbimiz hep kırıktır. Ama, yine de eksik etmeyiz sol cebimizden umudu ve sorumluluğu!”

*Prof. Dr., Ankara Üniversitesi