Elden düşme bir hayat

Merve KÜÇÜKSARP

Alman yazar Wilhelm Genazino’nun Elden Düşme Dünya romanı Tevfik Turan’ın Türkçe çevirisiyle Jaguar Yayınları tarafından yayımlandı. Roman, Genazino’nun diğer romanları gibi modern insanın varoluş sorunlarına mercek tutuyor, yaşadığı dünyaya ve kendine yabancılaşan orta sınıf bir erkeğin ruhsal gerilimlerini anlatıyor.

İsmini anlatı boyunca öğrenemediğimiz romanın başkişisi serbest çalışan bir mimardır. Maria isimli bir kadınla uzun soluklu bir ilişkisi vardır. Ne var ki Maria ile mutlu değildir. Maria’nın kendisine göre olmadığını düşünmekte, başka bir kadının özlemini çekmekte, bu ilişkide adeta ‘idare etmekte’dir. Buna rağmen dümeni eline alıp Maria ile olan ilişkisinin mutat seyrini değiştirmeye yeltenmez.

Başkişimiz hayatının nizamından da hoşnut değildir. Sahip olduğu ne varsa, ona emaneten verilmiş gibidir. Keza iş hayatı bir inşaat şirketinde mimar olarak çalışan yakın arkadaşı Michael’in ayarladığı işlerden ibarettir. Arzuları bile ona ait değil, zaman zaman emaneten edindiği duygulardır. Zira başkişimiz toplumun ondan beklediklerini zaman zaman arzu olarak benliğinde duysa da, gerçekten ne istediğini bilmemektedir. Modern hayatın insana verdiği ayağının altındaki zeminin her an kayabileceği hissi onu da olabildiğince kuşatmıştır ancak bu hissi törpüleyecek, hayatında emanetçisi olduğu şeyleri sahiplenecek cesareti ve isteği yoktur. Bu isteksizliği daha romanın başında Michael hakkında söylediği şu sözlerle belirginlik kazanır:

“İkimizden baskın olanı oydu. Ben ise onun bu rolünü elinden almaya hiç kalkışmamıştım.”

Bu bağlamda Michael’in ani ölümü, başkişimizin ondan kalan hayatını yaşamaya başlaması açısından milat olur. Michael’in karısı Karin’le ilişkiye girmesi, Karin’in Michael’in arabasını kullanmak üzere kendisine tahsis etmesi, şirkette onun görevini üstlenmesi için kendine yapılan teklifi kabul etmesi neticesinde, kendini Michael’den kalan boşluğu doldururken bulur. Ne var ki sahip olduğu bu yeni şeylerin aslında ‘yeni’ olmadığını, ‘elden düşme’ olduğunu çok geçmeden fark eder: “İki elden düşme kadınım, bir elden düşme işim, bir elden düşme arabam, derken bir de elden düşme yazı masam olmuştu.”

Başkişimizin bu yeni ‘elden düşme’ hayatına ve rollerine karşı duyduğu yabancılık, umarsızlık ve kendini dışarıdan seyredişi çeşitli şekillerde kendini hissettirir. Keza Karin’e duyduğu hisler bile bir görev saikinden fazlası değildir.

“…Arada bir Karin’i düşünüyordum. Onu hâlâ pek tanıyor değildim ama yakında sevecektim. İnsanın kimi sevdiğinin galiba fark etmediği gerçeğinin karşıma çıkıvermesine galiba katlanamadım. Düştüğüm çaresizlikle pencereye yürüyüp aşağı kaldırıma baktım...”

Karin de benzer hisler içindedir. Başkişimize uzun zamandır evlilermiş gibi davranmakta, yanına taşınması için ısrar etmekte, onu uzun zamandır sahip olduğu düzenin ayrılmaz bir parçası gibi, adeta kocasının bir yedeği gibi görmektedir. Öyle ki, cinsel ilişkide başkişimizin yaşadığı iktidarsızlık sorunu karşısında Karin’in verdiği cevap dahi bu minvaldedir:

“...O kadar ciddiye alma, Michael’e de bazen olurdu.”

Başkişinin anlatı boyunca ayarlamaya çalıştığı başka bir şey de dış dünya ile kendi arasındaki mesafedir. O herkesin yaptığı şeyleri yapmak ile bunlara sırtını dönmek arasında sıkışıp kalmıştır. Nitekim romanın sonunda bunu kendi ağzından da işitiriz:

“…Etrafımdaki bütün insanlar bunun tersiyle meşguldü: Kendileriyle dünya arasındaki mesafeyi küçültmeye çalışıyorlar, zamanın ve modanın etraflarına istiflediği ne varsa hepsiyle özdeşleşmek istiyorlardı.”

Elden Düşme Dünya’da Genazino toplumla kendi arasında sıkışıp kalmış, kendini yaşadığı hayata ait hissetmeyen, bundan mustarip olmasına rağmen aidiyet fikrinin onda yarattığı bulantıdan dolayı hayatını aynı nizamda sürdüren modern dünyanın mütereddit insanını anlatırken, okura da bu yaman varoluş ikirciğinin kendi hiç dünyasında ne şekilde tezahür ettiğini anlatı boyunca sorgulatıyor.