DİSK, 55. yılını kutlamaya hazırlanırken Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu işçi direnişlerini “büyük dalganın gelişi” olarak değerlendirdi. Çerkezoğlu, “İşçi mücadelesi dünyanın gelecek mücadelesidir” dedi.

Emeğin dünyası için

Oktay EVSEN

İktidarın sermayeden yana politikaları nedeniyle her gün biraz daha yoksullaşan işçi sınıfının direnişi Ocak ve Şubat ayına damga vurdu. 55 yıldır her türlü baskı ve sindirme politikasına karşın ayakta duran Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’nun Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile bu süreci konuştuk. Çerkezoğlu, son zamlarla birlikte, emeğiyle geçinen geniş toplum kesimlerinin hayatlarını sürdürülemez hale geldiğini hatırlattı.

DİSK yaşanan süreci nasıl değerlendiriyor, önümüzdeki sürecin nereye doğru gelişeceğini öngörüyor?
Son dönemde ekonomik krizin ve pandeminin de etkisiyle milyonlar ciddi bir gelir kaybına uğradı, yoksullaştı, işsizlik ülkenin geleceğini tehdit eden boyutlara ulaştı. Fakat özellikle 2021’in son çeyreğinde derinleşen krizle birlikte, işçiler, işsizler, emekçiler, emekliler ve tüm dar gelirliler için insanca yaşam mücadelesi bir anda hayatta kalma savaşına dönüştü. Gıda ürünlerinden doğalgaza, akaryakıttan elektriğe kadar tüm ürünlerde birbiri ardına gelen zamlar, emeğiyle geçinen geniş toplum kesimlerini, hayatlarını sürdüremez hale getirdi.

DÖRT KİŞİDEN ÜÇÜ BU DURUMDA

Burada kastedilen kaç milyonluk bir kesim?
Geniş toplum kesimleri derken bugün Türkiye’de dört kişiden üçü emek gelirleriyle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Yani büyük oranda işçileşmiş bir toplumdan bahsediyoruz. Ve büyük oranda işçileşmiş bir toplumda ülkeyi yönetenler hem ekonomik kriz hem de pandemi karşısında sadece ve sadece sermayeyi koruyan bir politika benimsediler. Teşvikler, vergi afları, hatta İşsizlik Sigortası Fonu dahi sermeyenin imdadına (!) yetişirken, geniş toplum kesimleri daha fazla yoksulluk, işsizlik ve gelir kaybı ile karşı karşıya bırakıldı. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu, siyasi iktidarın emeği daha da değersizleştirmeye yönelik bir politikayı benimsediğini 2021 sonlarında net bir biçimde gördük. Döviz krizi yaşanırken Çin modeli veya yeni ekonomi politikası olarak anlatılan şey ucuzlatılan emek gücü ile rekabet gücü kazanmayı hedeflemekten başka bir şey değildi.

İLK ZAMLI MAAŞLARLA GELEN GERÇEKLİK

Bugün kuryeler, tekstil sektöründe yaşanan hareketliliğin ipuçları sonbaharda verilmişti aslında değil mi?

DİSK olarak 1 Ekim’de “Geçinmek İstiyoruz” başlığı ve 5 temel taleple asgari ücretin belirlenmesine kadar uzanan, işyeri işyeri, meydan meydan örgütlediğimiz yeni bir mücadele süreci başlattık. İktidarın bu tercihlerine karşı 2021 yılının sonlarına doğru geçinemiyoruz sloganıyla açığa çıkan tepkiler ve asgari ücretin belirlenmesi sürecinde işyerlerinden meydanlara taşan ciddi bir işçi mobilizasyonu açığa çıkmıştı. 2022 ile beraber hızla artan enflasyon tüm ücretleri ve ücret zamlarını eritince, yoksullaşmanın boyutları ilk maaşlar ile beraber oldukça sarsıcı biçimde görününce hareketlik daha da arttı.

Devam edecek mi bu hareketlilik ?
Sendikalı işyerlerinde toplu iş sözleşmesi süreçlerindeki hareketlilik, sendikasız işyerlerinde fiili direnişler, “esnaf kuryelik, kendi hesabına çalışma” gibi tamamen güvencesiz çalıştırma biçimlerinin ağır sonuçlarına karşı ilk tepkiler olarak açığa çıkan işçi öfkesinin çeşitli biçimlerde devam edeceği kesin.
Bir yandan örgütlenme talebinin artmasını ve örgütlenme hakkına yönelik saldırgan tutumlara karşı direnişlerin çoğalacağını öngörebiliriz. Diğer yandan da hiçbir ücret artışının telafi edemediği zam yağmuruna karşı tepkiler biçiminde de bu süreç devam edecek. Son dönemde hem zamlara karşı sokaklardan yükselen protestoları hem de örgütlenme talebindeki artışı büyük bir dalganın başlangıcı olarak okuyabiliriz.

emegin-dunyasi-icin-979225-1.

Değişen emek sürecine ilişkin farklı örgütlenme adımları atılacak mı?
Neoliberal dönemin başından beri emek süreçleri hızla değişiyor. Her kriz, daha güvencesiz bir çalıştırma biçimiyle aşılmak isteniyor. Taşeron çalıştırma, özel istihdam büroları derken kendi hesabına çalıştırma, platform ekonomileri, "esnaf işçilik" gibi yeni güvencesizlik biçimleri karşımıza çıkıyor.
Bu koşullar altında az önce bahsettiğim büyük dalgayı karşılayabilmek için, tek tek direnişleri, çoban ateşi gibi parlayıp daha sonra sönmeden tek bir ortak hedef doğrultusunda birleştirmek için araçlarımızı yenilemek ve çeşitlendirmek gerekiyor.

Gerçek şu ki Türkiye işçi sınıfı büyük oranda örgütsüz, Türkiye halkı örgütsüz. Bu durumu değiştirmek için niteliksel değişimlere ihtiyacımız var. Yerleşik istihdam biçimlerine uygun olarak örgütlü ve işçi sınıfının bir bölümü için kısmi güvenceler sağlayan, bugünün gerçekliklerine uygun olarak gelişmesi ve yenilenmesi de gereken bir sendikal yapımız var.

DİSK olarak bu konuda attığımız adımları hızlandırmamız gerekiyor. Endüstri 4.0’ların, yapay zekanın, robotların tartışıldığı bu süreçte, son genel kurulumuzda genç ve kadın işçilerin örgütlenmesine, mülteci işçilere dair aldığımız kararların bir bölümünü uygulamaya başladık ama geliştirmek gerekiyor. Diğer yandan farklı işkolu sendikalarımızın beraber çalıştığı, konfederasyon düzeyinde planlanan ve destek verilen örgütlenmelerle ilgili çeşitli deneyimlerimiz oldu, oluyor. Bu örnekleri çoğaltmayı ve çeşitlendirmeyi hedefliyoruz.

GÜCÜMÜZÜN KAYNAĞI BİRLİĞİMİZ

DİSK 55’inci yaşını kutlayacak. Bu 55 yıllık tarihin içinden bakarsanız emek alanında aynı kalanlar ve değişenler neler?

Aynı kalanlardan başlarsak, 55 yıl önce de 55 yıl sonra da "Gücümüz birliğimizden gelir." Sağlıklı, güvenceli ve insanca bir yaşam için, haklarımızı almamız için örgütlenmemiz, mücadele etmemiz gerekiyor. Bir olmamız, birlik olmamız, güçlü olmamız gerekiyor. Örgütlenmemizin, haklarımızı savunmamızın önüne çıkan engelleri dayanışmayla, omuz omuza aşmamız gerekiyor. Bu gerçek hiç bir zaman değişmedi, değişmeyecek. İşçi sınıfının başka bir kurtuluş yolu yok.
DİSK o dönemde, kapitalizmin yarattığı sömürü ve haksızlığa karşı bu bilinçle, yani işçi sınıfının kurtuluşunun kendi eseri olacağı bilinciyle kurulmuştu. DİSK, 1967’de, tarihin o döneminde işçi sınıfının sermayeye yanıtı olarak var olmuş ve büyümüştü.

O günden bugüne kapitalizm daha büyük sömürü, daha büyük adaletsizlik, eşitsizlikler ve daha büyük yıkımlar getirdi. İşçi sınıfının tüm kazanımlarını gerilete gerilete bu noktaya gelindi.

GELECEK İÇİN KURTULUŞ MÜCADELESİ

Belki de 55 yılda açığa çıkan en büyük fark olarak söyleyeceğimiz şey, büyük oranda işçileşmiş bir nüfus, doğadan kentlere her şeyin ama her şeyin metalaştığı, sermayenin hizmetine sunulduğu bir dünya ve kapitalizmin artık felaketten ve yıkımdan başka bir şey vaat edemediği gerçeğidir. Bu düzenin insanlığa vaat edecek hiçbir şeyi kalmadıkça otoriter, baskıcı, ayrımcı rejimler her yerde güç kazanıyor. Bu koşullar altında işçi sınıfının mücadelesini, toplumun ve dünyanın geleceği için bir kurtuluş mücadelesi olarak örgütlemenin olanakları artıyor.

Emeğin her direnişini, her çığlığını, her karşı çıkışını, her başkaldırısını, kapitalizmin karakışına karşı işçi baharına götüren süreçte bir uğrak, emeğin Türkiye’sini ve emeğin dünyasını kurma iddiasının vücut bulmuş hali olarak örgütlemek gerekiyor.