“Keşke”siz Bir Kadın kitabında, Türey Köse’nin sorularını yanıtlayan oyuncu, aktivist Arzu Okay’ın hayatından anekdotlar yer alıyor. Köse, Okay için “Belki de en iyi filmi hayatı, en iyi başrolü kendisi” ifadelerini kullanıyor

En iyi filmi hayatı

NİSA KÜÇÜK

Arzu Okay "Keşke"siz Bir Kadın kitabı İletişim Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Kitapta gazeteci Türey Kösenin sorularını yanıtlayan Arzu Okay’ın hayatından sayfalar çevriliyor. “Keşke"siz Bir Kadın, Yeşilçam filmlerine yakışır bir hayat, bir dönem, bir kadın hikâyesi... Cumhuriyet gazetesinde uzun yıllar siyaset ve parlamento muhabiri olarak çalışan Türey Köse, “Yargılı İnfazlar” ve “Edebiyat Parçalayan Nutuklar” kitapları ile de tanınıyor.

Kitabın serüveni Arzu Okay ile Foça’da tanışıp arkadaş olmalarıyla başlıyor. Foça, Paris, İstanbul, İzmir güzergâhında birçok kez bir araya gelip, söyleşmeleri sonucu ortaya çıkıyor kitap. Türey Köse kitabın hikâyesini anlattığı “En İyi Başrolü Hayatı Olan Kadın” isimli “sunuş” yazısının ilk cümleleri kitap hakkında bir fikir veriyor: “Arzu Okay, adı hep önünden giden bir kadın. O adın arkasında iki farklı hayat var oysa; iki farklı varoluş hikâyesi, iki farklı mücadele, iki farklı kadın... 15 yaşında başlayan sinema hayatı 23’ünde bitmiş. 23 yaşından sonra Fransa’ya yerleşmiş, “iş kadını” olmuş, kendine yepyeni bir hayat kurmuş. Okay’ın o dönemde çevirdiği 100’ü aşkın filmden sadece 24’ü dönemin seks-komedi filmlerinden olmasına rağmen Yeşilçam günlerinden sonra ne yaptıysa görmezden gelinerek, o 24 filmden başlıyor sorular, sorgular, önyargılar, damgalamalar.”

Türey Köse, yazısının sonunda da Belki de en iyi filmi hayatı, en iyi başrolü kendisi!” diyor. Her ne kadar kendisi bu nitelemeleri pek kabul etmese de Arzu Okay’ın hayatı bir roman, bir film gibi...17 yaşına kadar babasını görmemiş, 15 yaşında Sinema Güzeli seçilmiş, Zeki Müren’le fotoromanda oynamış. Bugünkü gençler fotoroman nedir bilemez! Arzu Okay’ın kitaptaki sözleriyle anlatırsak “Fotoroman çekimlerinde duruyoruz, duruyoruz poz veriyoruz; Teksas, Tommiks’in resimli hali gibi fotoroman.” Dönemin bütün ünlü aktörleriyle Ayhan Işık, Kadir İnanır, Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Sadri Alışık vb. film çevirmiş, 70’li yıllarda işsiz kalınca dönemin seks komedi filmlerinde oynamaya başlamış. Sonra bir gün “bitti” demiş, bu kez “şarkıcı” olarak sahnelere çıkmış. Sesi kötüymüş ama zaten gazinolara ona “bakmaya” geliyorlarmış! İbrahim Tatlıses’le iki ay Anadolu turnesine çıkmış. Sonra hepsini bırakmış, iş kadını olmuş. O kadar başarılı olmuş ki dönemin Devlet Bakanı Işın Çelebiden ihracat ödülü almış. Sonra iflas etmiş. Tatil için geldiği Foçada âşık olunca 7 yıl Foça- Paris arasında gidip gelmiş. Bu aşk bitince hayatını Paris-İstanbul hattında yeniden kurmuş.

Gazete arşivlerini taradığınızda adı “Yeşilçam’ın lanetli kadınları” listelerinde geçiyor. Bir de Sylvia Kristel ölünce aramış gazeteciler, kızmış! Son dönemde, 2015 yılında Diyarbakır’da katıldığı yürüyüşte plastik mermi yiyince yine “haber oldu”! "Keşke"siz Bir Kadın’da “oyuncu” “ev kadını” “iş kadını” “anne” “aktivist” “şair” Arzu Okay’ın hayatından sayfalar çevriliyor.

PARKALAR POLİSİN DİKKATİNİ ÇEKMİŞ!

Bazen iki kadının sohbeti gibi ilerliyor sayfalar, bazen sinema tarihinden şaşırtıcı anekdotlar okuyorsunuz. Türey Kösenin, Arzu Okay’ın Nişantaşı’ndaki evindeki yatağın bazasının içindeki evrak-ı metrukesinden derlediği gazete kupürleri, fotoğraf ve afişler de kitabı zenginleştiriyor. Örneğin bir gazete kupüründe “Mersin’de başta kadın rejisör Bilge Olgaç olmak üzere bir film ekibini polis 6 saat nezaret altında tutmuştur. Toros Dağları’nda Kara Gün filmi çekimi için Mersine giden ekipteki bazı sanatçıların rol icabı giyecekleri parkalarla gezmeleri polisin dikkatini çekmiştir. Karakola davet edilen Kadir İnanır, Ahmet Mekin, Muhterem Nur, Arzu Okay, Aşık İhsani ve Bilge Olgaç’ın ifadeleri altı saat sürmüştür. Yanlışlığın anlaşılması üzerine sanatçılar serbest bırakılmıştır” deniyor. Parkalarla gezilmesi polisin dikkatini çekmiş!

Kitapta soru ve yanıtlarla Arzu Okay’ın hayatı üzerinden Yeşilçam, 70li yılların siyasal, kültürel ve sosyolojik iklimi hakkında bazen siyah-beyaz bazen renkli sayfalar önünüze seriliyor. “İlk filmin Ölünceye Kadar’da Ayhan Işık 41 yaşında, sense 14-15 yaşında bir çocuksun. Çekimler nasıldı? Bu kadar yaş farkından nasıl inandırıcı bir “çift” çıkabilir diye düşünüyor insan” sorusuna Arzu Okay şu yanıtı veriyor: “Ayhan Abi çok iyiydi. Çok iyi idare etti. Öpüşme sahnelerinde hiçbir zaman öpüşmedik. Hep kamufle etti, eğilip öpüşür gibi yapıp döndürüveriyor beni, ya benim kafam ya onun kafası görünüyor”

SİYASETEN DEVRİMCİ YOL’A YAKINDIM

Arzu Okay, muhalif, politik duyarlılıkları yüksek bir kadın. Kitapta son dönemde iktidara yanaşan bazı meslektaşlarını eleştirirken, “Ben, o insanların hayattaki duruşu daha önce de öyleyse, kabullenebilirim. Bundan 30 sene önce de bu insanların hayattaki ve sinemadaki duruşu böyleydiyse tamam, ama bu yeni bir politik güvenceyle oluyorsa başka. Ki çoğu öyle oldu, bayağı solcu filmlerde oynayan, devrimcilik ayaklarında gezinen birçok oyuncu arkadaşımız bir anda saf değiştirdi. Ne oldu hidayete mi erdiler?” diyor. Arzu Okay’ın Paris yıllarını anlattığı sayfalarda, o dönemde ülkeden ayrılmak zorunda kalan birçok devrimciye de kapılarını açtığı vurgulanıyor. O dönem ve dönemin siyasi tercihleriyle ilgili sorular ve yanıtları şöyle:

Evin hep kalabalık, kapın herkese açık. Paris’teki evin özellikle 12 Eylül Darbesi sonrasında Türkiye’den uzaklaşmak zorunda kalanların da uğrak yeri olmuş, değil mi?

Arkadaşlarım, “‘Komün hayatı’ diyorsunuz, gidin Arzu’ya bakın” diyorlardı. Arkadaşlarım muhalif sol gruplardandı zaten. Burada iltica alan çok arkadaşım vardı, gelmeyip Türkiye’de hapiste olanlar, sonra çıkıp gelenler oldu.

Kimler geldi mesela?

İsimlerini söylemeyeyim, hoşlanmayabilirler. Öyle bir sol grubum oldu, iyi ki de olmuş. Politik olarak duruşum bellidir. Hâlâ ağır cezadayım işte, Barış Akademisyenleri’ne destek verdim diye. Kendimi ihbar ettim. Kendimi bildim bileli duruşum bellidir. Bütün gelişimimi sol kitaplarla tamamladım. Çok büyük eylemler yaptım mı? Yapmadım. Grevlerde bulaşık yıkadım, ayak işlerine koşturdum. Duvara yazı yazmadım yani.

Yurtdışındayken politik aidiyetler, yakınlıklar daha öne çıkıyor. O dönemde siyaseten ya da sosyal ilişkilerin açısından belli bir gruba yakınlığın var mıydı?

Ben Devrimci Yol’a yakındım. Hem arkadaşlık ilişkilerim açısından hem de onların politikaları, duruşları açısından.