Erdoğan'dan 29. toplantı: Biz muhtarlarla görüştükçe birileri rahatsız oluyor

Kaçak Saray'da 29. Muhtarlar Toplantısı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Ben Türkiye'nin tamamını kontrol eden başmuhtarım" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle:

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle:

"Bir haftalık bir aranın ardından ülkemizde ve bölgemizde önemli gelişmelerin yaşandığı dönemde düşüncelerimizi paylaşacağız. Biz muhtarlarımızla böyle görüştükçe birileri rahatsız oluyor. Biz muhtarlarımızı seçimle gelinen görevlerin ilk halkasını oluşturdukları için demokrasinin temeli olarak görüyoruz. Biz muhtarlarımızla dünyanın meselelerini konuşmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Kürsünde ülkemizle ve dünyayla ilgili meseleleri anlatırken, muhtarlarımızın bir bakışları baş veya el hareketleri itirazları, isyanları, tastikleri bana çok şey anlatıyor. Aldığım mesaj onlarca, yüzlerce kişiyle teker teker konuşmaktan daha isabetli, daha aydınlatıcıdır. Biz buna milletimizin irfanı diyoruz. İlim sahibi olursun, irfan sahibi olamazsan bir hiçsin. Bu irfanı ne mevki, ne makamla elde edemezsiniz. Siyasetteki başarımın sırrını soruyorlar. Bu sır burada karşımda bulunuyor. Başarılarımı milletimle samimi muhabbetime borçluyum. Ülkemizin dört bir yanından gelen muhtarlarımızla, baş muhtar konumundaki cumhurbaşkanı arasındaki bu muhabbeti göremeyenin gönül gözü kapalı demektir. Gönül gözü kapalı olana da Rabbim şifa versin.

Tüm siyasi hayatım boyunca şunu gördüm: Biz milletimize hizmet için bir adım attıysak, milletimiz 3 adım, 5 adım gelmiştir. O yüzden millete afra tafra yapmaya gelinmez. Afra tafra yaparsan bir seçimde getirir, diğerinde gönderir. Milletten koşarak uzaklaşanlar ise kendilerine itibar etmedikleri için halka kızıyorlar. Millete tabii olsalar mesele çözülecek. Duvara 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' demekle egemenlik milletin olmuyor. Milletimizle aramızdaki kalpten kalbe giden o gizli yol enerjimizin, motivasyonumuzun kaynağıdır.

Geçtiğimiz hafta yaptığımız toplantıda, Türkiye'nin yeni güvenlik anlayışı üzerinde durmuş, tehditleri kaynağına imha edeceğimizi ifade etmiştim. Bu yeni güvenlik anlayışı, Türkiye'nin Suriye'de ve Irak'ta bulunma nedeninin ifadesidir. Şimdi bataklığı kurutma döneminin yaşandığı sürecin içindeyiz. Sabredelim, bekleyelim, buraya gelsin, öyle müdahale edelim yok, geçti. Biz bir demokrasiyle açılım süreci başlattık mı, çözüm süreci dedik mi, netice aldık mı alamadık. Bunların hepsi birer adımdı ama bizi anlamadılar. Gaziantep'te o kına töreninde 56 kardeşimizin orada bir canlı bombayla şehit edilmesi olayı artık bu işin bitiş noktası oldu. Ve hemen madem ki DEAŞ denilen bu terör örgütü böyle bir adım attı, biz Suriye'ye yaptığımız ön hazırlıklardan sonra Cerablus'tan gireceğiz. Cerablus'a Cerablus halkı yerleşti, artık okullarıyla, hastaneleriyle bütün hizmetleri yaptık, bir taraftan Kızılayımız, alt üst yapıyla hizmetler sürüyor. Ardından El Rai'ye girildi, Rai'den Dabık'a doğru inildi. DEAŞ ciddi bir direnç gösterdi ama Dabık aşıldı, şimdi de Dabık'tan El Bab'a doğru gidiliyor. Bu arada bir terör örgütü YPG/PYD'ye karşı da gerekli mücadele nerede karşımıza çıkarsa orada veriliyor. Şimdi El Bab'dan Münbiç'e doğru.

Bizim Halep'le ilgili bir sorunumuz yok ama itirazlarımız var. Sayın Putin'le de görüştüm, artık Halep halkını huzura kavuşturalım. Ama Halep Haleplilerindir. Bunu açıklamamız lazım. Halep'in üzerinde bir hesaba girmek doğru olmaz. Bizim Halep'le akrabalık bağlarımız var. Halep'te bir işgal yapılırsa, bu insanların geleceği yer Gaziantep, Kilis'tir.

"BENİM BÜTÇEME GİRMEYECEK Mİ BU PARALAR?
Şu anda 2 milyon 750 bin Suriyeli, 300 bin Iraklı bizim topraklarımızda. Bunu insani, vicdani, İslami bir görev olarak yapıyoruz. Batı destek veriyor mu? Yok. Başka yerlere veriyorlar ama Türkiye'ye söz verdikleri halde yok. Aynı şekilde bakıyorsunuz BM Mülteciler Konseyi'nin devamlı toplantılarında paralar toplanıyor Türkiye'ye gelen bir şey yok.

Ya benim bütçeme girmeyecek mi bu paralar?

Gelse de gelmese de biz bu bombaların altındaki kardeşlerimize kesinlikle bu desteği vereceğiz. Hatta şu an çadır kentlerde, konteynırlarda bulunanlara vatandaşlık kapısını da gerekirse açacağız dedik, İçişleri Bakanlığımız bu konudaki çalışmalarını yürütüyor.

Maalesef yakın bir tarihe kadar terör örgütlerine karşı tedbirleri hep kendi topraklarımızda almaya çalıştık. Halbuki terör örgütlerinde ülke dışı ve içindeki üslerinde serbestçe elemanlarına eğitim veriyor, hakimiyet alanları tesis ediyor. Bunlar ilk defa bizim tarafımızdan teşhis edilmiş sorunlar değildir ama her ne hikmetse meselenin üzerine gidilmemiş, gereken önlemler alınmamış.

Suriye krizi başladığında aktif bir konumda yer almaya gayret ettik ancak yıllarca bu sürecin de dışında tutulduk üstüne milyonlarca sığınmacının yükünü tek başımıza üstlenmek zorunda kaldık. Sonra baktık kimseden faydası yok, biz de kendi projelerimizi kendimiz hayata sokmaya karar verdik.

Bu kararı vermesine verdik ama önümüzde çok da rahat bir hareket alanımız yoktu.

Dışarıdan olduğu kadar içeriden de kuşatılıyorduk. Attığımız her önemli adımda provokasyonlarla, siyasi engellemelerle karşılaştık. 2005'ten 2007'ye kadar ordu ve yargı içinde yuvalanan bir takım kesimlerin yol açtığı sorunları unutmadık, unutmayacağız. Aynı şekilde 2012'de Türkiye'yi nasıl köşeye sıkıştırmaya yönelik hamlelerin yapıldığını da unutmayacağız. Milli Birlik ve Beraberlik projesiyle bir adım ileri taşıdığımız, Çözüm Süreci ile taçlandırdığımız bölücü terör örgütüyle mücadelemizin nasıl sabote edildiğini gördük.

İşte 53 Kürt kardeşimizin şehit edilmesinin ardından da 'Sokağa çıkın' çağrısı yapmaktadır. Ölen Kürt kardeşlerimiz, öldürenler de Kürttü. Hani bunlar Kürtlerin temsilcisiydi? Devlet ve millet olarak örgütü de güdümündeki siyasi partiyi de dikkate almayacağız. Hiçbir zaman almadım, almam, almayacağım da. Benim insanıma, benim vatandaşıma saygı duymayana benim saygım yoktur, olmayacaktır. Çünkü bizim muhatabımız artık doğrudan bölge insanıdır. Buna böyle bakacağız.

"MESELE AĞAÇ FALAN DEĞİLDİ"
İnanıyorum ki bütün muhtar kardeşlerim de buna böyle bakmalıdır. Böyle bakmazsanız, kusura bakmayın. Bakınız o dönemlerde Gezi olayları birkaç gün içinde birileri tarafından hükümeti devirmeye yönelik fırsata dönüştürülmeye çalışıldı. Mesele ağaç falan değildi.

Yeşili bu kadar seven bir kişiyi kimse ağaç düşmanı olarak ilan edemez. Yeşillendirmeyle ilgili verdiğimiz mücadele dünyada örnektir. Hey hat, bazı gafiller farkında olmasa da çeşitli şehirlerimizde işgale yeltenenler bunu bilinçli olarak yapıyorlardı, milletimiz bunun karşısında durmayı bildi. Bizim net tavrımız sayesinde bu plan aşamaya kaydedemeden çökertildi.

Ardından 17-25 Aralık darbe girişimi geldi. Geziyi ağaç, yeşil meselesi olarak pazarlamaya kalkanlar, bunu da hukuk, adalet çerçevesinde yutturmaya çalıştılar. Hamd olsunlar milletimiz bu oyunu da yutmadı.

Ardından da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 52 ile bir kez daha milletimiz tarafından ibra edildik. Milletimizle el ele vererek her defasında bu oyunu bozduk ama bölgedeki projelerimizi sürekli ertelemek zorunda kaldık. Bunlar bize zaman kaybettiriyor. Suriye, Irak hatta Mısır, Filistin ve Libya'da yaşananlar bizleri etkilemektedir.

Kimse onların içişleri diye kendisini kandırmasın, bölgede yaşanan her meselenin bizimle ilişkisi vardır. Kosova'daki, Balkanlardaki kardeşlerimiz sıkıntıya düştüğünde "Kendilerinin içişleridir" dedik mi? Gelebilir miyiz? Gürcistan'da çatışmalar yaşandığında 'Bizi ilgilendirmez' deyip kafamızı başka tarafa çevirdik mi? Azerbaycan Karabağ için gözyaşı dökerken biz rahatımıza bakabilir miyiz? Aynı durum çok daha fazla derinliğiyle Suriye için, Irak için hatta tüm Afrika için geçerlidir. "