Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılan ilk yabancı siyasetçi olan Avrupa Sol Partisi Başkan Yardımcısı Maite Mola, Erdoğan’ın baskılarının ülkesindeki Franco dönemini hatırlattığını söylüyor

Erdoğan’ın baskısı Franco’yu hatırlattı

ONUR EREM
@onurerem

Hayatını siyasi mücadele içinde geçirmiş bir isim Maite Mola. 1953 yılında doğan ve gençliği İspanya Komünist Partisi ile birlikte İspanya’daki Francisco Franco diktatörlüğüne karşı direnerek geçen Mola, bugün Avrupa’da SYRIZA, Fransız Komünist Partisi ve ÖDP gibi pek çok partiyi bir araya getiren Avrupa Sol Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı.

Kendi ülkesindeki diktatörlük on yıllarca önce sonlansa da kıtanın diğer köşelerindeki diktatörlüklere karşı da enternasyonalist bir şekilde aynı mücadeleyi veren Mola, şubat ayında ÖDP’nin ev sahipliğinde düzenlenen Solun 2. Akdeniz Buluşması için İstanbul’daydı. Avrupa ve Akdeniz havzasından çok sayıda sol örgütün temsilcilerinin bir araya geldiği bu buluşmada Mola, sadece toplantı salonlarında değil, aynı zamanda sokaktaydı da. Berkin Elvan’ın ailesinin yanındaydı, o dönemde Meclis’te görüşülen “iç güvenlik yasası”na karşı sokaktaydı. Ancak Türkiye’de sokakta olan herkes gibi o da ‘hükümetin gazabı’ndan payını aldı. Elvan Ailesi, ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ve SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan’ın da aralarında bulunduğu 11 kişiyle birlikte ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatıldı. Bir siyasi hiciv pankartının arkasında yürüdüğü için ‘Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’ tarafından hakkında işlem başlatılan Maite Mola, cumhurbaşkanına hakaretten soruşturulan ilk yabancı siyasetçi olarak da Türkiye tarihine geçti. Mola ile Türkiye’deki baskıcı rejimi ve ortak mücadeleyi konuştuk:

Erdoğan’a hakaretten hakkında soruşturma açılan ilk yabancı siyasetçi olma onuru sizin oldu. Neler hissediyorsunuz?
Bu kâbus beni 40 yıl öncesine götürdü, düşüncelerimizi ifade ettiğimiz ve eylem yapma hakkımızı kullandığımız için İspanya’daki Franco diktatörlüğü altında yargılandığımız, işkence gördüğümüz ve hapsedildiğimiz döneme. O zaman da, şimdi Erdoğan’ın yaptığı gibi, rejime yönelik tüm muhalefet, hükümete yönelik en ufak eleştirileri bile cezalandırmaya izin veren demokrasi karşıtı yasalarla engelleniyordu. Ama bütün bunlara rağmen bizi yıkamadıkları gibi sizi de yıkamayacaklar.

Bana açılan soruşturmanın en azından Türkiye’deki baskıların ne boyutta olduğunun, insanların nelerle karşı karşıya olduğunun Avrupa’da ifşa edilmesine yarayacağını umuyorum. Hükümetin saldırılarının gerçek kurbanları Türkler, Kürtler, soldan yükselen toplumsal ve siyasal muhalefet ve bu tabloyu kabul etmediklerini açıkça ifade etme cesaretine sahip senin gibi gazetecilerdir.

Biz Brüksel’de Avrupa’nın ve dünyanın farklı köşelerinde ve tabii ki Türkiye’de sesleri bastırılmaya çalışanların sesiyiz ve böyle olmaya da devam edeceğiz. Şu anda başkan yardımcılığını yürüttüğüm Avrupa Sol Partisi’nin kıta çapında 33 üyesi var ve üyelerimizin tümü Türkiye’de yaşananlardan haberdar. Avrupa Birliği’ne üyelik müzakereleri yürüten Türkiye’de ifade özgürlüğü ve gösteri özgürlüğüne yapılan saldırılara karşı hep birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.

Geçen hafta Avrupa Sol Partisi Başkanı Pierre Laurent, AB’nin siyasi kurumlarının başkanlarına birer mektup göndererek benim soruşturmam üzerinden Türkiye’de yaşananlara dair her fırsatta açıklama yapma çağrısında bulundu.

Erdoğan’ın Gezi eylemcilerine karşı söylediği “Milyonları evde zor tutuyoruz” sözünün yolsuzluk skandalına gönderme yapan bir şekilde kullanıldığı mizahi bir pankartın arkasında yürüdüğünüz için Terör ve Örgütlü Suçlar Şubesi tarafından yargılanıyorsunuz. Siyasi mizah nedeniyle terör soruşturması yaşamanızı nasıl yorumluyorsunuz?
Hükümetler muhalefeti susturmak istediği zaman bahane boldur. Bana böyle bir suçlama getirmeleri daha absürd çünkü tek kelime Türkçe bile bilmiyorum.

Paradoksal bir şekilde eylemde protesto ettiğimiz ve o dönemde Meclis’te görüşülen iç güvenlik yasası polisin eylemcilere saldırmasını meşrulaştıran, yüzünü kapatan eylemcileri vurma yetkisi veren bir yasaydı. Gözaltı süresini uzatan, hükümetin olağanüstü yetkilerini artıran ve insan hakları ihlallerini olağanlaştıran bir yasaydı.

O günü, 23 Şubat’ı asla unutmayacağım. Çünkü yanımda oğlu çocuk yaşta polis tarafından vurularak öldürülen bir anneyle (Gülsüm Elvan, OE) birlikte yürüdüm. O tarihten kısa bir süre önce de 50’den fazla insan Kobane’deki mücadeleyi desteklemek için çıktıkları sokaklarda öldürülmüşlerdi. O gün protesto ettiğimiz yasanın bugün nasıl kullanıldığına tanık oluyoruz.

Türkiye’de rejimin otoriterleşmesini yıllardır takip ediyorsunuz. Diğer yandan kıta çapında da benzer eğilimler gösteren ülkeler var. Bu eğilim hakkında neler söylemek istersiniz?
İspanya’da da sağcı Mariano Rajoy hükümetinin feci kemer sıkma politikalarını, eğitim ve sağlık alanlarındaki harcamaları kesip bunları piyasalaştıran felaket politikalarını protesto edenlere karşı çıkardığı yasalar var. Polisler bu eylemlere katılanları fişleyerek ekonomik anlamda cezalandırıyor, toplumun üçte birinin yoksulluk sınırında olduğu ve gençlerin yarısının işsiz olduğu İspanya’da. Bu formüller diktatörlüklerin ve otoriter hükümetlerinin formülleridir. İspanya’daki son genel greve katıldıkları için hapiste bulunan, yargılanmayı bekleyen onlarca insan var.

Türkiye’ye gelecek olursak, 1 Kasım’daki seçimin savaş koşullarında yapıldığını, yüzlerce siyasi tutsağın bulunduğu, HDP binalarına saldırıların olduğu ve çok sayıda insanın bombalı saldırılarla öldürüldüğü bir ortamda yapıldığını söylemeliyiz. İnsanlar korku içinde oy kullandı ve milliyetçiliği kullanan, kendisini demokratik prensiplerden daha önemli gören Erdoğan’ın partisi AKP seçimi kazandı.

Avrupa’da halklar üzerinde baskıcı anti-terör yasalarıyla piyasacı diktatörlüklerin dayatılmasını kabul edemeyiz. Bu Avrupa’yı yıkarak halkların, dayanışmanın ve demokrasinin Avrupası’nı kurmalıyız ve bu mücadelede Türkiye’deki halklarla da birlikte olmalıyız.

Bu soruşturmanın sonunda bir dava açılırsa, iddianamede sizinle birlikte adı geçen Türkiyeli yoldaşlarınızla dayanışmak için mahkemeye gelmeyi düşünüyor musunuz?
Suçlanmamla ilgili Türk yetkililerden tarafıma hiçbir tebligat yapılmadı. Bu soruşturmaya dair belgeleri de Türkiye’deki dostlarımızın çevirileriyle okuyabildik. Bu konuda bir şey söylemeden önce Türk yetkililerin benimle iletişime geçip geçmeyeceklerini ve dosyanın nasıl ilerleyeceğini görmek lazım.