Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakarak bir kez daha emperyalist ittifakın genişlemesinden yana tavır aldı. Peki, İsveç’in NATO üyeliğine olumu yaklaşması karşılığında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecine destek isteyen Erdoğan, istediğini aldı mı? Avrupa kanadından ve ABD’den gelen açıklamalara bakılırsa bu hayli zor. Öte yandan Reuters’in geçen haftalarda yayınladığı ve Bilal Erdoğan’ın başrolünde olduğu haber, Türkiye ile İsveç arasındaki pazarlıkların boyutuna dair önemli ipuçları veriyor.

Erdoğan yine NATO’nun yanında: Ankara istediğini aldı mı; AB üyelik konusuna nasıl bakıyor?
Erdoğan, Ulf Kristersson ve Jens Stoltenberg (DepoPhotos)

birgun.net

Uzun süre İsveç’in NATO üyeliği için pazarlık yürüten AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO Zirvesi’nin başlamasına kısa bir süre kala İsveç’in ittifaka katılmasına ikna oldu. Erdoğan böylece bir kez daha sık sık aleyhinde konuştuğu emperyalist askeri ittifakın genişlemesinden yana pozisyon aldı.

Dün Erdoğan, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg arasındaki üçlü görüşmenden sonra yapılan yazılı açıklamada, TBMM’nin İsveç’in üyeliğine onay vermesine yönelik uzlaşmaya varıldığı belirtildi.

İsveç ile Türkiye arasında varılan 7 maddelik mutabakatta, Türkiye’nin NATO üyeliği konusunda İsveç’e vereceği desteğin yanı sıra, İsveç’in de Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) sürecine destek vereceği kaydedildi.

Mutabakatta “İsveç, YPG/PYD'ye ve Türkiye'de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek vermeyeceğini bir kez daha yineler” cümlesiyle birlikte, NATO'da ilk kez ‘Terörle Mücadele Özel Koordinatörlüğü’nün kurulacağı, bu alandaki çalışmaların önemli ölçüde hızlandırılacağı aktarıldı.

AB, İKİ SÜRECİ BİRBİRİNDEN AYIRIYOR

Peki, İsveç’in NATO’ya üyeliğine destek verme karşılığında Türkiye’nin AB üyeliği sürecine destek isteyen Erdoğan, istediğini aldı mı?

Bu soruya ‘evet’ demek oldukça zor. Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’nin AB üyeliği arasında bir ilişki kurmaya çalışsa da uluslararası diplomasının ajandası farklı işliyor. AB Komisyonu Sözcülerinden Dana Spinant, dün Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine yeşil ışık yakmasından önce yaptığı açıklamada bunu açıkça dile getirmişti.

Erdoğan’ın “Önce AB’de önümüzü açın, biz de İsveç’te önünüzü açalım” ifadelerinin sorulması üzerine Spinant, “NATO genişlemesi ve AB'ye katılım iki ayrı süreçtir. Bir tarafta onay bekleyen İsveç var. Diğer tarafta AB'nin genişleme konusunda tüm aday ülkelerce veya aday olmak isteyenlerce atılacak adımları çok açık şekilde ortaya koyan yapısal süreci bulunuyor. Bu iki süreç arasında bağlantı kuramazsınız” diyerek, iki sürecin kesin olarak birbirinden ayrı olduğunu vurgulamıştı.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz da Berlin’de gazetecilere verdiği demeçte aynı görüşü paylaşarak “İsveç, NATO üyeliğinin tüm şartlarını yerine getiriyor. Diğer konu (Türkiye-AB süreci), onunla bağlantılı olmayan bir soru” ifadelerini kullandı.

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da konuya ilişkin soruya "(Türkiye'nin AB üyeliği ve İsveç'in NATO üyeliği) Bu iki konunun birbiriyle bağlantılı olduğunu düşünmüyoruz” yanıtını verdi.

REUTERS’İN DİKKAT ÇEKEN HABERİ

Öte yandan Türkiye-İsveç ilişkilerinin NATO üyeliği üzerinden tartışıldığı günlerde Reuters haber ajansının gündeme getirdiği önemli iddiayı hatırlamakta yarar var.

Reuters’in 26 Haziran tarihli haberinde, ABD ve İsveç'teki yolsuzlukla mücadele görevlilerinin, “Amerikan şirketinin ortağı İsveçli Dignita Systems firmasının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan üzerinden Türkiye pazarında yer edinmeye çalıştığı” iddialarını incelediği belirtilmişti.

Yetkili mercilere iletilen şikayet dilekçesine göre, Dignita şirketinin araçların ön panosuna yerleştirilen ve kontak çevrildiğinde otomatik olarak devreye giren alkol ölçme aletini, Türkiye pazarına sokabilmek amacıyla, Erdoğan yönetimi ile buna imkan verecek yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesi için kulis yapmayı planladı.

Dilekçede firmanın, ürünlerinin satışı için alacağı münhasırlık anlaşması karşılığında Bilal Erdoğan'ın yönetim kurulu üyesi olduğu İbn Haldun Üniversitesi ile TÜGVA’ya paravan bir şirket aracılığıyla “on milyonlarca dolar lobi ücreti ödeyeceğini taahhüt ettiği” ileri sürüldü.

Reuters’in haberinde, “Belirli kategorideki araçlar ve sürücüleri için alkolmetre ve kontak kilidi kullanımının zorunlu hale getirilmesini isteyen firma, karşılığında 10 yıllık ticari münhasırlık anlaşması talep etti” ifadeleri yer aldı.

Bilal Erdoğan’ın ise avukatı aracılığıyla Reuters’a yaptığı açıklamada, Dignita ile işbirliği yaptığı yönündeki iddiaların “tamamen yanlı” olduğunu belirttiği aktarıldı.