Çağdaş edebiyatımızın önemli öykü yazarlarından Yalçın Tosun, baskın kimliğin örselediği insanları öykülerine taşıyor. Tosun, “Gücü ve iktidarı sevmiyorum, erkek egemenliğinin dünyaya iyi gelmediğini biliyorum” diyor.

Erkek egemenliği dünyaya iyi gelmiyor

Oğuzcan ÜNLÜ

Günümüzde iktidarlar kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayan insanları hedef alarak onlara nefes alacak alan bile bırakmamaya çalışıyor. Bu saldırılara karşın, yok sayılan ve görülmeyen ‘ötekiler’ yaşamaya ve üretmeye devam ediyor.

Yazar ve akademisyen Yalçın Tosun egemen iktidar alanlarının dışında kalmış insanların öykülerini yazarak, görünmeyeni görünür kılıyor. Tosun ile son kitabı Mesafenin Şiddeti öznelinde edebiyatı ve toplumu konuştuk.


► Öyküleriniz güçlü sosyal gözlemlere sahip. Bunu takiben biçim açısından dinamik bir dil kendini gösteriyor. Öykülerinizde toplumsal olanla teknik olanı nasıl birleştiriyorsunuz?
Bu sanırım her bir öykünün iç dinamiği, ritmi ve müziğiyle ilgili. Ben öykülerimi kurarken dili şöyle olsun, buna uygun biçem de bu olsun diye önceden reçeteler hazırlamıyorum. Sezgisel olarak yazma anında birleşiyor tüm elementler. Aslına bakarsanız bir duygunun izini sürüyorum, ulaşmak istediğim bir noktanın, bir gizemin. Toplumsal olansa en kişisel anlatıya bile bulaşır aslına bakarsanız. Toplumsal olana değgin olmayan bir anlatıyı hayal etmekte zorlanıyorum başka bir deyişle. Biçem ya da teknik ise her bir öykü için kendini genelde farklı şekillerde diretir.

Haksızlığa duyarlıyım

► ‘Mesafenin Şiddeti’ kitabınızda farklı sınıfsal ve toplumsal cinsiyet kimliklerine sahip karakterlerinizin bireysel ve toplumsal çatışma hâllerini okuyoruz. Bu çoğulcu içeriği nelere borçluyuz?

Önyargıları pek olmayan, bu topraklarda ötekiye karşı cömertçe beslenen nefretten payını hiç almamış bir evde büyüdüm diyebilirim. Eşitliğe ve uzlaşıya dayanan bir bakış açıları vardı. Bu duygu içinize çocukken işledi mi filizlenmesi ve büyümesi çok zor olmuyor. Ben de eşitlik ve adalet duygusu çok gelişkin bir çocuktum, bu daha büyüdükçe kadın ve erkeğin rollerini sorgulamama ve özellikle kadınlara karşı yapılan haksızlıklara ve eşitsizliğe karşı bir duyarlık geliştirdi bende. Sonra çocuklar, trans bireyler, azınlıklar, bazen yoksulluktan bazen farklı oldukları için ezilmiş ve kenara itilmişler, yaşlanıp unutulmuşlar, şöhretini yitirmişler, deliler ve delirmekte olanlar… Hepsi benim öykü evrenimin kahramanları. Gücü ve iktidarı sevmiyorum, erkek egemenliğinin dünyaya iyi gelmediğini biliyorum. Bunları görüp bilirken başka bir öykü evreni kurmak gelmiyor elimden.

► Öykülerinizi okurken anlatıcının sesi okura bağırmıyor, fakat fısıldamıyor da. Okur, öykü içindeki gerilimlerde anlatıcıyı tam da duyması gerektiği kadar duyuyor. Siz yazarken okurla nasıl konuşuyorsunuz? Ya da konuşuyor musunuz?
Okuru yazma süresinde değil ama kitap çıktıktan sonra düşünüyorum sanırım. Böyle de olması gerektiğine inanıyorum, yazar kimseyi düşünmemeli yazarken. Kendi tartısını kendi ayarlamalı. Ancak şu bir gerçek: Öykülerim okura güvenen, okurun zekâsını ve sezgisini ıskalamayan öyküler. Onlarda öykünün devam ettiğini duyduğumda mutlu oluyorum. Kendi son duygularını ölçüp biçerek öyküyü içlerinde tamamlamaları hoşuma gidiyor.

PES ETMEMEK LAZIM

► ‘Mesafenin’ kimi zaman bireyi özgürleştirdiğine inanıyorum. Öte yandan eril kültürden beslenen zorbalık ve kibir hayatın her alanında kendini göstermeye devam ediyor. Bu şiddetle nasıl mücadele edeceğiz?

Çocuklarımızı farklı yetiştirerek. Kadın erkek eşitliğini çocuklarımıza daha küçükken vererek. Bunun başka bir yolu olduğunu düşünmüyorum. Ev içi şiddetin ve adaletsizliğin önü kesilmedikçe bunu başaramayacağız. Bu bitmeyecek bir mücadele gibi geliyor bizimki gibi toplumlarda. Yine de pes etmemek lazım.

***

UMUT DAHA TEHLİKELİ SÖZCÜK OLACAK

► Türkiye ve dünya pek kolay günler geçirmiyor. Ekonomik krizlerin, savaşların ve çeşitli hak ihlâllerinin üstüne salgın da eklendi. Kişisel olarak dönüp baktığınızda, siz Türkiye’de ve dünyada olanlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Büyük bir boğuntu hissediyorum. Distopik bir bilim kurgu romanının tam ortasına güçlü bir şekilde daldık sanki. Zaten iyi olmayan dünyanın hali çok kötüye evrildi. Yeni ve çok daha az yaşanası bir dünya düzeni olacak sanıyorum her şeyin sonunda. Özellikle bu pandemi nedeniyle tüm dünyada var olan eşitsizliklerin daha da artacağı, kişisel hak ve özgürlüklerin farklı nedenlerle daha fazla sınırlanacağı, umut sözcüğünün daha da tehlikeli algılanacağı zamanlara doğru dörtnala gittiğimizi düşünüyorum maalesef.