Önümde kupürler... 9-10-11-12-13 Hazira

Önümde kupürler... 9-10-11-12-13 Haziran 1977 tarihli Vatan, Hürriyet, Ekspres, Cumhuriyet gibi gazetelerden kesilmiş. "Öğrenciyi arkadan vurmak meşru müdafaa mıdır?" manşetini atmış Vatan. "Polis jandarmanın öldürdüğü gencin cenazesini kaçırdı", diyor bir başkası. "ODTÜ'de öldürülen öğrenci süngülenmiş", 10 Haziran tarihli Hürriyet'm 1. sayfasındaki başlık. "ODTÜ'de jandarma tarafından öldürülen Öğrenci Temsilciler Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Ertuğrul Karakaya..." diye başlıyor tüm haberler.

Ertuğrul... O ağıtını türkü yaptığımız: Gökte bulut yan yan gider /Yaralarından kan gider/ Töresi batası dünya /Kahpe kalır sahan gider /Ortadoğu'nun dumanı /Jandarma bilmez amanı /Ertuğrul' a düğün ettik /Ot biçim orak zamanı... O, Gülten Akın'ın "Halkın bağrından biçtiler /Birer birer hepimizi /Başarmadan ölmek yoktu /Böylem' ettik kavlimizi" diye seslendiği ardından... O, önünde vurulup süngü-lendiği Eskişehir yolu üzerindeki resmi "A-ı Kapısı"na ODTÜ'nün, "Karakaya Girişi" adı verilen... O, o kapının önünde bir daha kalk-mamacasına düştüğünde 21 yaşında olan.... İşte O, her yıl 8 Haziran'da, Salihli'de mezarı başında anılıyor arkadaşları tarafından.

"ODTÜ Tarihi"n\ yazan Nurettin Çalışkan'ın satırlarında Ertuğrul'un neden hedef seçildiği görülüyor: "Ertuğrul Karakaya bir ODTÜ öğrencisiydi. 1977 yılında, 9 aylık boykot döneminde ODTÜ Öğrenci Temsilciliği Yönetim Kurulu üyesiydi ve ÖTK'nın sözcülüğünü üstlenmişti. 13 Şubat'ta 1977'de, ODTÜ'nün bütün kesimlerinin karşı çıkmasına rağmen rektör olarak atanan Hasan Tan'ın istifa istemi ile başlayan boykotta ODTÜ-ÖTK'nın demeçlerini, bildirilerini hep o okuyor, basın toplantılarına ÖTK adına o katılıyordu. Göz önündeydi sürekli. Ve bir gün, 8 Haziran 77'de, başka yüksek öğrenim kurumlarından bir grup komandonun silah araması yapılmadan ve kimlik sorulmadan üniversiteye sokulması üzerine, aralarında Ertuğrul Karakaya'nın da bulunduğu öğrenci temsilcileri giriş kapısına geliyordu. Nedense dışarıdan gelenlere kimlik sormayan güvenlik, temsilcilere kimlik soruyor ve üst araması yapmak istiyordu. Ertuğrul'un bir an hareketlenmesi ve okula doğru kaçması üzerine de jandarma arkasından ihtarsız ateş ediyor, yaralanıp yere düştükten sonrada süngülüyordu. Ertuğrul yaralı halde kapıda yarım saat bekletiliyor, gelen ambulans geri çevriliyordu. Ertuğrul Karakaya o gün orada öldü, öldürüldü."

Ertuğrul o gün orada öldürüldü ama adı hala davalara konu oluyor. Yarın, Ertuğrul'un 73 yaşındaki annesi Ayşe Karakaya, Salihli'de açılan bir davada 19 kişiyle birlikte yargılanıyor. Suçu, geçen yıl, her yıl olduğu gibi, oğlunun mezarı başında düzenlenen anma törenine katılmak, o mezar başında suçu ve suçluyu övmek. Cezası TCK'nın 215. maddesi gereğince 2 yıla kadar hapis!

Ayşe Ana, savcıya ifade verirken "Senin hiç akraban öldü mü?" diye soruyor. 30 senedir nasıl ağladığını anlatıyor. Kocasının acıya dayanayıp gittiğini, kendisinin de 6-7 senedir kör olduğunu söylüyor. "Arkadaşları her sene geliyorlar mezarına. Bir şey yapıp etmiyorlar. Şimdi bu beni rezil etme değil mi?" diyor.

Aralarında Ayşe Ana'nın iki torunu da bulunan "şüpheliler", Ertuğrul'un suç işlemediğini, bir çavuş tarafından sırtından vurulup süngüle-nerek öldürüldüğünü, ortada suç ve suçluyu övmek gibi bir fiil olmadığını anlatıyorlar. Ertuğrul'un düşüncelerini paylaştıklarını söylüyorlar.

Ayşe Ana ise dalıp gerilere gidiyor. Hastanede başkalarının nöbetlerini tutarak yoksulluk içinde Ertuğrul'u okutuşlarını, ona bağladıkları umutları anımsıyor. Yamalı pantolonla liseye gönderdikleri oğlunu, Ankara'da nasıl tabuta koyup verdiklerini anlatıyor. Görmeyen gözlerin pınarları doluyor.

Salihli'deki mezarlıkta, Ertuğrul'un sağında babası yatıyor. Oğlunun solunu da kendi için kazdırmış Ayşe Ana. Ahiret mahkemesine hazırlanıyormuş ama önce burada yargılanacak. Yarın davası görülecek: oğluna mezarı başında ağıt yakmak ve de "suçu ve suçluyu övmek"ten!