Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), yargı paketiyle getirilmesi beklenen nafaka ve soyadı gibi Medeni Yasa değişikliklerine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Eşik Platformu Gönüllüsü Berrin Sönmez, “Medeni Yasa çok uzun zamandır saldırı altında. 2016’da nafaka konusu açıldığı andan itibaren diyoruz ki nafakaya saldırı aslında Medeni Yasa’da bir gedik oluşturmak için yapılmıştır ve hala aynı şeyi söylüyoruz. Şimdi bir kere daha bu girişimi durdurmak istiyoruz. Ama bu defa sadece nafakadan ibaret değil. Biliyoruz ki laiklik Medeni Yasa’nın felsefesini oluşturuyor" dedi.

Kaynak: ANKA
EŞİK: Medeni Yasa'yı yargı paketi torbasına sıkıştıramazsınız

Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüleri ve kadın örgütleri bugün Ankara’daki Mülkiyeliler Birliği’nde “Medeni Yasa, medeni hayatın anayasasıdır.

Dokunamazsınız” başlıklı basın açıklaması yaptı. Toplantıya EŞİK Platformu gönüllüleri Prof. Yakın Ertürk, Gazeteci yazar Berrin Sönmez, Eski CHP milletvekili avukat Şenal Sarıhan ve avukat Tuana Gencer, SOL Parti sözcülerinden Gizem Özden ve İlknur Başer, birçok örgütten kadınlar ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka da katıldı.

“YENİ BİR DÜZENLEME İÇİN HAZIRLANILIYOR”

Eşik Platformu Gönüllüsü Berrin Sönmez şunları söyledi:

“Bugün 5 Şubat. 6 Şubat depremlerinin gündemindeyiz ve 6 Şubat depremlerinin çok ağır şiddeti yüksek depremler olması nedeniyle 11 ilimizde çok fazla can kaybı yaşadık ve depremin hasarları hala giderilemedi. Bu depremi afete dönüştüren şey daha çok kötü yönetim imar barışı dedikleri o imar afları ve her alanda olduğu gibi usullere kurallara riayet etmeyen insanların yaptığı binalar. Böyle bir ortamda hakikaten felakete dönüşü ve asrın felaketi diyenlerin yönetimiyle kötü yönetimiyle felakete dönüştü bu deprem ve hala 1 yıldır sonu gelmedi acıların, hala kayıplar bulunamadı ve yarın 6 Şubat’ta 1 yıl dolduğu için depremde bulunamayan kayıplar ölü kabul edilecek ve aranması bırakılacak. Bu kadar ağır bir durumla karşı karşıyayız.

Bir yandan ülkemizde Anayasa krizi yaşıyoruz. Anayasa’nın defalarca ihlal edildiği yetmezmiş gibi şimdi bir de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının yok sayılması Anayasa Mahkemesi’nin yok sayılması anlamına geliyor. Diğer yandan ekonomik kriz var, bir sosyal çöküntü var ama aynı zamanda bugün biz Medeni Yasa’yı konuşacağız. Çünkü Medeni Yasa çok uzun zamandır saldırı altında. 2016’da nafaka konusu açıldığı andan itibaren diyoruz ki nafakaya saldırı aslında medeni yasada bir gedik oluşturmak için yapılmıştır ve hala aynı şeyi söylüyoruz. Şimdi bir kere daha bu girişimi durdurmak istiyoruz. Ama bu defa sadece nafakadan ibaret değil. Biliyoruz ki laiklik medeni yasanın felsefesini oluşturuyor. Ve bugün 5 Şubat, laiklik ilkesinin anayasaya girişinin 87. yıl dönümü. Diğer yandan 12 gün sonra 17 Şubat Medeni Kanu’nun kabul yıl dönümü oluyor, 96. yıldönümü. Şimdi iktidardan, kamu kurumlarından ve iktidar tarafından desteklenen bazı tarikat ve cemaatlerle bağlantılı kendilerine sivil toplum diyen dernek ve vakıflardan yükselen seslerle Medeni Yasa ve Medeni Yasa’nın içerisindeki özellikle Aile Hukuku bölümü değişikliklerle parça parça bütünlüğü bozularak yeni bir düzenleme için hazırlanılıyor.

“HUKUKUN DİNİLEŞMESİNE ASLA İZİN VERMEYECEĞİZ”

Medeni Yasa’nın ve Aile Hukuku’nun parça parça bozulmasını isteyenler bizim karşımızda sanki biz hiç anlamayacakmışız gibi bütün bir toplum meseleleri bilmiyormuş gibi ‘erkekler mağdur oluyor’ ‘aileyi güçlendirelim’ ‘bizim ülkemizde bazı gruplar var ki o gruplar toplumun yapısını bozuyor’ gibi yaklaşımlarla aile hukukundan çeşitli parçaları yok etmek istiyorlar.

Tüm topluma çağrı olarak; Anayasa, deprem, ekonomik kriz, sosyal çöküş hiçbirisi Medeni Yasa’dan ve laiklik ilkesinin aşındırılmasından daha önemli ya da daha az önemli değil. Hepsi bir bütün. Toplum olarak hep birlikte bunları aynı anda savunmayı başarmamız gerekiyor.
Peki neler bekliyor bizi? Bizi bekleyen pek çok şey var ve bu bizi bekleyenlerin arasında en çok kamu kurumlarının da içinde bulunduğu saldırılarda söylenen sözlere dikkat çekelim önce. Ne diyorlar? ‘Boşanmaların hızlandırılması’ diyorlar. ‘Boşanmaların erkekler için hızlandırılması’ demiyorlar ama biz biliyoruz. Yapılacak bir düzenleme boşanmaların erkekler için kolaylaştırılması, hızlandırılması olacaktır. Diğer yandan aile arabuluculuğu diyorlar. Aile arabuluculuğunun SEDAV sözleşmesine göre aile hukukunda hiçbir şekilde arabulucuuk mekanizması işletilemez. Biz SEDAV sözleşmesini kabul etmiş bir ülkeyiz. Buna rağmen aile arabuluculuğunu getirmek için girişimlerde bulunuyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı duruyor duruyor yeni yeni tehditler çıkarıyor. ‘Nafaka haramdır’ dedikleri yetmezmiş gibi ki asla doğru değil, ‘Kadınların çalışma hakkı kadınların çalışması eşinin iznine tabiidir’ dedi. Bu ülkenin Medeni Yasası’nda böyle bir şey yok. Diyanet İşleri Başkanlığı bir kamu kurumu, bu ülkenin yasalarıyla bağlı ama Medeni Yasa’yı tanımadan, Medeni Yasa’yı tanımadığını açıkça söyleyerek bunları sitelerine ekleyebiliyorlar ya da sözlü olarak dile getirebiliyorlar. Benzeri örnekler bize şunu gösteriyor Aile Hukuku’nda ve Medeni Yasa’da yapmayı planladıkları değişiklikler eğer yapabilirlerse laik hukuku neredeyse tamamen çökertecek şekilde hukuku dinileştirmek üzere olacak. Çünkü gerekçeleri hep dinden alınan esaslara dayandırılıyor. Dolayısıyla biz hukukun dinileşmesine asla izin vermeyeceğiz."

“NE YAZIK Kİ İKTİDAR GÜÇLERİ DE DİNİ DÜZENLEMELERİN YASALARIMIZA GEÇMESİ KONUSUNDA KARARLI GÖRÜNÜYOR”

29. Ekim Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan da şöyle konuştu:

“Medeni Yasa’daki ‘ailenin reisi kocadır’ cümlesi bizim çabalarımızla yürürlükten kaldırıldı. ‘Koca tarafından çalışma izni verilir’ düzenlemesi de yine bizim mücadelemizle daha önce de yürürlükten kaldırıldı. Kadınların ev içi hizmetinin yok sayıldığı, miras hakları noktasında malların sahibi kimse o malların sahibi sayılacağındaki düzenlemeler kaldırıldı ve kadının emeği değerlendirildi. Bugün ne ile karşı karşıyayız? Bugün yeniden gerici düzenlemelerin hayata geçirilmesi girişimleriyle karşı karşıyayız. Yıllardır erkek toplulukları kendilerinin haklarının herhangi bir biçimde korunmadığı yolunda çeşitli dernekler ve birliktelikler sağladılar ve seslerini bizim seslerimizi bastıracak derecede yüksek çıkarmaya çalışıyorlar. Özellikle bugün içinde bulunduğumuz iklimde ne yazık ki iktidar güçleri de dini düzenlemelerin kendi yasalarımıza geçmesi konusunda son derece kararlı görünüyor.”

“YOKSULLUĞA DÜŞEN TARAFIN HER ZAMAN KADINLAR OLDUĞU SORUSUDUR”

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Tuana Gencer şunları söyledi:

“Günümüz şartlarına baktığımızda boşanma aşamasında yoksulluğa düşen tarafın kadınlar olduğu için yoksulluk nafakasını da dolayısıyla kadınlar üzerinden değerlendirildiğini görüyoruz. Biz nafaka sorununu kadın sorununu gündeme alıyorsak sormamız gereken ilk soru neden boşanma aşamasında yoksulluğa düşen tarafın her zaman kadınlar olduğu sorusudur. Bunun cevabına baktığımızda ise karşımızda toplumsal, ekonomik eşitsizliği ve şiddeti görmek mümkün. Fakat ‘mış’ gibi yapılarak sözde bir erkek mağduriyeti yaratılmak amaçlanıyor aslında. Çeşitli manipülasyonlar yapılıyor. Örneğin nafaka miktarının çok fazla olması. Bunu çok çabuk çürütmek mümkün çünkü baroların çeşitli verileri, raporları var kadın hakları merkezlerinin. O raporlara baktığımızda asgari ücretin onda birini bile bulmayan nafaka miktarları ile karşı karşıya kalıyoruz. Bir diğer iddia ise nafakanın süresiz olması konusu. Tıpkı cinsiyet belirtmediği kanun herhangi bir süre de belirtmez. Ancak şunu söyler; örneğin kadın iş hayatına katıldıysa, evlendiyse nafakası eksilebilir. Örneğin nafaka ödeyen erkek ekonomik olarak güçlü bir süreçten geçiyorsa hukuk, mahkemeler yoluyla itiraz edebilir. Ancak bize bu sanki sürekli erkekler ömür boyu nafaka ödüyormuş gibi anlatılmaya çalışılıyor.”

“MEDENİ KANUN FARKLILIKLARIMIZI ADİL BİR BİÇİMLE BİRLİKTE YAŞAYABİLMEMİZİN BİR GÜVENCESİDİR”

Eşik Platformu Gönüllüsü Prof. Yakın Ertürk ise şöyle konuştu:

“Bugün hukuk devleti anayasal düzenimize saldırılarla keyfiyete ve dikta rejimine sürüklenmeye çalışılmaktadır. Medeni Kanun’u yeniden yazma girişimleri eşitlik ve dayanışmaya dayalı aile kurma çabalarımıza bir darbedir. Laik Türkiye Cumhuriyeti demokrasi ve evrensel insan hakları arasından bunlar çok ciddi tehlikelerdir. Unutmayalım haklar Afganistan’da olduğu gibi birden bire yok olmuyor. Cumhurbaşkanı Cezayir’de İslamcı terör saldırısıyla geçen kanlı 10 yıl hatırlatıldığında ‘biz hazmettire hazmettire Allahın izniyle geliyoruz’ demişti. Yeterince hazmedildiğine inanılıyor olmalı ki şeriat artık açıkça telaffuz edilir hale geldi ülkemizde. Bu tehlike karşısında sessiz kalmak siyasi propagandayla rıza üretimini kolaylaştırır ve hepimizi derin bir karanlığa sürükler. Bir toplumsal dönüşüm projesi olan Medeni Kanun farklılıklarımızı adil bir biçimle birlikte yaşayabilmemizin bir güvencesidir.”