Eşitlik korkusu

SELEN DOĞAN

2004 yılında Birleşmiş Genel Kurulu “Kadınlara karşı ev içi şiddetin ortadan kaldırılması” yönünde bir karara imza attı. Kararın önemi, ev içi şiddeti bir insan hakları sorunu olarak tanımlamasındaydı. Özel alanda gerçekleşeni, şiddetin en az görünür olan hali, diyordu bu karar. Görünmezin, duyulmazın, bilinmezin ortaya çıkarılıp önlenmesi için dizi dizi önlemler gerektiğine dikkat çekiyordu. Bu tarihin öncesinde ve sonrasında kadınların, kadınlara yönelik şiddetle mücadelede katettiği yolun her zaman uzun ve sıkıntılı bir hikâyesi oldu. Güçlenmek, dünyayı kavramak, kültürlenmek, sosyalleşmek, yapabilirliğini artırmak gibi bir torba dolusu iyi şeyi kadınlar niçin yapamıyor sorusunun yanıtı buydu; bunlara erişebilmek için önce şiddet belasından kurtulmak gerekiyordu. Bir diğer deyişle, şiddetle uğraşmaktan, başka işlere fırsat bulamıyorduk ki! On yıl daha geçti. Kadınların insan haklarını tanımayacağım diye tutturan erk maliklerinin marifetiyle şiddet yüzde bin 400 arttı, Türkiye kadınlarını öldüren, olmadı süründüren ülkeler liginde kupa alacak kıvama geldi.

2014 yazında İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdi. 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için adı böyle konmuş bu Avrupa Konseyi sözleşmesini, ilk imzalayan Türkiye’ydi ve bununla çok övündü. Uluslararası sözleşmeler Anayasamız gereği yasa hükmünde. Taraf olan ülkeler ulusal mevzuatlarını bu sözleşmeyle uyumlu hale getirmeli. Bir yıl bile geçmeden hükümet su kaynattı. “Eşitlik diye bir şey yok ki” diye bize nanik yapmaya başladılar. Ataerkinin kompleksi gereği ‘ilk’ olmakla övünmeleri normaldi ama bu kadarı artık ayıp filan değil, düpedüz ihlaldi.

Sözleşmenin uygulanmasını denetleyecek uzmanlar grubu GREVIO’ya Türkiye de bir uzman önerecekti. Sözleşme, taraf devletlere sivil toplum örgütleriyle işbirliği yapma yükümlülüğü de getiriyordu. Hükümet ile kadın ve LGBTİ örgütleri ilk kez 22 Aralık’ta Ankara’da bir araya geldi. GREVIO’ya aday bildirme sürecinde yer alacak sivil toplum örgütlerinin seçilmesi toplantısına İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu'ndaki (İSİP) 77 örgütten 33’ü bütün imkânlarını kullanarak katıldı. Aile Bakanlığı toplantıya kaşesi ve yetki belgesi olan derneklerin katılabileceğini bildirmişti. Platformdaki kadın ve LGBTİ örgütlerinin temsilcilerini kapıda polis karşıladı. Bu engel inatla aşıldı.

Toplantı, meşruiyeti sorgulanacak bir ‘seçim’e sahne oldu. Bakanlık, GREVIO için Türkiye’nin adayını belirleyecek dokuz kişilik komitedeki üç STK’nin KADEM, AKDER ve KASAD-D olmasına karar verdi. Bu derneklerin ‘seçimi’, bağımsız kadın ve LGBTİ örgütlerinin dayatılan usule dair itiraz ve önerilerinin Bakanlık tarafından göz ardı edilmesinin ardından toplantıyı terk etmeleri sonrasında yapıldı! İSİP’te Mor Çatı’dan Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği’ne, Kadın Dayanışma Vakfı’ndan KA.DER’e, Yeni Çözümler Derneği’nden Uçan Süpürge’ye pek çok kadın örgütü var ve İstanbul Sözleşmesi’nin kapsama alanındaki ev içi şiddet, zorla evlilikler gibi konularda uluslararası alanda da muhatap kabul ediliyorlar. Yaptıkları açıklamada “Bu seçim yok hükmündedir” diyen bu örgütlere kulak vermek lazım.

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin kadın erkek eşitsizliğinden kaynaklandığını açık şekilde ifade eden ve toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan en güncel ve kapsamlı metin. Kendince demokratik(!) bir seçimle adayları belirleyen Bakanlığın ise bir sonraki adımı, ihtimal ki bu sözleşmeden çekilmek üzere her yolu denemek olacak. Kadın korkusu, eşcinsel korkusu, bilim korkusu, sanat korkusu… Yaşadığımız ülkede iktidara ortak olanların bu korkularına eşitlik korkusunu da eklememek için hiçbir sebep kalmadı. ‘Equafobi’ diye bir şey yoksa da artık var!