Cumhuriyet’in kuruluşunun bugün 91. yıldönümü. 91 yıllık Cumhuriyet serüvenini BirGün’e değerlendiren akademisyen, gazeteci ve sol parti temsilcilerinin ortak görüşü, ‘Eşitlikçi, özgürlükçü bir Cumhuriyet’in kurulabileceği’ oldu

‘Eşitlikçi, özgürlükçü bir Cumhuriyet kurulmalı’
CAN UĞUR  - canugur@birgun.net - @canugur1987
 
Bugün Cumhuriyet’in 91. yıldönümü. Türkiye tarihinin en tartışılan konularından bir tanesi olan Cumhuriyet solcuların da sürekli tartıştığı meselelerin başında geliyor. Sol içerisinde Cumhuriyet’in tanımına ve içeriğine dair farklı yorumlar mevcut. Kendisini solda tanımlayan farklı isimlere Cumhuriyet’in bugün ne anlama geldiğini ve Cumhuriyet’i nasıl yorumlamamız gerektiğini sorduk. BirGün’e konuşan akademisyen, gazeteci ve siyasi parti temsilcilerinin Cumhuriyet’e yönelik tanımlamalarında farklılıklar göze çarparken ortaklaşılan nokta ise “Eşitlik, özgürlük ve dayanışma temelinde tanımlanan bir Cumhuriyet’in kurulması gerekliliği” oldu. Yapılan tanımlamalar şöyle:
 
Alper Taş (ÖDP Eş Genel Başkanı)
Cumhuriyet tarihsel olarak ilerici bir adımdır. Ama kısa zamanda emperyalist-kapitalist bağımlılık içinde siyasal anlamda gericileşmiştir. Cumhuriyet’in ileri birikiminin toplumsallaşacağı, halkın özgür iradesi ile gelişeceği zeminler tıkanmıştır. 1950’lerle birlikte emperyalizme bağımlılık içerisinde şekillenmeye başlayan çürüme dalgasının uzandığı noktada AKP rejimi vardır. AKP rejimi, kendisinden önceki yapının devlet içinde kurumsallaşmış baskıcı mekanizmalarını ele geçirerek, yukarıdan aşağıya yeni bir toplumsal düzen inşasına yöneldiği noktada geçmiş iktidar ilişkilerini de tasfiye etmiştir. Bugün Cumhuriyet’in tarihsel kazanımları olarak da ifade edilen laiklik ve seküler yaşam gibi değerlerin savunulmasının biricik yolu, Haziran direnişinde olduğu üzere toplumsal alanda gelişen direncin geliştirilmesinden geçiyor. Bu direnme eğilimleri kurucu bir güce dönüştürülemediği noktada eski-yeni düzen eksenine sıkışarak, pasifize olmaktadır. Bu anlamda, Cumhuriyet’in temsil ettiği ilerici öğelerin savunulması dahi ancak yeni bir kurucu değer-anlayış içerisinde anlamlı hale gelebilir. Bu anlamda bugün yapılması gereken halkın tüm eşitlikçi, özgürlükçü direnme eğilimlerini Türkiye’yi devrimci bir anlayışla yeniden kuracak mücadeleyle geliştirmektir.
 
Aydın Çubukçu (Evrensel Gazetesi Yazarı) 
Cumhuriyet, saltanatın ve hilafetin yıkılması noktasında önem arz eden kuruluşu itibariyle de anti-emperyalist özellikler barındıran, milli kurtuluş savaşı döneminden hareketle Sovyetler Birliği’nin görüşleri itibariyle de bir süreçtir. Fakat her burjuva devrimi gibi içerisinde bir iç hesaplaşmayı da barındırmaktadır. Dolayısıyla işçilerin, köylülerin, Kürtlerin azınlık milliyetten olan halkın üzerinde de bir diktatörlük olarak şekillenmiştir. Günümüze gelirsek bugün Osmanlı’nın eski dönemlerine dönerek kendi kimliğini şekillendirmek isteyen bir iktidar var.  Dolayısıyla cumhuriyetin başlangıç döneminde ilga ettiği saltanat ve hilafet gibi konuları bugün kendi iktidarının kimliği haline getiren bunu referans alan iktidar döneminde bulunduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Aynı iktidar İç politikada da laikliği tasfiye etmek eğitimi dinselleştirmek gibi adımlar atıyor.  Gezi sonrasında toplumun bütününde ortaya çıkan anlayış aslında bugün yeni bir aşamayı temsil ediyor. Bu aşamada özellikle Kürt halkının sağladığı kazanımlar da sadece bir bölge için değil toplumun her kesimi için örnek kazanımlar teşkil etmektedir.
 
Merdan Yanardağ (Gazeteci-Yazar)
Türkiye’de cumhuriyet hiç kuşkusuz bir burjuva devrimidir. Ancak, Ortaçağ kalıntısı bir din devletini yıkmış ve onun yerine laik, kamucu/halkçı özellikleri ağır basan, insanlığın aydınlanmacı birikimini bu topraklara taşıyan ve nihayet kapitalist anlamda da olsa modern bir toplumsal düzen kuran ilerici bir atılımdır. Cumhuriyetin kazanımlarını savunmak, bu toprakların bütün ilerici ve devrimci birikimine sahip çıkmak sosyalistlerin görevidir. Ancak bilinmeli ki, ortada artık savunulacak bir cumhuriyet yok. Biz devrimci ve toplumcu yeni bir cumhuriyet kuracağız. Bu nedenle cumhuriyetin ve insanlığın ilerici birikimini içererek aşacak ve onu eşitlikçi ve toplumcu bir cumhuriyete taşıyacak olan devrimciler ve soldur. 29 Ekim’i de bu anlayışla ele alırsak bir anlam kazanacaktır. Entelektüel ve siyasal ortamın liberalizm İslamcılık ve etnik milliyetçilik tarafından terörize edildiği bir dönemde düzgün bir cumhuriyet tartışması yapmak ne yazık ki mümkün olmadı. Sosyalistler bunlara prim vermemeli ve kendi tarihlerine özgüvenle bakmalı. Bir Fransız sosyalisti Fransız Devrimi’ne nasıl bakıyorsa bir Tütkiyeli sosyalist de cumhuriyete aynı özgüven ve anlayışla bakabilmeli.
 
Güven Gürkan Öztan  (Yrd. Doç. Dr. İstanbul Üniversitesi)
AKP’nin baskıcı rejimine karşı demokrat ve sol bir perspektiften cumhuriyet kavramını tartışmak hepimizin sorumluluğu. Cumhuriyet, anti-monarşist ve anti-klerikal özelliğiyle kuruluş sürecinin siyasi zeminini tesis etti. Erken cumhuriyetin ideologlarınca yasal bir varlık olarak tanımlanan yurttaşın, haklarından çok vazifeleri ön plandaydı. Araçsal siyaset ve araçsal hukuk anlayışının egemenliğinde “ortak iyi”, “ulusal olana” endekslendi. Siyasal alan ile toplumsal alan arasındaki çizgi kalınlaştırıldı; kamusal alanın derinleştirilmesinden ziyade ortak alanların “kurucu ilke” çerçevesinde sınırlandırılmasına çabalar sarf edildi. Neticede halka nizam verme, rejimin ‘devlet aklı’ ile buluştuğu yere dönüştü. Çok partili dönemde cumhuriyetin gerçek bir demokrasiyle buluşmasına ise engel olan askeri darbeler ve merkez sağ siyasetti. Bugün AKP’nin inşa ettiği rejime karşı direnmek, farklı iyi’leri kolektif bir devrimci pratikle birleştirmek ve ortak bağları çoğunlukçuluk üzerinden değil adalet, seküler bir eğitim ve sol değerler üzerinden kurmakla mümkün. Kamusal alanın demokratik tartışmayı derinleştirecek ölçüde genişletildiği, doğrudan demokrasi pratiklerinin güçlendirildiği, kapitalist ekonominin yıkıcılığına karşı sahici bir dayanışma kültürünün inşa edildiği bir cumhuriyeti var etmek bizlerin elinde.
 
Zeynep Altıok Akatlı (CHP Parti Meclisi Üyesi)
Cumhuriyet bir kültürdür. Atatürk’ün din ve dogmalar gölgesinde ekonomik sorunlar yaşayan  geri kalmış bir toplum için  eşit ve aydınlık bir gelecek idealidir. Dönemin koşulları göz önüne alındığında sadece bir ütopya sayılabilecekken bugün girmeye çalıştığımız birçok Avrupa ülkesinden çok önce kazanılmış bazı hak ve özgürlüklerin toplamıdır.  Bir aydınlanmadır. Her devrimin değişimin bebeklik hastalıkları eksikleri vardır. Bugün Cumhuriyetimizin eğer bir sorunu varsa o Atatürk’ün akıl ve bilim ışığında kurduğu Cumhuriyetin tüm nimetlerinden ve kazanımlarından yararlanan kimi güç odaklarının onun emanetini daha ileri götürmek, geliştirmek yerine tüketme çabasıdır. Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla birlikte başlayan kontrolcü siyaset politikaları gerici ve İslami ideolojiye verilen tavizler sonucu bugünün baskıcı iktidarını güçlendirdi. Bugün solun ihtiyacı olan 90 yıl öncesinin ileri aklını bugüne yetemediği yerden okuyarak eleştirmek yerine günümüz koşullarının gereği olan eşit ve tam demokratik gelişime olanak verecek yapıcı çözüm ve programlar geliştirmek olmalı. Diyanetin kaldırılması, Cumhuriyet tarihinin acıları, yaraları ile gerçek bir yüzleşme, insan hakları ve eşitlik adına eksikleri giderilmiş yeni  bir anayasa gibi. Bugün ne yazık gerici bir iktidarın baskıları karşısında ikiye bölünmüş bir toplum oluştu. Cumhuriyeti savunanlar ve tamamen reddedenler gibi. Oysa ihtiyacımız 2000’lerin gerçeğini kavramak ve aydınlanmayı sürdürmek için iktidarın bu oyununa gelmeden yan yana evrilerek direnmek.
 
Erkan Baş  (HTKP Merkez Komite Üyesi)
29 Ekim vesilesiyle bir tartışma için özellikle iki noktaya işaret etmek isterim. Bir: 1923 Cumhuriyet”i, bu topraklarda tarih boyunca yaşanan ileri atılımların en önemlilerinden birisidir. Türkiye’de en belirgin özelliği halk düşmanlığı olan yeni bir gerici rejim kurulurken, tarihimizdeki her türlü ilerici hamleyi mahkûm etmek istiyorlar. Oysa devrimciler açısından Cumhuriyet tarihsel bir ilerlemedir. Solun, Cumhuriyet’in emekçi halk için birer kazanım anlamına gelen ve gericilik tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılan özelliklerine sahip çıkmaması düşünülemez. İki: 91 yıl önce kurulan Cumhuriyet artık yaşamıyor. 1923’te kurulduktan sonra sermaye iktidarının zayıflattığı Cumhuriyet’e öldürücü darbeleri önce 12 Eylül faşist darbesi sonra AKP vurdu. Bugün ülkemizde, Osmanlı özentisi, işbirlikçi, halk düşmanı, gerici bir yeni rejim kuruluyor. Bu gerçeği kabul etmek durumundayız, Cumhuriyet fikri bundan sonra bu topraklarda ancak sosyalizmde hayat bulabilir. Devrimcilere düşen, bu gerçekleri görmek, Cumhuriyet fikrini yaşatmak, onu bu ülkenin biricik kurtuluşu olan sosyalist bir cumhuriyet projesinde var etmek olmalı.