Google Play Store
App Store

Fransa’da 17 yaşındaki Nahel’in polis tarafından öldürülmesiyle başlayan gösteriler 5 gündür sürerken aşırı sağcı gruplar eylemcilere saldırdı. BirGün’ün sorularını yanıtlayan Sosyolog Kılavuz, çok yönlü eşitsizliğe dikkat çekerek “Sorunun temeline inilmezse benzerleri yaşanır” dedi.

Eşitsizlik isyan doğurur
Fotoğraf: AA

Umut Can FIRTINA

Fransa’da 17 yaşındaki Nahel’in polis kurşunuyla öldürülmesinin ardından başlayan protesto gösterileri beşinci gününde de devam etti. Güvenlik yetkililerinin verdiği bilgilere göre, cumartesi gecesi gözaltıların sayısı ülke çapında 719'u buldu. Olayların başlamasından itibaren gözaltına alınanların sayısı 2 bin 800’ü geçti.

SAĞCILAR SALDIRDI

“İç savaş” söylemleri ve “OHAL ilan edilmesi” çağrısı yapan aşırı sağcı siyasetçilerden cesaret bulan gruplar bazı kentlerde eylemcilere saldırdı. Angers ve Chambery kentinde aşırı sağcı ve yüzü maskeli grupların sokağa inerek göstericileri darbettiği iddia edildi. Twitter paylaşımlarında Angers'deki aşırı sağcı grubun bir grup göstericinin onları hedef almasıyla dağıldığı belirtildi. Metz kentinde çekildiği belirtilen başka bir görüntüde de ellerinde kılıç bulunan birkaç kişi kameralara yansıdı.

Fransa'da düzenlenen protestolar ve tırmanan şiddet nedeniyle Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün Almanya'ya yapacağı resmi ziyareti erteledi.

ŞANZELİZE KAPATILDI

Ülke genelindeki gösterilerde güvenlik önlemleri artırılırken, Paris’in turistik yerlerinden ünlü Şanzelize Caddesi tahliye edilerek yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Öte yandan eylemciler güvenlik önlemlerine rağmen caddeye girmeye çalıştı.

İsviçre basınındaki haberlere göre ise, Nahel için düzenlenen protestolar İsviçre'nin Lozan kentine de sıçradı. Fransa'daki gösterilere destek vermek için 100 gencin toplandığı Lozan'da çıkan olaylarda 7 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların 15 ila 24 yaşında olduğu kaydedildi.

Öte yandan araçtaki bir yolcunun olayı anlattığı ses kaydı ortaya çıktı. Ses kaydında yolcu polislerden birinin Nahel’in şakağına silah doğrultarak “Kıpırdama yoksa kafana bir kurşun sıkarım” dediğini, diğer polisin ise “Vur onu” diye konuştuğunu belirtti. Yolcu, polisten aldığı silah kabzası darbasiyle Nahel’in ayağının fren pedalından çekildiğini ve aracın hareket ettiğini anlattı.

TÜRKİYE’DE SORUŞTURMA

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Fransa'da benzer olayların Türkiye'de yaşayan mülteciler açısından da olabileceği yönünde halkı kin ve düşmanlığa tahrik içeren, yanıltıcı, gerçek dışı ve yanlış algı oluşturarak kamu düzenini ve kamu barışını bozmaya yönelik provokatif ve manipülasyon içeren paylaşımlarına ilişkin resen soruşturma açıldı.

ÇÖZÜLMEZSE TEKRAR YAŞANIR

Paris Sorbonne Üniversitesi’nden Sosyolog Pınar Kılavuz, Fransa’da yaşananlara ilişkin BirGün’ün sorularını yanıtladı.

Nahel’in öldürülmesinin aslında “bardağı taşıran son damla” olduğundan bahsediliyor. Bu isyanın altında yatan sebepler ne?

Nahel'in öldürülmesinin ardından banliyölerdeki sorunlar medyada yeniden yer almaya başladı. Gençlerin öfkesi, banliyölerde yaşayanların tepkisi sadece bugün yaşananlar için değil. "Banliyö sorunu" otuz yılı aşkın bir süredir toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkmışsa, bunun nedeni toplumsal eşitsizliklerin mekânsal boyutunu somutlaştırmasından kaynaklı.

Banliyölerde oturanlar için sistematik bir şekilde hissedilmeye devam edilen gıda yoksulluğu, finansal zorluklar, eğitim ve sağlık alanındaki yetersizlik gibi çok boyutlu bir eşitsizlik var. Örneğin, Fransa'nın geneline göre, banliyölerde işsizlik oranı %2,7 daha fazla. Diğer yandan sabit bir işe sahip olmayanlar da var. Özellikle Covid zamanında yapılan araştırmalar bu eşitsizliğin sağlık üzerindeki etkilerini ortaya çıkardı. Fransa'nın en yoksul yeri olan Seine Saint-Denis'de ölümler her yerden fazlaydı. Bunun nedenleri arasında yoksulluk, birçok jenerasyonun bir arada yaşaması, temel (yani öncelikli) işlerde çalışılması, legal olarak çalışılmaması - bu sebeple geçici işsizlik parası alamaması var. Hastane sayısının nüfus oranı ülke geneline göre yetersiz kaldı.

Banliyölerde eğitim sorunu, fırsat eşitsizliği var. Çalışmalar, banliyölerde görev yapan öğretmenlerin daha az kalifiye olduğunu gösteriyor. Sosyoekonomik zorlukların üstüne bir de bunlar ekleniyor. Öğretmenlerin okullarda kalma süreleri de aynı ve daimi değil. Paris'in banliyölerinde ve kuzeyinde yoğunlaşan bu bölgelerde, "Paris'te ve ayrıcalıklı banliyölerdeki" %28'lik orana kıyasla öğretmenlerin yalnızca %16,8'i en az 8 yıldır kurumlarında çalışıyor.

Banliyö problemleri beraberinde ırkçılık ve ayrımcılık sorularını da getiriyor. “Banliyö” denildiği zaman ilk olarak akla “güvensizlik” ve “suç” geliyor, yani negatif iki kavram. Toplumun çoğunun bu mahallelerde oturanlarla bir bağı yok. İnsanlar fikirlerini gazetede okudukları veya TV röportajları üzerine ediniyor. Yani burada sosyal ilişki değil, medyatik bir ilişki var.

Gençler niye sokakta?

Gençler için önemi; 11-17 yaş arası, Nahel'in birlikte yaşadığı çocuklar ve gençler sokaklarda, ön sıralarda. Kendilerini buldukları bir ortam, “öldürülen ben de olabilirdim” hissi. Polisle olan ilişkileri travmatik ve sürekli olarak yenileniyor. Polis korkusu kalıcı. İnsan Hakları İzleme Örgütü soruşturması, polisin bu kontroller için küçük çocuklar da dâhil genellikle azınlık gençlerini hedef aldığını gösteriyor. 12 yaşın altındaki çocuklar, ellerini bir duvara veya arabaya dayamaya, bacaklarını açmaya ve örneğin kalçalara ve cinsel organlara dokunmak gibi müdahaleye tabi tutulmaya zorlandıklarını açıkladılar. Bu kontroller okulların yakınında ve hatta okul gezileri sırasında yapılıyor.

Avrupa’da giderek artan göçmen karşıtlığı gibi durumlardan faydalanan aşırı sağın gücünde artış var. “İç savaş” söylemleri kullanan aşırı sağcılar bu durumdan nasıl faydalanacak? Fransa’daki protestolar kimin yararına olacak?

Fransa'da yaşanan olayları "göçmen problemi" olarak değerlendirmek doğru olmaz. Göçmen, yurtdışında doğmuş ve Fransa'da ikamet eden bir kişidir. Burada öne çıkan “iki boyutlu bir ırkçılık.” Polisin içindeki (burada birey değil teşkilat olarak) ve olayların değerlendirilmesindeki ırkçılık.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2020 yılında Fransa'daki polis şiddeti üzerine hazırladığı bir rapora göre polis, yasayı çiğnediğine dair herhangi bir işaret veya kanıt olmasa bile genç siyahlara ve Araplara karşı geniş durdurma-arama yetkileri kullanıyor. Fransa'da "kimlik kontrolleri" olarak adlandırılan bu kontrollere genellikle izinsiz çanta ve cep telefonlarının aranması ve hatta bazen on yaşındaki küçük çocukların bile aşağılayıcı şekilde vücutlarının aranması eşlik ediyor. Polis, kimi kontrol edeceğini belirlemek için etnik profilleme yapıyor - yani belirli kişilerin davranışlarından ziyade kökenleri ve etnik kökenleri dâhil olmak üzere görünüşlerine göre suçlu olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu varsayıyor. Köken veya etnik kökene dayalı ayrımcılık, bireyler için olduğu kadar toplumsal uyum için de zararlı.

Sosyolog Deniz Bağrıaçık - Sorbonne Üniversitesi

SEÇİLMESİ ŞAŞIRTMAZ

Fransa'da yaşanan bir iç savaş olarak değerlendirmek şu anda çok mümkün değil. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Fransa'da da popülizm ve radikal sağ yükselişte. Göçmenlere, göçmen kökenlilere, mültecilere yönelik ayrımcı söylemler medyada ve siyasette yer alıyor, partilerin programlarında vaat olarak görünüyor. 2022'de Fransa'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Marine Le Pen 2’nci tura kaldı ve oyların ikinci turda %41,45'ini aldı. Bir sonraki seçimlerde aday olması halinde seçilirse bu şaşırtıcı bir durum olmaz. Nahel'in ölümünden sonra yayımladığı mesajda "Bugün polisin artık belirli sayıda mahallede en ufak bir yetkisi yok. Hayatları tehlikeye atılıyor. Polis güçlerinin meşru müdafaa karinesinden yanayım" dedi. Le Pen, 2022 seçimleri için güvenlik konusu üzerinde durmuş ve "polis ve jandarma" için 7 bin görev oluşturmayı ve "sulh hakimi sayısını ikiye katlayarak 20 bine çıkarmayı" vaat etmişti. Polis için meşru müdafaa karinesi, ceza düzenlemelerinin sonu da programındaydı. Le Pen gibi aşırı sağcılar bu olayları (yakmaları, yağmalamaları) göçmen kökenlilere karşı söyleme çevirdiler.

BENZERİ YAŞANABİLİR

Hükümetin, “ayrımcılık sorununa” bakışına dair, bundan sonra atacağı adımlar ne olmalı, ne olacak? 2005’teki gibi yetersiz adımlar mı atılacak, yoksa “Sarı Yelekliler” ve “Emeklilik Reformu” protestolarındaki gibi görmezden mi gelinecek?

Geçen mayıs ayında 30 belediye başkanı yayımladıkları bir bildiride "banliyöler için acil eylem planı" talebinde bulundular. Daha öncesinde de Borloo planı yayınlanmıştı ve banliyölerdeki sorunlara dikkat çekilmişti. Bunlar şehrin yenilenmesi, toplu taşımanın daha güvenilir ve düzenli olması, kreş sayısının artırılması, okulların yenilenmesi gibi konuları içeren önerilerden oluşuyordu.

Bugün yaşananlar nasıl bir günün sorunu değilse, çözümü de bir günde olmayacak. Beklentiler, olayların yatışması ve şiddet içeren eylemlerin son bulmasının yanı sıra adaletin sağlanması ve banliyölerdeki problemlerin gerçek çözüm önerileriyle alınmasından yana da olmalı. Sadece olayların ve insanların sakinleşmesini beklemek sorunun temeline inilmediği anlamına gelir. Böyle devam ederse ilerleyen zamanlarda benzer bir olayın yaşanmasıyla benzer bir manzara ile karşılaşabiliriz.

Hükümet, gerçek sorunların üzerine, yani hem banliyölerdeki eşitsizliğin hem de polisin içindeki ırkçı ve ayrımcı tutuma odaklanarak kal ıcı ve somut çözümler üretmeli.