‘Eşitsizlikler Kitabı’nda yazar Işık, yoksulluk tanımını şöyle yapıyor: Belirsizliğin hâkim olduğu kırılganlığın her an hissedildiği bir hayat demek. Üniversite eğitiminin belki de hiç işe yaramayacağını bilmek demek.

Eşitsizliklerin röntgeni çekildi

Semra KARDEŞOĞLU

50’lerde ve 60’larda İstanbul’a göç eden ve kök salan ailelerin önemli bir ortak özelliği vardı. Hani öyle ‘Seni yeneceğim İstanbul’ tadında bir şey değil. Kentin daha çok zaten yerleşik bir düzenin sürdüğü mahallelerine yerleşenlerin en önemli ortak özelliği “Dünyanın en değerli insanlarının eğitim görmüş, diplomalılar” olmasıydı bana göre. Kente bir an önce uyum sağlama çabaları ile birlikte gayeleri “Aman çocuklar okusun da” diye özetlenebilirdi. O çocuklar. yani ailenin kentte doğan ilk kuşağı okula başladığında da bu özen ve ihtimam sürerdi. Okullu olmak, okulda başarılı olmak, diplomalı olmak binlerce liralık kazançtan çok daha kıymetliydi.

Şimdi bunları niye anlattım? Akademisyen Oğuz Işık’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Eşitsizlikler Kitabı’nı elime aldım ve bırakamadım. Artık neredeyse ‘Hepimiz yoksuluz’ diye bağıracakken, eşitsizlik makası bu kadar açılmışken okunası bir kitap. Işık’ın 2001’de Melih Pınarcıoğlu ile birlikte yayımladığı Nöbetleşe Yoksulluk kitabı bu alandaki çalışmalara önemli bir kaynak oluşturmuştu. Aradan geçen bu 21 yılda ‘Nöbetleşe Yoksulluk’ kalıcı hale geldi. Bu yeni kitapta, yer alan şu tanımlar beni o girişteki cümleleri yazmaya itti;

“…. Herkesin aynı noktadan başladığı bir yarış kalmadığı gibi eğitim, bu kez eşitleyici değil ayrıştırıcı bir rol oynamaya başlıyor. Eğitimin geçmiş dönemdeki gibi toplumsal hiyerarşinin basamaklarını hızla tırmanmayı sağlayıcı bir rolü önümüzdeki dönemde oynaması pek de mümkün görünmüyor…. Üniversite mezunu 25-29 yaş grubundaki işsizlerin bu denli yüksek olması günümüz gençlerinin anne babalarının yürüdüğü yolda yürümelerinin hiç de kolay olmayacağı ve eğitimin eski işlevini sürdürmesinin giderek güçleştiğini gösteriyor.”

Bilinmeyen bir şey mi bu? Yok, hayır. Ama bizim büyüdüğümüz hayattaki itekleyici gücün bir anda tükenmesi gibi oldu.

Biz kitaba dönelim: Eşitsizlikler Kitabı, eşitsizlik kavramını sadece gelir değil tüketim üzerinden değerlendiriyor. Tüm bölümlerde Türkiye’nin 2002-2018 arasındaki ekonomik, demografik değişimleri ele alınıyor. Ortaya atılan tezler verilerle destekleniyor. Bunlara ait grafiklere pek çok sayfada yer veriliyor. Her sonuç bilimsel veriler eşliğinde sunuluyor.

Yoksulluğun bildiğimiz görünen yüzü yanında görünmeyen yüzünü de aktarıyor.

YOKSULLUĞUN TANIMI

Oğuz Işık, yoksulluğu şöyle tanımlıyor kitabında; "Yoksul olmak güvencesiz işlerde zorlu koşullarda düşük ücretlerle çalışmak demek. Gençseniz bundan bile yoksun olmak demek. Hele kadınsanız ailenizin işlettiği küçük bir ticari işletmede aile baskısını her an hissederek yaşamak ola ki eğitim alabildiyseniz bu eğitimin gereğini yerine getirememek tek çıkışın biriyle evlenmek olduğu bir cendereye sıkışmak demek.

Belirsizliğin hâkim olduğu kırılganlığın her an hissedildiği bir hayat demek. Bu kadar da değil dişinizden tırnağınızdan artırıp gittiğiniz üniversite eğitiminin belki de hiç işe yaramayacağını bilmek demek. Ve en önemlisi ekonomide işler bozulduğunda ilk yüzüstü bırakılanın sizler olacağını kendi başınızın çaresine bakmanız gerekeceğini bilmek demek. “

esitsizliklerin-rontgeni-cekildi-1005307-1.

Yani çok kısaca, sadece aç kalmakla sınırlı değil durum. İleriye dönük bir umut besleyememe hali ve bu hali yaratan koşullar da yoksulluğun ekseninde. Böyle anlıyorum ben.

EŞİTSİZLİK SANKİ NORMAL

‘Nöbetleşe Yoksulluk’tan farklı olarak geçen bu 20 küsur yılda, eşitsizliğin kalıcılaşması anlatılıyor kitapta: Eşitsizlik yeniden üretilen, sonraki kuşaklara aktarılan, hakkında konuşmaya gerek bile kalmadan varlığı kabul edilen, kabul edildiği bile fark edilmeyen bir şey haline geliyor ... Eşitsizlik okulda yeniden üretiliyor, aile içinde, aileler arası farklar üzerinden yeniden üretiliyor. Gençler, kadınlar, yaşlılar üzerinden. Ve giderek doğal sorgulanmaz bir hale geliyor. Eşitsizlik sıradanlaşıyor, kokusunu yitiriyor soluduğumuz hava haline geliyor.”

YİYECEKLERİ FARKLI

Kitapta alt ve üst gelir gruplarının tüketimlerine ilişkin bazı veriler şöyle aktarılıyor:
•Türkiye’de muzun yüzde 48’ini en zengin yüzde 20 tüketiyor.
​•2002’den 2014’e alt gelir grubunun kişi başına muz tüketimi sabit fiyatlarla 10 kat artmış olsa da üst gelir grubunun tüketiminin 9’da biridir.
​•Yüzde 11.9: 2018’de en yoksul yüzde 10’un çay tüketimindeki payı (Çok az üründe bu oran grubun nüfus payından büyüktür)
​•Alt gelir grubunun çay için yaptığı harcamanın gelirine oranı, üst gelir grubunun 8.5 katı.

PEYNİRİ ZENGİN TÜKETİYOR

Eşitsizliği, tüketim üzerinden anlatan kitapta, sınıflara göre gıdadan ev eşyasına ürün ve hizmetlerin tüketim miktarları çarpıcı biçimde ele alınıyor. Onlara ilişkin verilerden birkaçı;

SAF ŞEKERLE GÜN GEÇİRENLER: Toplumun en alt gelir düzeyinde olanların şeker tüketimi yüzde 46 iken bu oran. En üst gelir grubunda yüzde 12. Ancak, dondurma, çikolata ya da reçel söz konusu olduğunda bu oran üst gelir grubunda katlanıyor.

YOKSULUN LÜKSÜ ÇAY: Zengin ve yoksulu ayıran önemli tüketim kalemlerinden bir diğeri içecekler. En yoksul kesimin içeceği çay. 2018 yılı verilerine göre en yoksulun çay harcaması yüzde 62 iken, en üst gelir grubunda bu oran yüzde 25’e iniyor. Su harcaması en yoksul yüzde 7 en üst gelir grubunda yüzde 42. Paketlenmiş damacana ve cam şişe suyun tüketiminin alt gelir grubunda en kadar düşük olduğunu gösteriyor. Keza kahvenin de üst gelir grubunun çok daha fazla tükettiği net.

EN ÇOK ZEYTİNYAĞINI ONLAR TÜKETİYOR: Zeytinyağının yüzde 35’ini toplumun en zengini tüketiyor. En yoksulun payı ise sadece yüzde 8. Yoksullar diğer sıvıyağlar ile margarini tercih ediyor. Diğer bazı ürünlerde de yüzde yoksullar oran olarak yumurta ve yoğurt, zenginler ise peynir tüketiyor.

DENİZ ÜRÜNÜ ZENGİN MUTFAĞINDA: Tahılda alt gelir grubu pirinç, makarna ekmek üst grup ise hazır unlu ürünler tüketiyor. Zengin mutfağında deniz ürünleri ve kırmızı et yoksullarda beyaz et tüketiliyor.

YUMURTADA BİLE EŞİTLİK YOK: Yumurta tüketimi her gelir grubunda benzer görünse de durum farklı. En üst gelir grubu 2018’de aylık kişi başı 10 TL harcarken en alt dilim 3.4 TL harcıyor. Neredeyse 3’te 1’i

EN EŞİTSİZ DAĞILIM EĞİTİMDE: Kitapta türlerine göre verilen harcamalarda eğitim harcamalarının en eşitsiz dağılım gösteren kalem olduğuna dikkat çekiliyor. Eğitimin özelleştirilmesinin sonuçları ele alınıyor. 2018’de Türkiye’de yapılan özel eğitim harcamalarının yüzde 47’sini tek başına en zengin yüzde 10’luk kısım yapıyor. 9. dilim de katıldığında yüzde 60’a ulaşıyor. İlkokul eğitimine en üsttekilerin yaptığı harcama en alttakilerin tam 229 katı. Ortaokul ve lisede bu 149, okul öncesi eğitimde 144 katı.