Eski AKM ruhunun sembolü: Erdal Uğurlu
Uğurlu, “Çıplak Vatandaşlar”, “Kırmızı” gibi çok sayıda oyunda rol aldı. (Fotoğraf: BirGün)

Selen KORAD BİRKİYE

Geçen hafta çok değerli bir baleti kaybettik, Erdal Uğurlu. İstanbul Devlet Opera Ve Balesi’nde (İDOB) başbalet ve koreograf olan Uğurlu sadece Spartacus, Ağır Roman gibi prodüksiyonlarındaki unutulmaz dansçılığıyla değil, pek çok tiyatro oyunundaki performansıyla da iz bırakmıştı. Cool, aksi, karizmatik görünüşünün altında son derece kırılgan bir insanın yattığı izlenimini verirdi bana. Onun ölümü eski Atatürk Kültür Merkezi (AKM) çalışanları için sadece bir sanatçının, bir arkadaşın kaybını değil, aynı zamanda eski AKM ruhunun bitişinin de sembolüne dönüştü ve üzerimizdeki etkisi çok ağır oldu.

Eski AKM ruhunun “milletimizin” medar-ı iftiharı yepyeni AKM’den farkı neydi, anlatayım: AKM demek dâhil pek çok sanat kurumun sürekli etkileşiminden doğan bir sinerjiydi. Her kattan yükselen enstruman, şancı ya da “aktör” sesleriyle rayihalanmış, atölye ve idari bölümlerin bazılarını da içine katan çok katmanlı bir etkileşim ortamıydı. Herkes herkesin provasını, temsilini izler, yorum yapar, başarılarını paylaşır, kulis dedikodularıyla kahkahaya boğulurdu. Bu sinerjinin buluşma noktası ise çalışanların, her prova, çalışma ya da temsil arasında personel kafeteryası olarak işgören Borsa’ya, temsil sonrası ise Park Cafe’ye dönüp gelmeleriydi. Balet ve balerinler o kalabalık kafeteryanın, hep bir arada oturan bakmalara doyamadığımız güzellikteki genç ekibiydi. Herkesin bir araya gelip bir projem var, birlikte bir şeyler yapalım diyerek tüm bürokratik sınırlardan azade yaratıcılıklarını köpürtmeleri demekti. Herkesin sanatın dilini konuştuğu bir Babil kulesiydi.

SOĞUK BİR BİNA

Yeni AKM ise sadece prestijli bir marka haline getirilmeye çalışılan, kar amaçlı, ambalajı güzel beton bir binadan ibaret. Bırakın farklı kurumların çalışanlarını, hatta aynı kurum elemanlarının bile bir araya gelebilecekleri tek bir çay ocağı bile bulunmayan, herkesin birbirinden ağır kapılar ve dijital kartlarla kesin kes ayrıldığı, kendi çalıştığınız kurumun oyununu izlemek için bile bilet satın almadan kapıdan içeri girmenize izin verilmeyen, sanat kurumlarının artık bir ev sahibi değil, kurumsal aidiyetlerin sıfıra düşürüldüğü tamamen Bakanlık güdümünde soğuk bir bina. Kültür merkezleri içindeki sanat kurumlarıyla yaşayıp, kimliklerini sürdürürler, kültür merkezine kar amaçlı bir organizasyon olarak bakıldığında, motivasyonlarını, aidiyetlerini, birlikte iş yapma şevklerini kaybetmiş insanlarla kaliteli bir sanat ortamı yaratmanın mümkün olamayacağı çok açıktır. Ve işte Erdal Uğurlu AKM’de herkesle ilişki içinde olan, yaratıcı, çekici AKM ruhunun tam da sembolüdür.