Eski TBMM Susurluk Komisyonu Üyesi Fikri Sağlar: Susurluk’tan daha  vahim bir durumdayız

YUNUS EMRE CEREN

Suç örgütü lideri Sedat Peker’in YouTube üzerinden yayımladığı ve bakanları, vekilleri, sermaye gruplarını ve tekil kişileri ifşa ettiğini iddia ettiği videoların ardından devlet mafya ilişkisi tekrar gündeme geldi. Akıllara Susurluk olayında yaşanan tartışmaları, ardından gelen siyasi yaptırımları ve cezaları getiren bu süreci Eski TBMM Susurluk Komisyonu Üyesi ve BirGün yazarı Fikri Sağlar’la konuştuk.

Hukuki anlamda Susurluk olayıyla Sedat Peker arasında farklar göz önüne alınacak olursa Susurluk süreci nasıl yürütüldü?eski-tbmm-susurluk-komisyonu-uyesi-fikri-saglar-susurluk-tan-daha-vahim-bir-durumdayiz-878978-1.

Derin devletin varlığıyla ilgili o dönemde savcılar her şeyden önce parlamento ve bu parlamentodaki bütün siyasi partiler ortak bir karar verebildi. Bu karar bu konunun araştırılması oldu. Parlamentonun vermiş olduğu karar doğrultusunda Devlet Güvenlik Mahkemesi, ortaya çıkan belgelerin ışığında bir soruşturma başlattı. Meclis araştırma komisyonu kurulma kararı sonrasındaysa mevcut İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü INTERPOL tarafından aranan ve terörist olarak adlandırılan Abdullah Çatlı’nın üzerinde kamu görevlisi kimliği vardı. Bu kamu görevlisi kimliğini vereninse Mehmet Ağar olduğu iddia edilmişti. Bu olayları ortaya koyan ve kurulan komisyonun işe başlamasıyla birlikte ifade veren üç kişi vardır: Bunlardan bir tanesi Hanefi Avcı’dır. Bir istihbarat sorumlusu olarak devletin içerisindeki güvenlik güçlerinin mafya ve çetelerle olan karanlık ilişkisini ortaya koymuştur. Her güvenlik kurumunun bir mafyası olduğunu söyleyerek, bu konuda şikâyetlerini belgeleyerek anlatmıştır. İkincisi MİT tarafını açıkça ortaya koyan, yani istihbarata dair daha fazla bilgi sahibi olan Mehmet Eymür’dür. Üçüncüsüyse JİTEM, yani Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapının dışarıya açılmasını anlatan Hüseyin Oğuz’dur. Bu üç kişinin ifadesi sonrasında Meclis’in, yargının ve sivil toplum örgütlerinin ciddi refleksi ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda ‘Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık’ eylemiyle milyonlarca insan Susurluk olayının çözülmesi talebinde bulunmuştur. Komisyona bilgi ve belge sunma konusunda iktidar cimri davransa da buna rağmen bazı konulardan kaçınmamışlardır. Komisyonda 63’e yakın insan dinlenmişti, çeşitli belgeler işlenmişti ve bunun sonucunda ciddi bir bilgi, gizli bir yapının varlığı açığa çıkmıştır. Sonucunda Mehmet Ağar ve Susurluk’la adı anılan 18’e yakın kişi hüküm giymiştir, ceza almıştır, cezalarını çekmişlerdir.

Bugünkü iktidarın yaptırımlarına baktığımızda bugünkü fark nedir?

Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Necmettin Erbakan’a bu konunun araştırılması talimatını vermişti, devletin içinde kontrol edilemeyen bir güç olduğunu ve bu gücün hukuk tanımaz biçimde eylemler yaptığını, faaliyetler içinde bulunduğunu söylemişti. Bugün iktidarın verdiği karşılık açısından böyle bir durum söz konusu değil. Sedat Peker en son 6’ncı videosunu yayımladı, ciddi iddialarda bulundu. Ama bu iddiaları araştıracak hiçbir yargı kurumu ortada görünmüyor, herhangi bir savcı da “Ne oluyor yahu” diye araştırmaya koyulmuyor. Hitap ettiği kişi doğrudan İçişleri Bakanı’dır, İçişleri Bakanı da hamasi nutuklarla kendini savunmaya çalışıyor. Bu savunmalara karşılık da Sedat Peker yeni bilgiler aktarıyor. Bu bilgiler eğri midir, doğru mudur, iddia mıdır bunu araştıracak olan, videolarda muhatap alınan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun emrindeki kurumlar değildir. Bunu araştıracak olan yargı ve bağımsız kurumlardır. AKP Genelbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuyla ilgili hukuk devletinin gereğini yerine getirmek yerine sadece bunları zehirli yılan olarak nitelemiş, “Aynı çuvala girilmemeli” demiştir ve muhalefeti suçlamıştır. İddia sahibi susmuyor ve açıklamalarını sürdürüyor. Her videosunda yeni bir olayı isimlerle anlatıyor. Bu isimlerin, olayların ardından belgeler de ortaya çıkıyor. Dolayısıyla söylenen sözlerin iddiadan çok gerçek olduğu anlaşılıyor.

Susurluk döneminde iktidar ve yargı nasıl bir refleks göstermişti? Bugün iktidarın böyle bir durumda nasıl bir refleks göstermesi gerekir?

Basiretli bir siyasetçinin hemen istifa etmesi gerekirdi. Süleyman Soylu’ysa “FETÖ’cüler”, “Ülkenin üzerinde oyunlar oynanıyor”, “Ekonomiyi nasıl çökerttiler” gibi hamasi söylemlerle insanları kandırmaya çalışıyor. İnsanlar artık kanmıyorlar; işsizlikle, açlıkla ve pandemiyle uğraşıyorlar. Ölüm korkusuyla yaşayan insanları hamasi söylemlerle kandıramazsınız. Çünkü insanlar açlığın, işsizliğin, aşı bulamamasının nedeninin bu iddialar olduğunu anlıyor. Süleyman Soylu istifa etmelidir, Cumhurbaşkanı gerekli kurumlara talimat vermeli, bağımsız bir incelemeye müsaade etmelidir. Yoksa Türkiye uluslararası düzlemde mafyalaşan bir devlet olarak konumlandırılır. Susurluk döneminde yargı bugüne kıyasla çok tarafsız ve bağımsızdı. O gün parlamento halk adına görev yapabiliyordu. Parlamento araştırma komisyonunu böyle kurabildi, devletin kurumlarının çalışmasına adı soruşturmada anılmasına rağmen o günkü hükümet başında olan Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller müsaade etmek zorunda kaldı. Çünkü halk müthiş bir biçimde Susurluk olayının çözülmesini talep etti. Bugünse yargı talimat bekliyor. Soylu mesela yargıya “Beni araştırın” diyor, ama herhangi bir soruşturma yok. Gelinen noktada Susurluk’tan daha vahim bir durumdayız.

Uyuşturucu meselesi Sedat Peker’in en sık bahsettiği konulardan birisi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Uyuşturucu Türkiye’de oluşan kayıtdışı ekonominin, kara paranın en önemli kaynaklarından birisi. Bu uyuşturucuyu yöneten baronların devletle ve devlet içerisinde yer alan insanlarla ilişkili olduğunu açıklıyor. Susurluk olayında uyuşturucu ticaretinden 50 milyar dolarlık bir kara paranın oluştuğu, bu paranın bir kısmının Sofya, Viyana ve Budapeşte’de konuşlandığı bilgisini edindik. Gramı 298 dolardan satılan kokainin 5 tonunun ülkeye geldiğini tespit ettik o zaman. Susurluk Komisyonu’ndaki uyuşturucu uzmanı emniyet yetkilileri şöyle kesin bir bilgi vermiştir: “Biz Türkiye’de tespit edilen uyuşturucunun sadece yüzde 20’sini yakalayabiliyoruz, yüzde 80’ini ise ülkede dönüyor veya yurtdışına kaçırılıyor.” Mesut Yılmaz başbakanlık zamanında bu bilgiyi “Türk polisi Avrupa’da yakalanan uyuşturucunun yüzde 65’ini, dünyadaki uyuşturucununsa yüzde 35’ini yakalıyor” diyerek teyit etmiştir. Uyuşturucu kaçakçılığında küçük bir parça yakalanır, büyük parça geçirilir. Çöküşe giden ekonomide bir para kaynağı söz konusuysa bu para kayıtdışı ekonomiden gelmektedir.

Sedat Peker’in bahsettiği bir diğer husus derin devlet meselesi. Ergenekon sürecinde “Derin devleti bitirdik” iddiası vardı, sizce bugün durum nasıl?

Günümüzde derin devlet yok, AKP’nin devleti var, partinin devleti var. Biat üzerine kurulmuş bir düzen; bütün erkler ve onları denetleyen medya erki tek kişinin elinde. Dolayısıyla günümüzdeki derin devlet suyun üzerine çıkmış bir haldedir. Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti bugün yok, AKP’nin devleti var, istediği gibi oynadığı bir devlet var. Susurluk’ta derin devleti oluşturan çeteler sadece silahlı değillerdi. Bankalarda varlardı, bürokraside varlardı. Bunlar temizlendi ama temizlenirken var olan liyakatlı, devleti ayakta tutan yapılar da yok edildi. Recep Tayyip Erdoğan’ın birinci cumhurbaşkanlığından itibaren “Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını dinlemem”, “Anayasa Mahkemesi kaldırılmalıdır” diyen bir düzen ortaya çıktı. Dolayısıyla bu düzende hukuk yok. Gelinen noktada kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştır.

Hukuk devletinin ufak bir emaresi kaldıysa dahi, savcılar derhal harekete geçmelidir. “Muhalefet şöyle böyle”, “Dünya bizi kıskanıyor” bu laflara artık kimse kanmıyor. Pandemide insanlar dünyadaki diğer ülkelerin neler yaptığını gördü, bizde ise “Soğan buluyorsunuz bu yeter size” diyen bir AKP var. AKP’nin bizi bu noktaya getirmiş olmasının nedenlerinin bir kısmını Sedat Peker ifşa ediyor.

Son videosunda Kemal Horzum’la ilgili bir şeyden söz ediyor. Kartal Demirağ ve Turgut Özal ikilisiyle birlikte Kemal Horzum önemli bir isimdir. Zamanında verdiğim Anadolu Bank’la ilgili önergeyle bir komisyon kurulmuş ve 2 sene süren çalışma sonucunda Turgut Özal suikastına ulaşılmıştı. Orada ve Susurluk’ta Horzum’un adı anılıyordu mesela.

Son olarak bu süreç nereye doğru gider? Bedelini kim öder?

İki kişinin arasında bilgi ve belgeler oluşur. Bu kişiler, kurumlar, çeteler, mafyalar birbirleriyle çatışırlarsa bu bilgi ve belge sokağa dökülür. Devlet, mafya ve siyaset üçgeninde birbirleriyle çatışan güçler ellerindeki belgeleri açığa çıkarırlar ve halk bunu fark eder. Bununla birlikte devletin nasıl soyulduğunu anlayan yurttaşın refah içerisinde, huzur içerisinde yaşabileceği bir düzen için bu karanlığı yaratan iktidarı devirmesi gerekir. Bu işin varacağı nokta burasıdır.