Virginia Woolf’un ve Oğuz Atay’ın eserlerinde alışkın olduğumuz büyüyü bu kez Zafer Diper ‘Eski ve Yeni Tüfekler’ adlı oyunla tiyatro sahnesine taşıyor

Eski tüfekten ters köşe

ÇİSİL HAZAL TENİM

Zafer Diper, ‘Eski ve Yeni Tüfekler’ oyunuyla tiyatro sahnelerinde görmeye alışkın olmadığımız yeni bir tablo sunuyor. Aslında edebiyatta Virginia Woolf’un ve Oğuz Atay’ın eserlerinde sıklıkla karşılaştığımız bir yöntemi Diper, bu kez sahnelere taşıyor. Bilinç akışı tekniğini kullanmaları dışında Woolf’u ve Atay’ı birbirine bağlayan en önemli özellik, eserlerinin türler arası hatta belki de ‘türler üstü’ oluşu. İki büyük yazar da eserlerinin temelini roman üstüne inşa etmiş olsalar da, okuyucu romanda ilerledikçe farklı edebiyat türlerinin tadını hissetmeye başlar. Sayfalar değiştikçe şiir, tiyatro, öykü gibi farklı türlerin dokusuyla karşılaşır. Bu kez Diper, Woolf ve Atay geleneğini konferans, şiir ve belgeseli kaleme aldığı tiyatro metniyle harmanlayarak izleyicilere sunuyor. Edebiyatta alışkın olduğumuz bu büyüyü 'Eski ve Yeni Tüfekler' oyunuyla sahnelere taşıyor.

Oyun, türler arası geçişkenliğinin yanı sıra konusuyla da hayli ilgi çekici. Konferans hazırlığı içindeki bir öğrencinin (Memetcan Diper) eski tüfeklerden Mihri Belli’yi araştırmaya karar vermesiyle başlayan oyun zaman içerisinde Amerika’daki siyahi eylemlerden Malcolm X’lere, 2. Dünya Savaşından Soğuk Savaş’a ve 68 Kuşağı’ndan Gezi sürecine kadar tarihsel geçişleri taşıyor.
Seyirciyi ters köşeden yakalayan Diper, alışılmış kreşendoların aksine yumuşak bir geçişle oyunun finalini izleyicinin hayal gücüne bırakıyor ve oyunu bitiren ‘görevlinin’ gerçek kimliğini örtbas ediyor.