Eski ve harika  bir okyanus

ECE KUTLUGÜN ARSLAN

Bir fotoğraf. İçinde bir kadın ve bir adam… Olabildiğine neşeliler. Gözleri, gözkapaklarının ardından bir çizgi gibi oluncaya kadar gülümsüyorlar. Çok mutlular. Aralarında, dışarıdan bakan kimsenin anlayamayacağı derin bir okyanus var sanki.

Orada her şey harika olsa da yıllar sonra bu fotoğraftaki yabancı olduğu geçmişe hüzünle bakan gözler var şimdi. Bu hafif yaşlı ve sorgulayan gözler, kitabımızın kahramanı küçük Olive’e ait. O gülen kadın, ancak buğulanmış anılarla hatırlayabileceği kadar küçükken kaybettiği annesi… Işıltılı gözlerle kadraja bakansa, eşinin gidişinden bu yana keder çıkmazına hapsolmuş babası…

Olive’e göre, babasının yaşadığı bu derin hüznün sorumlusu, başında küçük siyah şapkasıyla onu her adımda, her duyguda takip eden devasa bir fil. Küçük kızın gözünden bakınca bu filin arkasını dönüp, usulca hayatlarından uzaklaşmasını dilememek neredeyse imkânsız. Neden mi? Çünkü bu sizin bildiğiniz yaprak yiyip çamur banyosu yapan, sıradan, sevimli fillerden değil. Cana yakın bir hayvancığın aksine, babası için her şeyi daha da zorlaştırıyor, o hüzünlendikçe daha da büyüyor ve onu kızıyla olan sevgi bağından alıkoyuyor. Olive ne yapıp edip bu filden kurtulmak zorunda. Ancak babası, mutluluğa karşı tüm kapılarını kapatmışken nasıl yapacak bunu?

Yası, insanın peşini bırakmayan bir hayvan olarak hayal etmek, bu kitaptan önce çok kez edebiyata konu olmuştur şüphesiz. Edgar Allan Poe’nun Kuzgun adlı şiirindeki anlatıcı, kaybettiği aşkı Leanore’un acısının, evine davetsizce giren yırtıcı kuşta vücut bulduğunu düşünür. Issız odasında kitaplarının hapsindeyken gerçek ve hayali birbirine karıştıran bu adam, kuzguna “Rüzgârlara dön yeniden, ölüm kıyısına uzan!/Hatıra bırakma sakın, bir tüyün bile kalmasın!/ …Yüreğimden çek gaganı, çıkar artık, git kapımdan!” diye bağırsa da kuzgunun tek sözü şu olur “Hiçbir zaman”.

Olive, yasıyla adeta kuzgunun pençelerinde kısılıp kalmış bu adam gibi bırakamaz babasını. Yılmadan her gün bir yenisini denediği iletişim kurma planları bulur filden kurtulmak için. Evde, okulda başka bir şey düşünemez olmuştur. Kıvırcık saçlı kafası, her zaman hayvanlar âlemiyle ilgili bir kitaba gömülü olan Arthur, Olive’in karışmış aklını dost canlısı fikirleriyle biraz olsun dağıtmayı başaran nadir kişilerden biridir.

Sıradan bir okul gününde öğretmenleri Bayan March’ın, her öğrenciden aileleri için kıymetli ve zamana karşı manevi değerini yitirmemiş küçük ve değerli bir eşya getirmesini istemesiyle, Olive’in babasını kurtarma ihtiyacı daha da güçleniyor. Bayan March’ın zincirinin paslanmasına, boyalarının da pul pul dökülmesine rağmen, güzelliğini kaybetmemiş bisikletini görünce, minik kahramanımızın aklına annesinden kalan kendi bisikleti geliyor hemen. Onu okula getirebilmesinin önündeki tek engelse, güzel anıların öncüsü olmuş bu bisikleti babasının bir türlü tamir etmemesi. Durum ne kadar zor görünse de, Arthur’un şu sözleri Olive’i kendi eski ve harika şeyi uğruna çabalamak için cesaretlendirir “Baban bisikletini asla tamir etmeyecek sen babanı tamir etmedikçe.”

Arkadaşları, büyükbabası ve zor anlarında ortaya çıkan köpeği Freddie, her ne kadar Olive’in yanında olsa da, babasıyla arasına giren bu filden kurtulmadan tam anlamıyla mutlu olamaz Olive. Bu yüzden inancını yitirmemekte kararlıdır.

Yel değirmenlerine değil de kocaman bir file karşı olan kocaman kalpli bir çocuk sayesinde, kendini gizleyen mutluluğun, kimi zaman jakaranda ağacına asılmış kâğıttan uçaklarla, kimi zaman da beraber yenilen sıcacık bir kahvaltıyla yeniden ortaya çıkabileceğine şahit oluyoruz. Çünkü mutsuzluk, ister bir fil, ister bir kaplumbağa, ister bir köpek biçiminde olsun, dostluk gibi, aile gibi eski ve harika şeylerin yardımıyla, arkasını dönüp uzaklaşabiliyor bu kitapta.

Aynı zamanda ilkokul öğretmeni olan yazar Peter Carnavas’ın, üzüntünün alegorisini bir fil ve bir çocukla kurguladığı Fil; sanatsal, eğlenceli daha da önemlisi insanı içine çeken sımsıcak diliyle okurlarını sırlarla dolu bir okyanusa davet ediyor. Kalbinde anne özlemi taşırken, babasıyla yeni bir başlangıcın peşindeki Olive ile ölçeceğiz suyun derinliklerini. Tüm okyanusu keşfetmek başta zor olsa da, önce küçük bir fincan dolusu suyla işe başlayabiliriz belki.a