Eskişehir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevini de yürüten Ali Eyidoğan’ın yönetmenliğini üstlendiği ve Zülfü Livaneli şarkılarından uyarlanan müzikal oyun ‘Böyledir Bizim Sevdamız’ 5 Ekim’de prömiyerini yaptı.

Eskişehirlilerin tiyatro ilgisi baş tacı edilmeli

ÖYKÜ ÖZFIRAT

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ve Senfoni Orkestrası tarafından gerçekleştirilen müzikal seyirlik oyun “Böyledir Bizim Sevdamız” geçen gün prömiyerini Atatürk Kültür Sanat ve Kongre Merkezi'nde yaptı. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in de katıldığı oyun büyük alkış aldı.

Oyun, Zülfü Livaneli şarkıları eşliğinde izleyenlere Türkiye siyasi tarihinde yolculuk yapma ve hafızalarını tazeleme imkânı veriyor. Seyircinin ilgi ve beğenisini oldukça çeken oyunun yönetmeni ise aynı zamanda Eskişehir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği görevini de yürüten Ali Eyidoğan. Orkestra şefi Aytuğ Ülgen, Kareograf Deniz Alp ve tüm ekibin emeği ve yoğun çalışmaları sonucu çıkarılan oyun, sezon boyunca her ay Eskişehir’de sanatseverler ile buluşacak. Türkiye’nin siyasal ve kültürel yolculuğuna Zülfü Livaneli üzerinden tanıklık etmek isteyenler için oyun kaçırılmaması gereken bir eser. Türkiye’nin diğer bölgelerinde de seyirciyle buluşması önemli olan oyunun fikir ve gelişim süreci üzerine yönetmeni Ali Eyidoğan ile konuştuk.

SEVDAMIZDAN UMUDUMUZU KESMEMEK ADINA

Kurum tiyatrolarının literatürden birçok klasik, modern, yerli, yabancı olsun birçok oyunu oynamasının dışında kendi projelerini de yaratmasının önemine inandığını belirten Ali Eyidoğan, “Bundan 5 yıl önce, Türkiye’nin yakın tarihini panoramik olarak sosyolojik, siyasal hatta felsefi açıdan bize aktarabilecek müzikli bir oyunun ancak Zülfü Livaneli gibi bir sanatçının şarkıları, eserleri, besteleriyle yapılabileceğini hissettim” ifadelerini kullandı.

“Aslında burada da niyetimiz Türkiye’nin yakın tarihine bir bakış sergilerken bunun öznesinin bu ülkede haksız yere tutuklananlardan tutun haksız yere sürgün edilenlerden, ötekileştirilenlerden mecburi olarak sağ cenaha ya da sol cenaha çekilen insanların kendilerini ifade etmekte sıkıntıları ve sistem tarafından hep kötü insan olarak gösterilmelerinin bu ülkede hep bir kanayan yara olduğunu bildiğimden bunun altının çizilmesi gerektiğini düşünüyordum” diyen Eyidoğan, “Kırılsa da kanadımız/ Asiye çıksa da adımız/ Duyan duysun bilen bilsin/ Böyledir bizim sevdamız” mottosuyla insanlara ulaşmak ve yurdumuzdan, sevdamızdan umudumuzu kesmemek adına bir proje gerçekleştirmek istediklerini belirtti.

Sanatçıların karşı karşıya kaldıkları sansür ve otosansür meselelerinin bu derece gündemde olduğu bu dönemde gerçekleştirdikleri projeye dair Eyidoğan, “60’lardan günümüze baktığımızda Muzır Neşriyat günlerinden, sinkaflı sansürlere kadar ulaşan bir sürü süreçten geçtikten sonra 21.yüzyılda hâlâ baskının sansürün, tahakkümün sanatın, aydınların, akademisyenlerin üzerinde sürüyor olmasının muhteşem büyüklükte bir sancısını yaşıyoruz toplumsal olarak” dedi. Eyidoğan, projeyi sanatsal hayatında kendine bir vazife bilmekle beraber, kendi sanatsal direnişinin bir sembolü olarak gördüğünü ve bu işin altına imza atmaktan çok ama çok büyük bir gurur duyduğunun da altını çizdi.

ZÜLFÜ LİVANELİ ŞARKILARI SAHNEDE

Zülfü Livaneli ile bu süreçteki çalışmalar nasıl ilerledi sorusuna ise Ali Eyidoğan, “Projeyi ilk kurguladığım zaman kendisi ile görüşmek istediğimi ve bir projemiz olduğunu anlattığımda sağ olsun seve seve konuk etti beni. Görüştük, meseleyi anlattım. Büyük bir samimiyetle ve aynı zamanda büyük bir içtenlikle bize el uzattı. Yanımızda oldu, destek oldu” yanıtını verdi. Eyidoğan sözlerine “Zülfü Livaneli demek aslında aynı zamanda Nazım Hikmet demek, Sabahattin Ali demek, Ülkü Tamer demek, Orhan Veli demek, Paul Eluard demek, Louis Aragon demek, Bertolt Brecht demek. Zülfü Livaneli zaten bu isimlerinin hepsinin bir gölgesi bir yansıması” diyerek devam etti.

Eskişehir’de tiyatroya olan ilgi üzerine yorumlarını sorduğumuzda ise “Eskişehir’in demografik yapısının incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü enteresandır Eskişehir bir öğrenci kenti olmakla birlikte ortalama olarak baktığımızda bir öğrencinin bu şehirde barınma süresi 4 ile 6 yıl arasında değişiyor. Dolayısıyla 20. yılına girmek üzere olan bir tiyatroda var olan seyircinin sürekli değişiyor olması, yani mezun oluyorlar gidiyorlar yerine yenileri geliyor, bu sirkülasyon içinde seyirci kaybetmememiz ve üzerine seyirci artırmamızın da şehrin kültürel yapısıyla, şehrin sosyolojik yapısıyla, şehirdeki diğer çevresel etkenler, mesela güvenlik meselesi olabilir, alakalı olduğunu düşünüyorum” yanıtını verdi.

Eyidoğan sözlerini şöyle sonlandırdı: “En nihayetinde tabii ki milyonu bulmayan bir Anadolu şehrindeyiz ama sadece Şehir Tiyatrolarının 5-6 tane sahnesi olması ve bunun yanında diğer yan belediye ve kurumların sahnelerini düşündüğümüzde gerçekten Eskişehir seyircisinin tiyatroya olan ilgisinin baş tacı edilmesi gereken bir şey diye düşünüyorum. Her zaman da söylediğim şeyle bu konuyu kapatabilirim ‘Seyircimiz var olsun.’”