Grup aşamasının sıkıcılığına rağmen EURO 2016 geleceğe taşınacak hikâyeler de bıraktı

Euro 2016’nın ardından

Mehmet Atilla GÜLER

Avrupa Futbol Şampiyonasını geride bıraktık. 1960’tan beri 4 yılda bir düzenlenen turnuvada Portekiz ilk şampiyonluğunu kazandı. Şampiyonanın ilk günlerine futboldan çok güvenliğe dair tartışmalar damgasını vurmuştu. Bu durumu iki gerekçeyle açıklamak mümkün; 2015’in Kasım ayında Paris’te yaşanan terör saldırılarından sonra artan güvenlik önlemleri ve çıkartılmak istenen ve güvencesizliği yaygınlaştıran “Çalışma Yasası” karşısında sendikalar tarafından ilan edilen genel grev. Aslında uluslararası futbol organizasyonlarına bir süredir protestolar damgasını vuruyor. 2014 yılında Brezilya’daki Dünya Kupası öncesinde protestolar stadyum inşaatlarındaki çalışma koşullarına yoğunlaşmıştı. Brezilya’da bu süreçte 9 işçi iş kazaları sonucu hayatını kaybettiğini hatırlatmakta fayda var!

Önceleri 8 takımla, 1996’dan sonra ise 16 takımla düzenlenen turnuvadaki takım sayısının 24’e çıkmasıyla seyir zevki ve oyun kalitesi açısından oldukça vasat bir şampiyona çıktı ortaya. 53 takımın elemelere girdiği düşünüldüğünde bir turnuvada 24 takımın var olmasının anlamsız olduğu grup aşamasında görüldü. Gruplardaki 4 üçüncünün bir sonraki tura çıkması daha önce hiçbir uluslararası turnuvada rastlanmamış bir garabet örneğiydi. Yeni statü sonucu 3 maçta 3 beraberlik alan Portekiz’in en iyi üçüncüler kontenjanından üst tura çıkıp sonra şampiyon olmasıyla iyiden iyiye tartışılır hale geldi.


Geçmişteki şampiyonalarda takımlar, bir üst tura çıkmak için 3 maçın en az 2’sinden puan almak zorundaydı. Bu durum beraberinde hücum futbolunun öne çıkmasını getirirken maçların seyir zevki de artıyordu (Burada 2004 yılındaki Yunanistan örneğini kapsam dışı tutuyoruz). Ancak 24 takımlı turnuvadaki en iyi 4 üçüncü hadisesi heyecanın yerini stratejinin almasına neden oldu ve grup maçları boyunca birbirinden sıkıcı maçlar izledik.

Grup aşamasının sıkıcılığına rağmen EURO 2016 geleceğe taşınacak hikâyeler de bıraktı. Şampiyon Portekiz’den başlayalım. Grup aşamasını kötü futboluyla ve üç beraberlikle atlatan Portekiz ikinci turda Hırvatistan’ı uzatma devrelerinin sonunda geçti. Çeyrek finalde Polonya’yı penaltıların ardından mağlup eden Portekiz turnuvada 90 dakikanın sonundaki ilk ve tek galibiyetini Galler’e karşı aldı. Finalde grubunu lider olarak bitiren, ardından sırasıyla İrlanda ve İzlanda’yı eleyip yarı finalde son Dünya Şampiyonu Almanya’yı 2-0 ile geçen ev sahibi Fransa’yla karşılaşan Portekiz, Ronaldo’nun henüz ilk yarıda sakatlanıp oyundan çıkmasına rağmen uzatmalarda Eder’in attığı golle şampiyon oldu. Final maçının en çok akılda kalan anı karşılaşmanın sonuna doğru Ronaldo’nun teknik direktör Fernando Santos’un yanında bir yardımcı gibi kenardan arkadaşlarını yönettiği dakikalardı.

Portekiz’in ardından İzlanda ve Galler için de birer paragraf açmak gerek. İzlanda bu turnuvada tarihinin ilk şampiyona deneyimini yaşadı. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan FIFA sıralamasında 22.sırada yer alan İzlanda Milli Takımının oyuncularının “piyasa değeri” ilk 25’te yer alan takımlardan Macaristan dışındakilerin hepsinin gerisinde. Sıralamada 19.olan Türkiye’nin değeri İzlanda’nın neredeyse 4 katı! Nüfus ve iklim gibi olumsuzlukları 2000’lerin ikinci yarısında yaptığı yatırımlarla lehine çeviren İzlanda, henüz “endüstrileşmiş” futbolla bütünleşmediğinden bu sporun romantik tutkunlarına umut veriyor. Grup aşamasında Avusturya ve Portekiz’i geride bırakan İzlanda ikinci turda çok daha büyük bir sürprize imza atarak İngiltere’yi turnuvanın dışına itti. Ne yazık ki İzlanda’nın peri masalı çeyrek finalde Fransa karşısında sona erdi.

1958 Dünya Kupası dışında hiçbir uluslararası turnuvada yer alamayan Galler, İzlanda ile birlikte EURO 2016’nın en önemli hikâyelerinden birini yazdı. Yıldız oyuncusu Gareth Bale’in öncülüğünde grup aşamasını İngiltere’nin önünde lider olarak tamamlayan Galler ikinci turda Kuzey İrlanda’yı mağlup etti. Bale ve arkadaşları asıl sürprizi çeyrek finalde yaptılar ve turnuvaya “altın nesil” ile gelen favorilerden Belçika’yı geçtiler. Yarı finalde ise şampiyon Portekiz’e elendiler.
Gelelim Türkiye’ye... Turnuvaya “icat edilmiş” bir statüyle en iyi 3.olarak katıldık. Her turnuvada olduğu gibi teknik direktöründen futbolcusuna çok iddialıydık. “Biz bitti demeden bitmez” sloganıyla Eyfel Kulesini her maç kırmızı-beyaza boyamayı başardık! İlk iki maçta rakip ceza sahasına giremesek de gündemimiz “turnuva sonrası hesap sorma” ve “prim vaatleri” idi. Çek Cumhuriyeti’ni mağlup ettiğimiz son maç hiçbir işe yaramadı ve turnuvadan İtalyanların deyimiyle “bidon” olarak ayrıldık!