Felsefi bir düzlemde din felsefesinin bilimden nasıl etkilendiğini tartışmak son derece akademik bir uğraştır. Ancak bilimsel gerçekler ışığında şahsi görüşlerimizi gözden geçirmek ile şahsi görüşlerimize göre bilimi şekilden şekle sokmak arasındaki kalın çizgi göz ardı edilmemelidir

Evrimsel biyologlar neden daha ateistik?

Çağrı Mert Bakırcı

Evrimsel biyolojiyi, diğer bilim sahalarına göre farklı kılan nedir? Evrimsel biyologlar, insanlar da dahil olmak üzere bütün canlıların davranışlarını, özelliklerini ve hepsinden önemlisi biyolojik kökenlerini çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bir çeşit köken araştırmacısı oldukları söylenebilir. Bir evrimsel biyolog, insanlığın kökenlerini, insan-öncesi zamanlardan itibaren, kategorik ve sistematikbir şekilde incelediği için, kaçınılmaz olarak dini inançları da hayvan davranışlarının bir parçası ve insanlarda kültürel evriminin bir ürünü olarak görecektir. Bu, onların profesyonel görüşüdür. Bu nedenle evrimsel biyologlar arasında ateizmin kısmen daha yüksek olması son derece normaldir.

Eğer Frans de Waal gibi etolog (hayvan davranış bilimcisi) ve evrimsel biyologların kitaplarını ve araştırmalarını okuyacak olursanız1, dini inançlarla özdeşleştirilen bütün ritüelistik davranışların, psiko-kütürel evrimin bir ürünü olarak açıklanabildiğini kendiniz de görebilirsiniz. Sadece insanlarda değil, yüksek bilişsel fonksiyonlara sahip, evrimsel olarak bize en yakın akraba olan türlerde de bu tip davranışların izlerine rastlamak mümkündür. İşte bu nedenle, evrimsel biyologların %72 civarı, inançlarımızı insan evriminin bir ürünü olarak görmektedir.

Bu noktada şunu anlamak çok önemli: Evrimsel biyologlar, “inat” ya da “dinsizliğe hayran olmak” gibi nedenlerle inançlara uzak değillerdir! Ya da dinî inançları bağımsız gerçekler olarak değil de, insan evriminin bir ürünü olarak görmelerinin nedeni inançlı insanlara “kıllık yapmak” değildir. Bu, onların profesyonel meslekleri dahilinde vardıkları bir sonuçtur (ki hepsinin aynı sonuca varmadığı veya en azından inançların kökenleri ile ilgilenmediği de hatırlanmalıdır). Aksini iddia etmek, bir bilim sahasını olduğu gibi karalayan; gerçeklikten uzak; bilim insanlarını, uzmanlıklarını ve emeklerini ayaklar altına alan; üzerinde sağlıklı bir şekilde düşünülmemiş bir argümandır. Mümkünse, derhal terk edilmelidir.

Elbette ki Richard Dawkins gibi ateist görüşleri olan evrimsel biyologların aşırı ön planda olması, evrim ile ateizm arasında organik bir bağ olduğunun düşünülmesine neden olmuştur. Ancak evrimsel biyoloji camiasının Richard Dawkins’den ibaret olmadığı hatırlanmalı ve anlaşılmalıdır (yukarıdaki araştırmalar da bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır). Sadece bir veya birkaç kişiden yola çıkıp, bütün bir disiplini yargılamak, mantık safsatalarından Aceleci Genelleme’ye girmektedir ve bu safsatadan kaçınmak gerekir.

Sonuç
Evrimsel biyologlar, tüm bilim insanları gibi, doğadaki olay, olgu ve süreçleri tamamen doğal ve materyal (maddeci) nedenlerle açıklamaya çalışmaktadırlar. Bu, son derece normaldir; zira bu bilim insanlarının görevi budur. Doktorunuza gittiğinizde, “Dişinin ağrımasının nedeni, iki dişinin arasına bir perinin sıkışmış olmasıdır.” demesini istemezsiniz, öyle değil mi? Doktorunuzun, ağrının sebebini tamamen doğal ve materyal nedenlerle açıklamasını ve sorunu çözmesini istersiniz.

İşte evrimsel biyologlar da, görev tanımlarına uygun olarak, insanın kökenlerini, davranışlarını ve doğasını doğal ve materyal nedenlerle izah ediyor diye onları küçümseyemez veya onlara kızamayız. Bilimsel metodoloji, yani uygulamaya söz verdikleri yöntem bunu gerektirmektedir. Evrimsel biyologlar, profesyonel mesleklerini ve onun gereksinimlerini icra etmektedirler. Gerçeği ortaya koymaktadırlar. Şahsi inançları, her birimiz gibi, profesyonel mesleklerinin ortaya koyduğu gerçeklerden doğrudan etkilenmektedir. Bu demek değildir ki Dünya çapında, birbiriyle tamamen bağımsız arka planlardan gelen on binlerce evrimsel biyolog, gerçekleri kendi inançlarına göre şekillendirmekte, “küresel bir komplonun parçası olmakta” ve yalanlar uydurmaktadır. Asla! Tam tersine, evrimsel biyologlar da, fizikçiler, matematikçiler veya coğrafyacılar gibi, araştırmalarının sonuçlarını kamuya ve bilim camiasına açık şekilde ortaya koymaktadır. Asırlara yayılan bu kolektif bilgi, insanların ve diğer tüm canlıların var oluş ve kökenlerinin, tamamen doğal yollarla açıklanabildiğini, tartışmaya yer bırakmaz bir şekilde ortaya koymaktadır.

Dahası, bilim insanlarının genelinde de ateizm oranları, teizm ve deizm oranlarından çok farklı değildir. Halk arasında teizm ve deizmin daha baskın olması, bilim insanlarının göreli olarak daha ateist kalmasına neden olmaktadır. Ancak bu, bilim insanlarının genelinin ateist olduğu iddiasını geçerli kılmamaktadır. Böyle bir şey, bilimsel araştırmalardan gelen verilerle desteklenmemektedir.

Peki bu bilgilerden yola çıkarak ne yapacağız? Halk arasındaki “kavgalara” baktığımızda, kimsenin işin bilimsel boyutuyla ilgilenmediğini, özellikle medyaya yansıyan tartışmaların çoğunun din ve bilimi karşı karşıya getiren bir eksenden yola çıkarak reyting peşinde koşan içerikler olduğunu görüyoruz. Bunu kırmak, bizlerin elinde! Şahsi inançlarımızı, adı üzerinde, “şahsen” yaşayıp; bilimsel gerçekleri, adı üzerinde “bilim” olarak görmeye başlayacak olursak, ülkece ve bütün insanlık olarak çok daha ileriye gitmemiz mümkün olacak.

Kişilerin, bilimsel gerçekler ışığında hayat felsefelerini gözden geçirmeleri son derece anlaşılır. Ancak bilim insanlarının veya genel olarak bireylerin dinî inançlarına ve bunların söz konusu bilim dallarından nasıl etkileneceğine gereğinden fazla saplanıp kaldığımızda, nihayetinde asıl önemli olan bilimsel gerçekler konusunda geriye düşüyoruz. Böyle bir atmosferde kalındığında, bilim rahat gelişemiyor, halk geriliyor ve dinler ile bilim arasında bir husumet olduğu fikri doğuyor.

Felsefi bir düzlemde din felsefesinin bilimden nasıl etkilendiğini tartışmak son derece akademik bir uğraştır. Elbette, mutlaka yapılmalıdır. Ancak bilimsel gerçekler ışığında şahsi görüşlerimizi gözden geçirmek ile şahsi görüşlerimize göre bilimi şekilden şekle sokmak arasındaki kalın çizgi göz ardı edilmemelidir. Gerçeklerin, bizlerin inançlarından bağımsız olduğu unutulmamalıdır. Gerçeklere yüz çevirdiğimizde, gerçekler gerçek olmayı bırakmamaktadır. Bunları anladığımızda, evrim gibi bir doğa yasasını “dini inançlara saldırı” gibi bayağı ve lakayıt bir pencereden görmek yerine, onun modern bilim içindeki yerini, önemini ve insanlığın geleceğini nasıl şekillendirdiğini anlamaya başlayabiliriz.

Bu yazı dizisinde verdiğimiz istatistikler, belki de bu yersiz ve çoğu zaman sonu olmayan, dürüst olmak gerekirse taraflara da pek bir şey katmayan tartışmaların hararetini alıp, sonuçta kişiler hangi inançtan ve arka plandan olursa olsun bilime ve bilimsel gerçeklere öncelik verdiklerinde ilerleme kaydedilebildiğini görmemizi sağlarsa, ülkemizde de modern zamanlarda gerçekten fark yaratacak tartışmalara giriş yapabiliriz diye ümit ediyoruz. Çünkü bizler evrimin kutsal kitaplardaki yerini tartışırken, NASA daha iyi antenler ve Mars araçları geliştirmek için; Dünya’nın dört bir yanındaki mühendisler daha başarılı mühendislik ürünleri ve robotlar yaratmak için; Frances Arnold, George Smith, Greg Winter gibi Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülmüş kimya mühendisleri ve moleküler biyologlar daha hızlı enzimler ve daha güçlü ilaçlar yaratmak için; ziraat mühendisleri daha verimli ürünler yaratmak için her an evrimi kullanmaya devam ediyorlar.

Bize de tercih yapmak kalıyor: Bunlara odaklanıp çağı yakalayacak mıyız? Boş kavgalarla birbirimizi yemeye devam mı edeceğiz?

1 Örneğin şu kitap okunabilir: https://www.kitapyurdu.com/kitap/bonobo-ve-ateist-ampprimatlar-arasinda-insani-aramak/315428.html