Son dönemde gerek muhtarlara gerekse ABD ziyareti öncesi Trump’a hitaben yapılan konuşmalarda geçen “bir gece ansızın gelebiliriz!” neyin parolası? Türkiye, Suriye ve/veya Irak’a doğrudan ve geçici ya da kalıcı işgal mahiyetinde bir askeri harekat yapabilir mi?

“Ey Amerika” (virgül) “Bir Gece Ansızın Gelebiliriz” (nokta)

Doç. Dr. HAKAN GÜNEŞ

Trump-Erdoğan zirvesinden sürpriz çıkmayacağı anlaşıldı. Erdoğan, Trump’la görüşmesinin olumlu seyretmemesi durumunda “Ey Amerika” seslenişine bir virgülle ”bir gece ansızın gelebiliriz” ifadesini adeta askeri bir dış operasyon parolası olarak ekleyip cümleye nokta koyacağını ifade ediyor. Peki iç ve dış dinamikler açısından bu nokta konabilecek durum da mı?

Trump-Erdoğan görüşmesi öncesi Waşington ile Ankara arasında karşılıklı adım ve açıklamalar gerginliğin düzeyini yansıtıyor. Erdoğan, Trump ile yapacağı görüşmenin bir virgül mesafesinde değil, nokta mesafesinde olacağını belirterek PYD konusundaki anlaşmazlığın Ankara açısından tam bir kırmızı çizgi olduğunu ortaya koyuyor. Öte yandan Trump, Türkiye-Haseke/Rojava sınırına Amerikan devriyeleri yerleştirerek ve Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) ağır silah sevkiyatını başlatarak bu kırmızı çizgileri pek de ciddiye almadığını apaçık ortaya koyuyor. Buna rağmen Ankara noktalı virgüllü bir görüşmeden ne murad ediyor olabilir?

Waşington’dan bu gün dek tek bir olumlu sinyal almamış olmasına rağmen Erdoğan’ın ABD ile PYD konusunda son bir müzakere içerisine girecek olmasının iki nedeni var: Öncelikle Ankara Trump’ın hala ipleri tam anlamıyla ele alamadığı, şu ana kadar yaşanan gelişmelerin Obama döneminde atanmış bürokrasi ve komutanın icraatları olduğu inancından hareketle, bizzat başkan Trump’la yapılacak görüşmenin farklı mesajlar ve sonuçlar çıkarabileceği inancını koruyor. Bu kanaatin oluşmasında ABD’de Türkiye için lobi çalışmaları yürüten ve aldıkları çok ciddi rakamlara karşın hiçbir somut ilerleme kaydedemeyen ama ücretlerini almaya devam eden kişi ve şirketlerin etkili olduğu anlaşılıyor. Bu kişi ve kuruluşların Ankara’yı nasıl yanılttıkları başlı başına ayrı bir yazı konusudur. Ancak muhtemeldir ki Ankara’nın yanıltılmasının bizzat Ankara’nın bu yanılgıdan bile belli bir sonuç elde edeceğini düşünmesinin payı olmalı. ABD ile ortaya konan kırmızı çizginin çiğnenmesine rağmen iplerin kopmamasının ikinci nedeni bu gergin ilişkinin iç politikada son derece kullanılışlı olan “son Türk devletinin bekasına kasteden dış kaynaklı tehdit” temasını derinleştirerek sürdürülmesine olanak sağlamasıdır.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ dosyasında gram ilerleme sağlanamamış olunması, “Rakka’ya ABD ile birlikte Türk ordusu olarak girip İŞİD’i sonlandırabiliriz” teklifine rağmen PYD/SDG seçeneğinin desteklenmesi, Sincar’a yönelik hava operasyonu sonrasında ABD’li komutanların PYD heyeti ile fotoğraf verip ardından Türkiye ile tüm Haseke ve Rojava sınırına ABD askeri devriye ve gözetim birimlerinin konuşlandırılması ve son olarak Trump-Erdoğan zirvesi öncesinde PYD/SDG’ye ciddi bir ağır silah paketinin sevk edilmiş olması alt alta yazıldığında Trump’ın Erdoğan’ı memnun edecek sözler vermesi gerçekten imkansız görünüyor. Peki ama Trump’ın görüşme sonrası kurması kuvvetle muhtemel “PKK bizim için terör örgüdür ama Suriye’de SDG’ye olan desteğimiz sürecektir” cümlesinin sonuna virgül mü yoksa nokta işareti mi konacaktır. Yazım kılavuzuna bakacak olursak bu cümlenin sonunda bir nokta işareti olmalı.

Trump ile nokta Suriye’de yeni parantezler mi demektir?

Trump ile yapılacak görüşmeden mucize bekleyen yazarlar bile artık iyimserliklerini koruyor değiller. Hatırlanacağı üzere yeni başkanın karakter bakımından Erdoğan’a çok yakın olduğu ve ikilinin yüz yüze görüşmesinin ilişkilerde yeni bir dönemi başlatacağı inancı bu yazar gurubunun en sık tekrarladıkları argüman idi. Şimdi bu iyimserlik de geride bırakılmış durumda.

Öte yandan ABD’nin mevcut siyasetini sürdürmesi halinde Türkiye’nin ne yapacağı asıl merak konusudur. Erdoğan yönetimi en az 4 yıldır belirli bir tonda ve son bir yılda ise ciddi ve sık aralıklarla “İncirlik üssünü kullandırma anlaşmasının feshedilebileceği”, yahut daha ileri gidilerek Şangay İşbirliği Örgütü’ne tam üye olarak eksen değiştirileceği mesajlarını vermekte idi. Şimdi nokta konulacağına göre tam da bu adımları atması beklenebilir. Ancak bu da o kadar kolay görünmüyor. Denklemin Rusya tarafı da hiç ama hiç ümitvar görünmüyor: Rusya’nın El Bab’ı takiben Menbiç’e yönelen TSK/ÖSO koalisyonun yolunu kestiğini, Afrin’de PYD ile irtibat ofisini kurduğunu ve Afrin-Türkiye sınırı boyunca devriyeler oluşturduğunu gözönünde bulundurmak gerekir. Rusya elbette Batı ile mesafesini açması için Ankara’ya çeşitli destekler vermektedir ve vermeye de devam edecektir ancak Moskova’nın Suriye denkleminde ana parametre Şam’dır. Keza bölgede Tahran ve Bağdat’la olan ilişkisi Ankara ile olan ilişkisinden daha az önemli değildir. Özetle iktisadi ve siyasi olarak Türkiye’ye kucak açmış bir sığınma limanı yoktur. O vakit Waşington ile ile köprülerin kolayca atılacağını düşünmek için daha az neden mevcut olmaktadır.

Yine de son dönemde gerek muhtarlara gerekse ABD ziyareti öncesi Trump’a hitaben yapılan konuşmalarda geçen “bir gece ansızın gelebiliriz!” neyin parolası? Türkiye, Suriye ve/veya Irak’a doğrudan ve geçici ya da kalıcı işgal mahiyetinde bir askeri harekat yapabilir mi?

ey-amerika-virgul-bir-gece-ansizin-gelebiliriz-nokta-286359-1.

Sincar-Karaçok hattına harekât!

Cumhurbaşkanı bir gece ansızın gelebiliriz cümlesini kurduktan sonra bunun “kuru bir tehdit” olmadığını anlatmak için Fırat Kalkanı operasyonunu örnek gösterdiğine göre akıllardan geçenin bu kez başka bir sahada benzer bir operasyonun gündeme gelebileceğidir. Bu noktada akla gelen ilk kuvvetli seçenek geçtiğimiz ay ilk provası yapılan Irak’ın Sincar ve Suriye’nin Karaçok bölgelerini kapsayan sahaya yönelik bir operasyon oluyor. Bu tür operasyonların denenmesi ve başarısı iç ve dış faktörler olmak üzere iki temel etmene bağlıdır. Söz konusu operasyon yeterince ciddiye alınmış olmalı ki ABD bölgedeki varlığını arttırıp devriyeler konuşlandırmış durumda. Keza Rusya’da bu konuda oldukça sert bir deklarasyon yayınlamış durumda. Irak ve Suriye merkezi hükümetlerine Tahran’ı da eklediğinizde bu tür bir operasyonun Barzani dışında herhangi bir destekleyeni yok gibi. Üstelik bağımsızlık referandumunu gündeminin ilk sırasına yerleştiren Barzani’nin de desteğinin garanti olmadığını eklemeliyiz.

Öte yandan iç dinamikler açısından durum tam tersini işaret ediyor. PYD/SDG ve PKK’ya yönelik bir operasyon Hayır Bloku içinde yer alan HDP ve sosyalistler dışında, bloğun diğer unsurlarından CHP’nin yönetimi, Akşener-Oğan kanadı ve Saadet Partisi açısından sorun teşkil etmediği gibi “beka sorunu” olarak değerlendirilen bir yaklaşımla desteklenmektedir.

Yani Trump’a Washington’da değilse bile Ankara’dan “Ey Amerika!” diye seslenmenin iç siyasette son derece kullanışlı bir yanı mevcut. Özetle Ankara ülke içi dengelerden de aldığı güç ve bu dengelerin siyasetlerinin sağladığı kullanışlı yapı nedeniyle önümüzdeki dönem bir Dicle Kalkanı operasyonunu gündeminde canlı tutacaktır. Dış dinamiklerin olanak vermediği bu türden bir harekat fırsatın oluştuğu ilk anda denenecektir. Bu noktayı koyma denemesi olacaktır. Virgül ise harekatın denenmesi olasılığıdır. Bu olasılık üzerinden yapılacak siyaset her şeyden önce Hayır Blokunu çözmeyi hedefleyecektir ki bu da iç siyasette yeni bir virgül anlamını taşır. İç siyasette başarı, dışarda başarısızlık getiren “dış siyaset” örneklerinin kısa vadedeki parlaklığına karşın orta ve uzun vadede güç, ciddiyet, inandırıcılık ve politik manevra kabiliyeti kaybı olarak geri döneceği de bilinen eski bir denklemdir.