Faşist Alman diktatörü Adolf Hitler kontrolündeki ordular bugünden tam 70 yıl önce, yani 1939 yılının 1 Eylül günü Polonya’yı...

Bir eylül günü Cihangir’de karşılaştığım,
 sonrasında izini kaybettiğim arkadaşım,

Faşist Alman diktatörü Adolf Hitler kontrolündeki ordular bugünden tam 70 yıl önce, yani 1939 yılının 1 Eylül günü Polonya’yı işgal etmişlerdi. Bu işgal ile İkinci Dünya Savaşı başlamış ve tam altı yıl sürmüştü. Sonucunda 100 milyona yakın insanın yaşamını sona erdiren savaş sona ermişti. Nagasaki ve Hiroşima’ya üç gün ara ile atılan iki atom bombasının etkileri ise onlarca yıl sürmeye devam etti. Milyonlarca insanın öldüğü bu savaşın başlangıç tarihi de ‘Dünya Barış Günü’ olarak paketlenip bizlere sunuldu. Şimdi afiyetle bu güzel günümüz kutlu olsun…
Eylül başlangıcı itibariyle ‘barış’ ayı gibi. Aslında bana hatırlattıkları çok fazla… Doğan Tılıç’ın geçtiğimiz günlerdeki bir yazısına attığı başlık gibi, ben de ‘dağınık cümleler’ kursam mı diye düşünüyorum…
Eylül ayı, aşkların olgunlaşma ayıdır benim için. Bahar kıpır kıpır eder içini insanın. İlk kezmiş gibi değişik şeyler hissedersin tuttuğun kadının elinden. Defalarca dinlediğin müzik eylülde dinlediğinde, yanında sevgilin de varsa daha bir farklı gelir kulağına. Sinema ve tiyatrolar sezon kapattığından, yollara vurursun kendini. Yollar tanımak için en büyük nedendir. Eylül ise uzun yolculukların belki de son ayıdır. Dedim ya dağınık cümleler kuracağım diye, çok mu dağınık oldu ne? Uzun yolculukların belki de son ayı demişken, hafta sonu gideceğim Bağbozumu’ndan da bir damla bahsetmeden geçemeyeceğim. Bozcaada’da 4–5 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek Bağbozumu bu yıl da neş’e içinde geçeceğe benzer. Rüzgâr yıldız karayel, yelkenler fora, umut dolu içimiz, yollarda olmak yine güzel!..
Eylül ayı, yazın son ayı olduğu için de pek bir çekici duruyor. Yağmurun, dolayısıyla toprak kokusunun habercisidir kendisi. Olcay’ın demesine göre az kalmış kestanelerin olmasına, Belgrad Ormanları’nın kızıl yapraklarla örtünmesi ise an meselesidir eylülde. Bisiklete atlayıp da ardımda yel Bahçeköy’e kadar gitmek var hani ya…
Eylül ayı, Heybeli ile Burgaz arasında bir yerde denizle bütünleşmektir biraz da. Olmadı lombozu tozlu kamarada birkaç saat kestirmek, açıktan geçecek birkaç yunusu görebilme ihtimaliyle de istim üstünde uyumaktır. Diyelim ki yetmedi, balık çıkmayacağını bile bile itina ile çapariye yem takıp oltayı sallandırmaktır nispeten mavi sulara…
Eylül ayı, ağustosun bitişinden bellidir. Güler Zere için çıkmayan Adli Tıp Raporu’nun inatla çıkacağını istemektir. Kokuşmuş bir yapıdan bir kez olsun çiçek kokan bir karar çıkmasını istemektir. Güler Zere’nin yaşama hakkını istemektir eylül.
Eylül dağınık cümlelerin nedenidir. Yanımda huzur veren kadınıma duyduğum aşka emin olduğumu gördüğüm aydır. Yağmurların, kızıl yaprakların, hazan mevsimine ilk adımın habercisidir. Güler’in, güler yüzünü parmaklıklar ardında değil sokaklarda görmek istediğimiz aydır… Eylül umuttur…