“Lenin'in, "devrim koşulları tamamlanmıştır, Rusya'da işçi sınıfı devrim aşamasına gelmiştir" türünden saptamaları...

ALİ ŞİMŞEK

“Lenin'in, "devrim koşulları tamamlanmıştır, Rusya'da işçi sınıfı devrim aşamasına gelmiştir" türünden saptamaları uydurmadır. Ekim Devrimi’ni de bir askeri darbedir ve bu işlere kafa yoran ama bir tek gün dahi devlet yönetmemiş olan çekirdek elit grubun kendi inandığı siyasal düzeni kurmak mücadelesidir.”

Yukarıdaki cümleler çakma Fuko olarak ünlendirdiğimiz, son yazılarıyla AKP’nin ve Çalık Grubu’nun kentsel soylulaştırma operasyonlarına destek veren Hasan Bülent Kahraman (HBK)’nın  pazartesi günkü yazısından. Apışıp kalmıyoruz. Çünkü alıştık son aylarda sosyalizmin hiçbir kıyısıyla ilgisi olmayan kalemlerin harıl harıl solu şiddet, darbecilik ve cinayet üzerinden iitbarsızlaşma sürecini düşününce. Sonunda koskoca Ekim Devrimi’de sadece askeri bir darbe olup çıktı. AKP ve sol liberal tarih okuması arasındaki ittifak (Taraf’tan ayrılan Ayşe Hür’ün katkısı çoktur) öyle bir makas oluşturdu ki, bir tarafta jakoben, toplum mühendisi ordu var, diğer tarafta ise demokratik, özgürlükçü aktörler. İşte HBK aynı makası bu kez öyle bir açıyor ki, Lenin’de bir diktatör olup çıkıyor. Devrilen Romanovlar ve Çar taifesi ise halkın meşruu temsilcisi ya da mazlum Menderes oluyor… İşte siz anladınız o söylemese de. Siyaset bilimi yalamış bir profesör, devrim ve darbe arasındaki normatif ayrımı bile havaya uçuruyor. Ha bir de “tek gün dahi devlet yönetmemiş olan çekirdek elit grub” cümlesi var ki, asıl seçkinciliğin daniskası bu cümlede gizli… Anlayacağınız karşımızda devlet işlerinden hiç çakmayan “hayalci” ve asker kadrolar var… Biraz Rusya tarihi okuyanlar bilir devlet bürokrasisinin durumunu… Hadi olmadı Gogol’ün öykülerindeki bilmem kaçıncı sınıf Çar bürokratlarının durumunu. HBK biraz daha ileri gitse Lenin sadece filozof olarak önemlidir diyecekmiş ama utanmış olmalı. Sol liberal retoriğin en büyük kozu sadece normatif (sadece tanımıyla) yani sınıfsal ve tarihsel bağlamı dışında oluşturulmuş asker, darbe gibi kavramları her yere sokuşturuvermeleri.

NAZİK DAVET
Alın size onların istediği bir siyasi durum manzarası: Lenin ve yoldaşları Çar’ın yanına gidiyorlar, şık bir reveranstan sonra, nazikçe bütün ülkeyi kamulaştırıp Sovyetlere çevireceklerini söylüyorlar… Çar sakallarını biraz sıvayıp yanındaki mahiyetine danışarak cevap veriyor: Evet haklısınız bu demokratik bir talep; referanduma gidelim… Ayrıca geçmişte sizlere karşı işlediğimiz suçlar ve kıyım için özür dileriz ve Duma bir soruşturma komisyonuyla konuyu araştıracaktır. Silaha ne lüzum var canım değil mi? Aslında HBK gibi kalemlerin sofistike yazılarından çıkan sonuç ancak böyle bir şey olur… Silahı, kanı yani bütün olumsuzlukları solun tarafından olumsuzlamak; iktidarın yaptığı şiddeti gizlemekten öteye gitmiyor. Yani sosyalistler şiddet manyağı; filmlerdeki Niyaaaaaaaaaaaah! diye sebepsiz ya da sadistik haz için silaha sarılan gudubetler… Ne lüzum var silaha ki, nazikçe istesek fabrikaları, sarayları, holdingleri halka,  deniz kenarındaki yalıları çalışanlara misafirhane yapılması için verirler zaten. Ha burada da kalmıyor HBK, Kemalist devrim örgütlenme olarak Leninist çekirdeği ve bürokrasiyi kendine model almasaymış bugünkü otoriter konumuna gelmezmiş. Oldu mu size bir taşla iki kuş vurmak. Ah HBK ah! Çok eğlendiriyorsun bizi, ne diyelim sana aşk olsun…