Salgının önünü almanın ancak toplumsal önlemlerle mümkün olacağını, derhal, zorunlu olmayan tüm iş kollarında ücretli izin ilan etmenin hayat kurtarıcı olduğunu defalarca vurgulamamıza rağmen tek adam rejiminin ekonomik kaygıları insan sağlığına duyulan saygının hep üzerinde tutuldu

Fahrettin Koca hakkında: Bir salgın süreci nasıl yönetilemez

SOL PARTİLİ SAĞLIK ÇALIŞANLARI

07 Mayıs 2020 tarihinde Sevgili Nazım Alpman tarafından kaleme alınmış olan ve Sağlık Bakanı’nın diğer bürokratlardan farkına vurgu yapan, kimi olumlu özelliklere sahip olduğu iddiasındaki yazısı üzerine itirazımızı dile getirme sorumluluğunu hissettik.

Sağlık Bakanlığı’nın salgın yönetimi konusundaki başarısızlıklarından ve Sağlık Bakanı’nın STK değil özel hastane yöneticisi olduğundan bahsetmeye başlamadan önce “gazetecileri azarlamadığı, küfür-hakaret etmediği, itham etmediği vb.” gerekçelerle yazarın sempatisini kazanmış olmasının AKP’yle geçen 18 yılın bizi ne hale getirdiğinin ironik bir örneği olduğunu belirtmek isteriz.

Yazarın beyanları elbette kendisini bağlar ve bu bağlamda niyetimiz basın özgürlüğü tartışmasına girmek değildir. Niyetimiz sevgili yazarın da dahil olduğu “salgının sağlık alanında iyi yönetildiği” algısına dair birkaç kelam etmektir.

Mücadele örgütlerimiz olan, üyeleri olduğumuz TTB ve SES sürecin en başından beri defalarca uyarılarda bulundu, alandaki eksikleri tespit etti, giderilmesi konusunda inisiyatif aldı. Ancak “STK yöneticisi” bakan, bu örgütleri sürecin parçası yapmayı en başından beri kabul etmemekle birlikte, bu örgütleri hemen her basın toplantısında “küfür-hakaret etmeden” hedef göstermekten geri durmadı.

Süreç en başından beri şeffaf yönetilmedi. Test sayısı yetersizdi, hasta sayıları, ölüm oranları eksik paylaşıldı, koruyucu malzeme eksiğinden bahsetmek suç ilan edildi. Covid-19’a yakalanan sağlık emekçisi sayısından bahsedilmedi. Bir dakikalık alkışla, 3 ay tavandan ödeme söylemleriyle aslında sağlık emekçilerinin değil, -aman ha olursa, bize sempati duyması muhtemel toplum kesimlerinin- gazı alınmaya çalışıldı.

Salgının önünü almanın ancak toplumsal önlemlerle mümkün olacağını, derhal, zorunlu olmayan tüm iş kollarında ücretli izin ilan etmenin hayat kurtarıcı olduğunu defalarca vurgulamamıza rağmen tek adam rejiminin ekonomik kaygıları insan sağlığına duyulan saygının hep üzerinde tutuldu. Bilim Kurulu’nun önerileri siyasi iktidar tarafından ısrarla kulak arkası edildi. Bilim Kurulu üyesi arkadaşlarımız bu duruma isyanlarını defalarca kamuoyuyla paylaştı.

Gelinen aşamada da yine Bilim Kurulu’nun tüm itirazlarına rağmen “yeni normal”e geçiş ilan edilmekte, AVM’lerin açılış tarihi duyurulmaktadır. Turizm bölgelerine tek bir günde yapılan araç girişi korkunç boyutlardadır.

Sağlık Bakanı asla masum değildir. Kendisi iktidarın bir kuklası olmasının yanı sıra iktidarın politikalarının gönüllü uygulayıcısıdır da. Zira önerileri iktidar tarafından reddediliyorsa, salgınla mücadeleye tek adam rejimi ket vuruyorsa bakanın görevi çıkıp bu gerçekleri kamuoyuyla paylaşmak ve görevinden istifa etmektir.

Pandemi süreci başarıyla yönetilmemiştir. TTB’nin ve SES’in bugüne değin pandemi süreci ile ilgili söyledikleri başta BirGün olmak üzere tüm bağımsız yayın organlarında halen mevcuttur. Salgının ülkeye taşınmasında yurtdışından ülkeye giriş yapan vatandaşlarla ilgili alınmayan karantina önlemlerinin rolü ortadadır. Liglerin geç ertelenmesi, seyircisiz oynatılan derbi maçlarında insanların kahvehanelere mahkûm edilmesi, ibadethanelerin geç kapatılması, okulların en az bir hafta geç kapatılması, test kitlerine erişimin önündeki engeller, sağlıkçıların korunmasında gösterilen basiretsizlik nedeniyle 8 binden fazla sağlık emekçisinin virüs kapması, 31 sağlık emekçisinin hayatını kaybetmesi sürecin en yalın özetidir.

Pandeminin ikinci ayı bitmek üzere iken halka maske dağıtımının nasıl yapılacağı konusunda hâlâ bir standart yakalanamaması, halkına dağıtmadığı maskeleri diğer ülkelere göndererek şov yapan –üstelik o ülkeler tarafından standartlara uygun olmadığı için geri gönderilen- bir ülkenin bakanının salgın yönetimindeki “başarısı”nın en somut göstergesidir.

Bakan “eski zamanlardan kalma devlet adamlığı terbiyesiyle” dikkat çekeceğine Dünya Sağlık Örgütü’nün “Test negatif Covid19 hastası (U07.2)” ICD kodunu ölüm raporlarına yazmayı engellemeyerek ve bu konuda gerekirse Cumhurbaşkanı’nı karşısına alarak dikkat çekseydi ve Dr. Erdinç Şahin gibi bu hastalıktan öldüğü klinik ve epidemiyolojik olarak kesin olan arkadaşlarımızın meslek hastalığı tanısı konulması engellenmeseydi, biz sağlık çalışanlarının takdirini belki kazanabilirdi.

Ancak bu bahsedilen ve bilimsel olduğundan şüphe duymadığımız kriterler dururken; medyatik doktor olmaması, acı gerçekleri açıklaması, başta Medipol Hastanesi olmak üzere pek çok karpuzu bir koltukta taşıması vs. gibi kriterlerin halkın gazetesinin kriterleri olmadığını biliyoruz.