İtalya’da aşırı sağcı Başbakan Meloni’nin başkanlık sistemine geçiş planı muhalefetin itirazıyla karşılaştı. Sistemin parlamentoyu zayıflatacağını vurgulayan Halkın Gücü Partisi’nden Coppola, “Meloni Erdoğan’ı örnek alıyor” dedi.

Faşist Meloni’nin rol modeli Erdoğan
Aşırı sağcı Meloni, başkanlık sistemine geçişte AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı örnek alıyor. (Fotoğraf: AA)

Yaren ÇOLAK

İtalya'da faşist diktatör Benito Mussolini’nin izinden giden aşırı sağcı Başbakan Giorgia Meloni liderliğindeki koalisyon hükümetinin başkanlık sistemine geçme planı ülke siyasetini karıştırdı. Başkanlık sistemine geçiş de dahil bir dizi anayasa reformu önerisi, önceki gün muhalefet partileriyle gün boyu yapılan görüşmelerle ele alındı.

Sisteme geçiş için çalışmalara başlayan neofaşist Başbakan ve İtalya'nın Kardeşleri Partisi lideri Meloni muhalefet liderleriyle görüşmelerden umduğunu alamadı. ‘Parlamenter modelin zedelenmemesi’ gerektiğini kaydeden muhalefet partileri “Tek adam ya da kadın istemiyoruz” diyerek Meloni’nin projesine şiddetle karşı çıktı. Muhalefetin tepkisiyle karşılaşan Meloni, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine net bir karşı duruş geldiğini ifade etti. İtalya anayasasında, faşist diktatör Benito Mussolini rejiminin bir benzerinin yaşanmasını önlemek amaçlı tasarlanmış kontrol ve denge mekanizmaları bulunuyor.

Potere al Popolo (Halkın Gücü Partisi) Uluslararası Büro üyesi Maurizio Coppola, BirGün’e konuştu.

Başkanlık sistemi tartışmalarının kaynağı nedir?

2022’nin ikinci yarısındaki seçim kampanyası sürecinde Giorgia Meloni kazandığı takdirde, başlıca projelerinden birinin Anayasa’nın başkanlık sistemine geçiş yönünde değiştirileceği olduğunu söylemişti.

Önceki gün Meloni, başa geldikten 7 ay sonra, parlamentodaki muhalefet partileriyle görüştü. Görüşmenin odak noktası, Meloni’nin aktardığı şekliyle “ekonomik zayıflık ve kurumlara itaatsizlik doğuran siyasi sistemde” reform yapılmasıydı. Yapmak istediği proje, günümüzde parlamento tarafından seçilen cumhurbaşkanının direkt olarak halk tarafından seçilmesi ve yasama kurumlarının zayıflatılarak daha merkezi bir rol alması.

Genel olarak muhalefet, “Anayasa’yı savunma” argümanıyla başkanlık sistemine karşı çıkıyor. Ancak daha kurumsal liyakata yönelik bir ihtiyaç konusunda hemfikirler. Bu bakış açısıyla bazı partiler, mevcut durumda seçimi kazanarak hükümeti oluşturan parti veya koalisyonun belirlediği başbakanın direkt seçimle belirlenmesini öneriyor.

Maurizio Coppola, Potere al Popolo Uluslararası Büro üyesi

SINIFI ZAYIFLATIYOR

İtalya kültürel ve siyasi olarak bu sistem için uygun değil mi? Ne gibi sorunlara yol açabilir?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya emeğe, sosyal hakların savunulmasına, antifaşizme ve her türlü eşitsizlikle mücadeleye dayanan bir anayasa benimsedi. Son birkaç on yılda Anayasa farklı zamanlarda değişikliğe uğradı. Bunların iki tanesinden bahsetmek istiyorum.

İlki, 2001 yılında merkez sağcı hükümet tarafından kabul edilen, merkezi hükümetle bölgesel yönetimlerin ilişkisini düzenleyen reform, bölgesel yönetimlere daha fazla finansal ve siyasi güç verdi. Coğrafi olarak oldukça eşitsizliğin olduğu İtalya’da, güneydeki daha kırsal ve fakir olan yerleri güçsüzleştirdi. Kamu hizmetleri kesildi, hastaneler ve okullar kapatıldı.

İkincisi, 2020’nin sonunda 5 Yıldız Hareketi tarafından zorla hayata geçirildi. Reformla milletvekili sayısı azaltıldı. Bu da gözle görülür şekilde alternatif ve muhalefet partilerin, yüzde 3 barajı bulunan parlamentoya girmesini daha da zorlaştırdı. Yani, aslında yıllardır İtalya’da demokrasinin içinin boşaltılmasıyla karşı karşıyayız.

Burada önemli nokta, Anayasa etrafında dönen tartışmalar her zaman iki farklı siyasi görüşün çatışması olarak sunuldu. Bir yanda otoriter taraf diğer yanda liberal taraf. Ancak gerçekler bize bu reformların “sınıf karakteri” olduğunu ve her zaman işçi sınıfı ile onun sosyal ve demokratik haklarını zayıflatmayı hedeflediğini gösteriyor.

FAŞİZME KURUMSAL KILIF

Halkın tepkisi nedir?

Kamuoyunda tartışma iki ana noktada sürüyor: Bir yanda Meloni hükümeti açık ve net bir otoriterliği, hatta neofaşist bir dönüşü “daha kurumsal etkinlik” kılıfına sokuyor. Diğer yandan muhalefet gerçekte var olan sorunlardan neredeyse hiç bahsetmeyerek kendisini Anayasa’nın ve liberal demokrasinin savunucusu olarak sunuyor.

Asıl sorulması gereken soru, neden Meloni’nin böyle bir reformu geçirmek için neden bu kadar acele etmeye başladı? Bugün kamuoyunun genel fikir birliğini ve parlamentoda çoğunluğu elinde bulunduruyor. Ancak aynı zamanda koalisyon hükümetindeki ilk çatlaklar ortaya çıkmaya başladı: Bu istikrardan fayda sağlarken otoriterliğe dönüşü sağlamak için bu reformu geçirmek istiyor mu? Yoksa işçilerin sosyal haklarına saldırırken anayasal reforma dair kamuoyu tartışmalarını bir “kitle dikkat dağıtma silahı” olarak mı kullanıyor? Yoksullara için sosyal refah yardımını ortadan kaldıran bir yasayı geçirdi, yasal asgari ücretin açıklanmasına engel oluyor ve emekli maaşlarına artış yapılması garantisini veremiyor.

Önümüzdeki dönemde başkanlık sistemine karşı protesto, gösteri ya da bilgilendirme çalışmaları olacak mı?

Bu oldukça enteresan ve cevap vermesi karışık bir soru. İtalya’da 10 yıldan fazladır grevler ve siyasi protestolar oldukça zayıf. Farklı hükümetler sosyal ve işçi haklarını ortadan kaldırdığında bile, önde gelen sendikalar ne işyerlerinde ne kamusal alanda protesto gösterileri düzenledi. Bugün ise genç kuşak çalışma ve yaşam koşullarındaki gerilemeye karşı protesto ve eylemler yapmaya alışık değil.

Ancak Giorgia Meloni’nin referanduma gitmeden Anayasa reformunu geçirmek için parlamentonun 3’te 2 çoğunluğunu kazanmaya ihtiyacı var. Bunu başarabilmesi oldukça karışık bir süreç olacak. Yani başkanlık sistemi konusunda halkın oyuna başvurulması oldukça büyük bir ihtimal. Bu ise sol partiler, sendikalar, sosyal hareketler için hem başkanlık sistemine hem de Meloni’nin aşırı sağcı hükümetine karşı güçlü bir siyasi kampanya düzenleme fırsatı verecek.

GÜCÜ TEK ELDE TOPLAMAK

Muhalefet bu sistemin parlamentoyu zayıflatacağını söylüyor. Bunu açıklayabilir misiniz?

Meloni ve partisinin istediği siyasi ve kurumsal sistem, tek bir kişinin elinde daha fazla gücün toplanması. Yani önemli reformlar yapılırken parti ve devlet başkanı, parlamentonun fikir birliğine ihtiyaç duymayacak. Parlamentonun zayıflatılmasının oldukça somut bir örneği, Fransa’da Macron hükümetinin parlamentoyu baypas eden 49.3 maddesinin uygulanmasıyla emeklilik reformunun kabul edilmesi. Bir başka örnek ise tabii ki, Türkiye’de 2017 referandumuyla birlikte Erdoğan’ın getirdiği başkanlık sistemi. Bunlar Meloni’nin İtalya için örnek aldığı modeller.