Faşizan bir sürece doğru evriliyoruz -KESK yazı dizisi 3

HAZIRLAYANLAR: MUTLU ARSLAN - AHMET ACAR

KESK’in kuruluş dönemlerinde sınıf bilincine sahip, devrimci geleneklerin izlerini taşıyan, hatta devrimci mücadelenin içinden gelen çok sayıda aktivist arkadaşımız vardı. 2000’li yılların başına kadar, o kadroların deneyimleri, birikimleri ve mücadeleleri üzerinden bir yandan işyerlerinde örgütlenirken, diğer yandan da sınıf ve emek mücadelesine ilişkin politik tartışmalar yürütülüyordu. Bu tartışma ve örgütlenme süreci aynı zamanda Türkiye’deki demokratikleşme mücadelesiyle de iç içe gidiyordu. Çoğu 12 Eylül nedeniyle bedel ödemiş kadroların birikimi üzerinde yükselen bu mücadele bugünküyle kıyaslanmayacak kadar net, diri ve hızlı yürüyordu. Bu durum politikaların hayata geçirilmesine ilişkin eylem ve etkinliklere de yansıyordu.

Faşizan bir sürece doğru evriliyoruz

KAMURAN KARACA

90’lı yıllar Kürt sorununun en çatışmalı dönemi olmasına rağmen bugüne kıyasla KESK’in işyeri örgütlenmesine ve sokak eylemlerine olumsuz bir etkisi yansımıyordu. 2000’li yıllardan sonra bu eksendeki değişimi neye bağlıyorsunuz?
2001 yılı sonrasında KESK’in mücadele hattının yeniden belirlenmesinde içinde bulunulan politik sürecin de etkileri oldu. Hem eylem etkinlik boyutuyla, hem de diğer muhataplarımızla yapılan çalışmalarda 2001 sonrasında özellikle AKP’nin 13 yıllık iktidar döneminde büyük zorluklarla karşılaştık. KESK’in ve bağlı sendikaların her alandaki çalışmaları büyük baskılara maruz kalıyor. Yüzlerce arkadaşımıza soruşturma ve dava açılıyor. Yöneticilerimiz cezalandırılıyor. Ve bu süreç giderek daha baskıcı hale geliyor.

KESK olarak bir taraftan sendikal mücadele verirken, diğer taraftan da ülkenin demokratikleştirilmesi mücadelesinin de içinde olduk. İnsan haklarının korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü gibi bir çok konuda mücadele verdik. Özellikle 90’lı yıllarda yaptığımız sendikal faaliyetlere baktığımızda o dönemde kadrolarımızın siyasal bilinç düzeylerinin yüksek oluşu ve Türkiye’deki kutuplaşmanın bu boyutlarda olmaması ve tabii Kürt sorunundaki gerilimin bu derece açığa çıkmamış olması nedeniyle Kürt Sorunu nedeniyle ilgili ciddi bir baskılanma yaşamadık.

2000’lerden itibaren bu baskıyı daha ciddi hissetmeye başladık. Alanımızdaki farklı sendikalar Eğitim Sen ve KESK’in demokrasi mücadelesiyle ilgili, Kürt sorunu ile ilgili önermelerini farklı noktalara çektiler. Toplumu ayrıştırma ve kutuplaştırma konusunda tıpkı siyasetçiler gibi sendikalar da fazlasıyla istismar konusu haline getirdiler. KESK’in demokrasi mücadelesini sendikayı marjinalleştirmek için malzeme olarak kullandılar. Siyasal iktidar da buna hizmet etti. Bunun sonucunda KESK’in Kürt sorunu hakkında dile getirdiği barışçıl, demokratik bakış açısı bir ayrıştırma konusu olarak gündeme getirildi. Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikaları “Kürt Sendikası” olarak göstermeye çalışan sübjektif ve gerçeklikten uzak suçlamalarla son dönemlerde sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu sahte kutuplaştırma, hem üye çalışmalarımızı hem de alan eylemlerimizi olumsuz etkiliyor.

2012 yılında yapılan yasal düzenlemeler sonrasındaysa KESK’in masada taraf olmadığı bir toplusözleşme düzeneği kuruldu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
2010 yılında Anayasa’da bazı değişiklikler yapıldı. Hatta 12 Eylül tarihinde rast getirilerek 12 Eylül darbesiyle hesaplaşılıyor gibi bir propagandayla yapıldı. Ne yazık ki sendikamızdaki bazı anlayışlar da, daha demokratik bir anayasa oluşacakmış algısıyla hareket ederek bu değişikliği olumladılar. O düzenlemeler arasında Toplu Sözleşme sisteminin getirileceği konusu da vardı ve yine bizim sendikamızdan bazı kişiler, “sırf bu başlıktan dolayı bile olsa bu anayasa değişikliğine destek olmak gerekir” dedi. AKP’nin siyasal yönelimlerine bakıldığında, toplumun demokratikleştirilmesi, toplumsal kesimlerle uzlaşılması, özgürlüklerin önünün açılması gibi bir yaklaşım göremiyorduk. Dolayısıyla o anayasa değişikliğinin de demokrasi ve özgürlük getirmeyeceği açıktı. Nitekim anayasa değişikliğinden sonra toplumun demokratikleşmesi, emek alanının sorunlarının çözülmesi gibi konularda hiçbir iyileşme olmazken, var olan haklarımızın gasp edildiği, faşizan bir sürece doğru hızla evrildik.

Yasa metninde toplu sözleşme yazılıyor olmasının, sistemin toplu sözleşmeli hale getirilmesi anlamına gelmediğini hep birlikte gördük. 2001 yılındaki halinde yer alan toplu görüşme sisteminde son sözü Uzlaştırma Kurulu ve Bakanlar Kurulu söylüyordu. 2012’den sonra da model değişmedi. Sonuçta yine bir Uzlaştırma Kurulu var ve son sözü yine Bakanlar Kurulu söylüyor. Değişen bir şey olmadığı gibi, referandum sonrasındaki hükümet uygulamalarıyla sendikal örgütlülük tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Devletin bütün gücü faşizanca kullanılıyor. En son toplu sözleşme toplantısı sırasında da yaşadık, kendi haklarımız için alana çıkmaya çalıştığımızda, “flamasız, bayraksız, dövizsiz, kaldırımdan tek sıra yürüyün” denilecek kadar ileri faşizan yöntemler kullanılıyor. Ne yazık ki, hak arama mücadelesinin ortadan kaldırılacağı bir sürece doğru gidiyoruz.

* Kamuran Karaca, Eğitim Sen Genel Başkanı

***

fasizan-bir-surece-dogru-evriliyoruz-kesk-yazi-dizisi-3-95055-1.KESK'li kadınların mücadelesi​

SAKİNE ESEN YILMAZ*

Kadınlar, birlikte çalıştıkları diğer emekçilere göre daha farklı ezilme biçimleri yaşıyorlar. Hem çalışma yaşamında, hem de ev içerisinde. Görünür-görünmez engellerle karşılaşıyorlar. Çalışma yaşamında yönetici konumlarda daha az bulunmaları, ev içerisindeki eşitsiz iş bölüşümü ikili üçlü vardiyayla karşılaşmaları kadınların bağımsız örgütlenmelerinin yanı sıra karma örgütler içerisinde örgütlenmelerini zaruri hale getirdi.

KESK Türkiye’de gelişen kadın mücadelelerinin birikiminden bir hayli yararlandı. Bunun yanı sıra Sevgi Göğçe ve Sevil Erol gibi güçlü kadınların direngen tutumları ve öncülük yapmaları KESK’te kadın çalışmalarının başlamasında etkili oldu. Kendilerini buradan bir kez daha saygıyla anıyorum.

Kadın Kurultayları

KESK örgütlenmesinin hemen başında 1998 yılında, KESK’in 1. Kadın Kurultayı yapıldı. Bu kurultayın örgütlenmesine Eğitim Sen bünyesinde oluşturulan merkezi kadın komisyonunun büyük emeği vardı.

1. Kadın Kurultayı’nda “çalışma yaşamında kadınların karşılaştığı sorunlarla özel olarak ilgilenmek gerektiği” konusu öne çıktı. Bu doğrultuda KESK bünyesindeki sendikalarda Kadın Sekreterliklerinin kurulması kararı alındı. Buradan hareketle Eğitim-Sen’de 2000 yılında Kadın Sekreterliği oluşturuldu. Bu sayede sendikalarımızda kadınların kurumsal düzeyde temsil olanağı yaratılmış oldu. Fakat bu adımı atmak kolay olmadı, çok tartışmalı bir süreç yaşandı. Kadınların da erkeklerle aynı sorunlarla yüz yüze kaldıklarını dile getirerek, ayrı bir sekreterliklerinin olmasını yadırgayanlar oldu.
Bu tartışma KESK’li kadınların 2001 yılında gerçekleştirdiği “Pantolon Eylemi” sonrasında son buldu. Bu eylem kamuda çalışan devlet memuru kadınların kılık kıyafetleriyle ilgili yaptıkları ilk eylemdi. Bu eylem somut bir kazanımla sonuçlandı ve kadınların pantolon giymesi yasallaştı. Eylemin bir diğer kazanımı da kadın sekreterliğinin örgüt içerisinde meşrulaşması oldu. Pantolon eyleminin ardından kadınlar doğum ve süt izinlerinin arttırılması için bir kampanya düzenlediler. Bu kampanya sonunda doğum izni ve süt izinleri ile ilgili yasal düzenlemeler yapıldı ve kazanım sağlandı.

2002 yılından itibaren özellikle Eğitim Sen içerisinde kadınların çalışma yaşamında ve örgütlü yapı içerisinde güçlendirilmelerine yönelik eğitim programları hayata geçirildi. KESK’e bağlı tüm sendikalara üye kadınlara toplumsal cinsiyet eğitimleri verilerek, hem kadın hem de erkek üyelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine ilişkin bir farkındalık yaratılmaya çalışıldı.

Bu çalışmaları takip ederek 2004 yılında Eğitim Sen 1. Kadın Kurultayı yapıldı. Kurultayda “Kadın Emeği”, “Kadınların Yoksullaşması” ve “Kız Çocuklarının Eğitimleri” gibi başlıklar gündeme alındı. Burada alınan kararlar kadın sekreterliklerinin çalışma programını oluşturdu ve bu kapsamda çok sayıda etkinlik yapıldı. Bu arada uluslararası kadın örgütleriyle de ilişkiler kuruldu ve dünyada yaşananlarla ilgili deneyim paylaşımları oldu. 2000 yılında başlayan ve dünya çapında eşitlik, özgürlük, adalet ve barış taleplerinin dile getirildiği Dünya Kadın Yürüyüşü eylemlerinin Türkiye’deki örgütlenmesinde KESK’li kadınların büyük bir emeği ve gayreti oldu.

KESK’li kadınların bir başka tartışma ve mücadele konusu da “kota” meselesi oldu. “Kadınlar Yönetimlere” başlıklı bir kampanya gerçekleştirildi. Kadınlar nasıl ki çalışma yaşamında yönetim mekanizmalarında sınırlı sayıda görev alabiliyorsa, sendika yönetimlerinde de çok sınırlı sayıda temsil ediliyordu. Bunu aşabilmek için Kadın Kurultayında “kota uygulaması”, “pozitif destek”, “olumlu eylem” tartışmaları gündeme geldi ve bu doğrultuda karar alındı.

Şimdi önümüzde “eşit temsiliyet” hedefi var. Sendika yönetimlerindeki kadın erkek eşitliğinin sağlanması için eşit temsiliyet ilkesinin hayata geçirilmesini tartışıyoruz. 2011 yılında yapılan 2. Kadın Kurultayı’nda bu yönde ilk tartışmaları yaptık. Önümüzdeki dönemde yapılacak kurultayda bu oluşturulacak. KESK’te uygulanmaya başlayan “eşbaşkanlık” sistemi de bu tartışmaların ürünü ve kazanımı olarak değerlendirilebilir. Eşbaşkanlığın güçlendirilmesi ve diğer iş kollarında da bu uygulamanın hayata geçirilmesine yönelik çalışmalar yapılıyor.

KESK’li kadınlar büyük mücadelelerle elde ettiği kazanımlarının bedelini soruşturmalarla ödemek durumunda kaldılar. Yürüttüğümüz kampanyalara katılan arkadaşlarımız cezai yaptırımlara maruz kaldı. Tabi baskılar bununla sınırlı kalmadı. Roboski katliamına tepki gösteren ve 8 Mart hazırlıkları içerisinde olan kadınların eylem ve etkinliklerini önlemek ve KESK’li kadınların örgütleyici direnişçi gücünü kırmak üzere 13 Şubat 2013’te çoğu yönetici 15 KESK’li kadın gözaltına alınarak tutuklandı. Yargılamaya konu olan faaliyetlerinin tamamı KESK’in ve Ankara Kadın Platformunun almış olduğu eylemlerdi. Devletin bu yönelimine karşı başta Ankara Kadın Platformu olmak üzere kadın örgütlerinden geniş bir kesim KESK’li kadınlarla ciddi bir dayanışma ilişkisi kurdu. 100 bini aşan kadın üyesiyle KESK, kadın örgütlerinden güç almış ve kadın örgütlerinin büyümesine ciddi katkılar sağlamıştır.

* Sakine Esen Yılmaz, Eğitim Sen Genel Sekreteri

***

fasizan-bir-surece-dogru-evriliyoruz-kesk-yazi-dizisi-3-95054-1.Sendikal harekette yenilenme ihtiyacı

İRFAN ERDEMOĞLU

Ülkemizdeki sendikal örgütlenmeler sanayi devrimi döneminin klasik örgütlenmeleri olarak varlıklarını devam ettiriyorlar. Bu yüzdende devamlı kan kaybederek ve içe kapanarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Sendikalar sermayeye karşı çalışanların ekonomik ve demokratik taleplerinin mücadelesi için oluşturulmuş örgütlenmelerdir. Sanayi devriminden günümüze sermaye devamlı kendini yenileyerek ulusal örgütlenmelerini uluslar arası düzeye taşımıştır. Daha fazla sömürüsünü artırmak için üretim ilişkilerinde esnek ve parçalı üretim, taşeron sistemi gibi bir sürü değişikliğe gitmiştir. Sermaye karşısındaki emek ve sınıf örgütlenmeleri bu değişikler karşısında yeni duruma göre kendi örgütlenmelerini yenileyememişlerdir.

Gezi direnişinin bizlerin önüne koyduğu ağır bir sorumluluk vardır. Bizler örgütlenmelerimizi geziden çıkardığımız sonuçlar üzerine yeniden oluşturmak durumundayız. Klasik, katı, aşırı merkeziyetçi ve içe kapalı dar ideolojik örgütlenmeler yerine toplumun ortak talep ve çıkarlarını esas alan, öncüsü ve artçısının olmadığı, eşitlerin birlikteliğine dayalı, mahallelerde, kahvelerde, iş yerlerinde, okullarda, oda dernek ve sendikalarda oluşturduğumuz meclislerde tartışıp karara bağlandığı sorunların çözümü için güçlü, birleşik merkezi örgütlenmeleri yaratmalıyız.

Yıllarca işyerlerinde sendika üyesi çalışanları, ekonomik talepli eylem ve etkinliklere katarken, demokratik talepli eylemlerimize katamadık. Örgütlediğimiz çalışanları politikleştirmede yetersiz kaldık. Sendika, dernek, siyasi örgütlenme gibi kategorik ayrımları kaldıracak mahallede, kahvede, sokakta, işyerinde ve okulda yaratılan meclis örgütlenmeleri ile sendikamızı, derneğimizi, odamızı ve tüm toplumu örgütlemekten geçiyor. Haziran isyanının bize öğrettiklerinin ışığında topyekün bir yenilenme yaşamadan, örgütlerimizi ve örgütlülüğümüzü ileri taşımanın imkânı yok.

* İrfan Erdemoğlu, Eski Tüm Maliye-Sen Genel Başkanı

Yarın: İsmail Hakkı Tombul, Satı Burunucu Çalı