‘Sahibinin Sesleri’nin hırlamalarından belliydi; yakında ısıracaklardı: Dün gece Ahmet Hakan’ı evinin önünde darp ettiler; ki, bunun meali, “hepinizin kafasını istediğimiz anda koparırız”.

Bağdat Caddesi’nde Mehmet Emin’i ezip kaçan cani de hâlâ yakalanmadı.

Soma’da olduğu gibi Ermenek için de Bakanlık müfettişlerinin sorgulanmasına izin verilmedi.

Taşeron-kulu şoför kullanan Gökçek’in otobüsü düz yolda kaldırıma çıkıp 12 insanı katletti, daha evvelsi gün Ankara Cebeci’de; maktûller arasında bir arkadaşımın babası da vardı: Hepsi güle güle uyusunlar. Binali Yıldırım da çakma ‘hızlandırılmış’lık uğruna 43 insanı ölüme yollamıştı, Pamukova’da, trende: Şan olsun diye insanları ölüme göndermek, bunların fıtratında var.

Kendimin de, gazetenin de başını boş yere belâya sokmanın hiç âlemi yok, isim verip de; zira, eşkıyanın başı kim, nasıl olsa herkes biliyor.

Bugün itibariyle de, Silvan’ı Cizre’ye çevirme peşinde, kendisi ve taifesi, hep birlikte.

Sıradan, olağan, rutin faaliyet olarak ise, ölümcül hastaları zindana atıyorlar, zindanda tutuyorlar; sırf eziyet olsun diye.

Ölüleri sınırda tutuyorlar, yakınları yakınlara gömemesin diye. Gömülmüşlerin ise mezarlarını parçalıyorlar; hem canavarlıklarından, hem de halkı isyana sevk edersek, belki HDP’nin Batı’daki oyları düşer diye.

PKK şehitliği olmaz diyorlar. Oysa şehit, kendi davâsı uğruna canını feda etmiş kişi; hele ki PKK’lı, ne anacığı 18 milyar lira bulamamış zorunlu asker, ne de maaşlı güvenlik elemanı.

PKK’ya karşı mücadele, vatan değil, rejim savunması; zira PKK’lı, başka bir ülkeden bizim ülkemizi istila, işgâl ve de feth etmek üzere gelmiş yabancı düşman askeri değil, 12 Eylül’ün getirdiği faşizmde kendisine barışçıl yollardan örgütlenip ses çıkartma ve sözünü şu ya da bu ölçüde dinletip yönetimde etkili olma hakkı tanınmamış kitlelerin bu yoldaki dinamiğine dayanarak silaha da baş vurmuş ve başvuran tam tamına bir Türkiye hareketi. Dolayısıyla, son 30 yılın çatışmalarında hayatını kaybedenlerin hepsi, aslında aynı zalimlerin kurbanları: Anaları bir arada ağlayıp, şehitlikleri de tek ve bir olmalı.

Silahsız, barışçıl siyasetin önündeki en büyük, en arsızca, en antidemokratik, en hırsızgil, en ahlâksızca engel, yüzde 10 barajı; bu baraj üzerinden kendi iktidarını kurma, koruma peşinde olanlar ise, bütün bunlara ilaveten, kan-obur caniler.

Tamam, bunlar kan-obur caniler; ama, sözüne en güvenilecek, sözlerini gerçekten tutan siyasîler de bunlar: “400 milletvekili vermezseniz, kaos olur, kan gövdeyi götürür” de dediler ve de sağ olsunlar, sözlerini tuttular.

Aslında, niyetleri kan akımını çok önceden başlatmaktı: Diyadin’de yaralı askerleri terk edip gittiklerinde, istedikleri, o çocukların öldürülmesi, bunun üzerine de PKK/HDP düşmanı bir kampanya başlatmaktı. Bu alçakça tezgâhlar Diyarbakır bombalamasına kadar her adımda daha bir canileşerek tekrarlandı, sayıları neredeyse 180’e ulaştı; ama 12 Eylül yavruları amaçlarına ulaşamadı ve de HDP altı milyonun üzerinde oy alıp Meclis’e girdi.