Barış için Yahudilerin Sesi Başkanı Hoban, Almanya siyasetinde İsrail’e olan desteğin “tarihsel suçluluktan” ziyade “siyasi çıkar” için olduğunu söyledi. “Medya ve siyaset Yahudilerin kaygılarını körükleyerek araçsallaştırıyor” diyen Hoban: Yahudi ve Müslümanlar, ortak düşman olan faşizmle mücadele etmeli.

Faşizmle ortak mücadele şart
Londra'daki Gazze’ye destek eylemine katılan 300 bin kişi, acil ateşkes ve özgür bir Filistin için yürüdü. (Fotoğraf: AA)

Ezgi GÜNEYTEPE / Madrid

Madrid’de Avrupa Sol Partisi’nin (ASP) öncülüğünde 10-12 Kasım tarihleri arasında 7. Avrupalılar Forumu gerçekleştirildi.

Foruma katılan pek çok siyasi parti, sendika, emek ve barış örgütü, emek mücadelesinden ekolojiye, göçmen haklarına ve cinsiyet eşitliğine kadar farklı içerikli tartışma platformlarında buluştu. Ancak foruma Filistin-İsrail savaşı damgasını vurdu.

Forumda katılımcılar "acil ateşkes ve özgür Filistin” çağrısı yaptı. Foruma katılan Ortadoğu’da Barış İçin Yahudilerin Sesi Başkanı Wieland Hoban, BirGün'ün sorularını yanıtladı.

Wieland Hoban

Dünya genelinde sol kesim Filistin halkı ile dayanışma gösterdi. Ancak Alman solunun bu dayanışması biraz zayıf kaldı diyebiliriz. Sizce bu çekimserliğin veya “tarafsızlığın” nedenleri ne?

Özellikle ülkenin tarihsel niteliğinden kaynaklı Alman solu, İsrail’i desteklemenin doğru olduğu kanısında. Aslında bu özgürlük, eşitlik ve kendi kaderini tayin etme hakkı gibi sol prensiplere karşı bir tutum. Tabii ki Filistin halkı ile dayanışma içinde olan sol bir azınlık var. Ama görünür olan sol kesimler, mesela Die Linke (Sol Parti), İsrail’e karşı bir direniş sergilemekten uzak. Parti yönetiminin neredeyse silah satışını destekleyen bir tutumunu bile görüyoruz.

Bunun nedenlerinden biri oportünizm, çünkü Filistin halkını desteklemek Almanya’da iktidar olmanızın önüne geçebilir. Bazıları da antisemitizme karşı veya Holocaust’un suçluluk duygusunu yenmek için, İsrail’i savunmanın doğru olduğunu düşünebilir. Ancak bu suçluluk duygusunu ön plana çıkarmak yanlış. Burada asıl sorunun kariyerizm ve siyasetin olduğunu unutmamak gerekiyor.

Aslında komünist örgütler Filistin halkını tarihsel olarak her zaman savundu ve savunmaya devam ediyor. Bu bir enternasyonalist sol bakış açısı. 80’li yıllarda Almanya’da da tüm sol hareketler net bir şekilde ezilenlerin yanında oldu.

Peki Alman hükümeti neden koşulsuz şekilde İsrail hükümetini destekliyor?

Bu suçluluk duygusu ve sözde insani değerler ile ifade ediliyor ama şunu unutmamak gerek; Almanya’nın İsrail’e silah satışı bu yıl on kat arttı ve Rhein Metall borsada %17 değer kazandı. Bu bir insan öldürme pazarı, yani getiri çok yüksek. Eğer savaşlardan para kazanıyorsanız, ateşkes istememeniz doğal. Almanya’daki siyasetçiler aslında konunun tüm gerçekliğine hâkimler. Bunu bilmelerine rağmen “timsah gözyaşları” ile İsrail’i desteklemek bir kariyerist bakış açısı olduğu kadar, emperyalizme de katkı sunmak.

Ateşkes talep etmeyen her ülke bu soykırımdan sorumlu ve suçlu. Fransa gibi sömürgeci ve emperyalist bir ülkenin Başbakanı Emanuel Macron bile İsrail’in yaptıklarını kabul etmiyorsa, Almanya’nın sessiz kalması veya İsrail’i desteklemesi inanılmaz bir durum.

Alman hükümetinin tutumu Almanya’da yaşayan Yahudileri nasıl etkiliyor?

Bu çok zor bir durum. Almanya’da yaşayan Yahudiler için Holocaust’un yaşandığı bir ülkede bulunmak bile başlı başına bir travma. Bu travmanın kendisi somut bir tehlike olmadan bile bir kaygıyı harekete geçiriyor. Almanya’da on binlerce Filistinli yaşıyor ve bunlar İsrail’i eleştirirse, bu anlayışa göre bu Yahudilere karşı bir saldırı olarak gösteriliyor. Bazı Yahudiler Filistin mitinginden bile kendilerini tehlikede hissediyorlar. Medya ve siyaset bu kaygıları araçsallaştırarak, Müslüman kökenli göçmenlere karşı kışkırtıyor. Şöyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor: “Almanya’da Yahudiler, barbar Müslümanlardan dolayı tehlikede.” Sözde merkez solda olan siyasetçiler bile göçmen karşıtlığını savunuyor. Sağcılar gibi siyaset güdüyorlar ve bu oportünist tutumun sebebi AfD seçmeninden oy toplamak.

Solun zayıf ve siyasetçilerin kariyerist tutumları beraberinde neleri getiriyor?

Bu, faşist retoriğin sürekli bir meşruiyet kazanmasına neden oluyor. Tarihsel olarak biliyoruz ki, merkez soldaki siyasetçilerin sağdan oy koparmak adına, sağ söylemlerde bulunması işe yaramıyor. Eğer seçmen faşizm istiyorsa, faşist partilere oy verir. AfD bugün SPD’den daha fazla oy potansiyeline sahip. Yahudi ve Müslüman halklarının birbirlerine düşman olması, sadece faşizmin işine yarar. Faşistler, hem Müslümanlardan hem de Yahudilerden nefret ediyor. AfD aynı zamanda neoliberal bir parti ve işçi sınıfının da düşmanı. İşte bu yüzden tüm azınlıklar dayanışma içinde olmalıdır. Almanya’da işçi sınıfının önemli bir kısmı göçmen. Burada şunu görebiliriz ki, ırkçılık ve sınıf sorunu birbirine çok yakın sorunlar. Bizler faşizme karşı tüm gücümüzle mücadele etmeliyiz.

Nasıl bir mücadele?

Bir yandan Yahudilerin kaygılarını anlayarak ama öte yandan ise Müslüman karşıtlığının doğurduğu sorunları da gözeterek. Faşistler tarafından tehdit edilen kimler varsa, bu sinagog veya cami olur, fark etmez, önemli olan bunu karşılıklı anlatmak. Konu burada antisemitizmi hafife almak değil. Antisemitizm tek başına ortaya çıkan bir olgu değil. Sürekli ayrımcılığa maruz bırakılan göçmenler mevcut. Bazı Yahudiler tarihten ve tehdit hissiyatından kaynaklı, başka kesimlerin nasıl bir tehlike altında olduklarını görmüyorlar. Bir araya gelerek ırkçılığa karşı mücadelenin, antisemitizme karşı mücadeleyi de içerdiğini anlamamız gerekiyor. Eğer bir antifaşistinseniz İsrail’i desteklemek antisemitizme karşı bir mücadele şekli değil. Antifaşist bir mücadele olmazsa antisemitizme karşı da mücadele edemeyiz.