FD’ye bile saldıran karanlık

METİN AKTAŞOĞLU- @metinaktasoglu

fd-ye-bile-saldiran-karanlik-51574-1.

Ortalama bir yurdum erkeğinin iki uzmanlık alanı vardır: Futbol ve siyaset. Futbolda sezon, siyasette de genel seçim geride kaldı. Koalisyon senaryoları, transfer hamleleri derken seçim sonuçlarının da getirdiği bir rahatlık içindeyiz çok uzun bir süre sonra. Ama yine de derdimiz, tasamız bitmiyor. Haliyle rakı diye yola çıktık!.. Olmadı! Kahvaltı yaptık biz de. Öğünlerin kralı! Feridun Düzağaç, Barış İnce, Ali Murat Hamarat ve naçizane ben hayattan, futboldan, sıkıntılardan... Sıkıntı da demişken Beşiktaş’tan konuştuk.

Bİ: Seçim sonrası artık herkes mutlu, neşeliyiz. Son konuşmamızdan sonra sanki yüzler biraz daha gülüyor gibi ama yaşadığınız sıkıntılar da azımsanacak seviyede değildi, özellikle seçim öncesi süreçte. Futbola geçmeden önce biraz ülkeden ve sizden konuşmak isteriz. Ne oldu o süreçte, ne yaşandı, sıkıntının kaynağı neydi?

FD:Sıkıntının kaynağı HDP Gönüllüleri'nin benim 'FD' isimli şarkımı partinin bilgisi dışında kampanya amaçlı değiştirerek, kullanıp paylaşmalarıydı. Aslında dinlediğimde hoşuma gitmişti zira seçim sürecini yakından takip edenlerin hatırlayacağı üzere Cumhurbaşkanı hepimize kızdığı gibi Selahattin Demirtaş'a da kızmıştı "Sen kimsin" diyerek. Bunun üzerine doğan bir fikirdi "Ben kısaca SD" fikri. Ben dinlediğimde sizler gibi güldüm ama siyasetin ağır dünyasında bir şarkımın yer almasını bir de -dünya üzerinde kendi adına şarkı yazan başka bir rahatsız yok- tüm şarkılarım özel ancak bu ekstra özel bir şarkıydı, bunun yer almasını hiç istemedim. Dolayısıyla ben de bir açıklama yaptım ve izin veremeyeceğimi, bu şarkımın benimle dinleyicilerim arasındaki özel dünyamızda kalmasını rica ettim fakat bu açıklama içinde de Selahattin Demirtaş'a olan sevgimden ve onun bende yarattığı pozitif algıdan bahsettim. Ve bu sonun başlangıcı oldu.

Bİ: "HDP’nin barajı geçmesini isterim" dediniz.

FD: Evet. Adaletten ve barıştan yana duran bütün partilere başarılar dileyerek konuyu kapattığımı düşündüm her zamanki naif cümlelerimle ama öyle olmadı.

Bİ:Siz "HDP barajı aşsın" dediniz diye AK Trolller'in başlattığı bir kampanyaya maruz kaldınız diyebiliriz.

FD:Büyük ihtimalle. O 'troll'ler de vardı, Facebook sayfamdaki milliyetçiler de vardı. Daha doğrusu şöyle özetlemek gerekirse; seçim sürecinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın HDP ile ilgili söylemlerinde üzerlerine yaftalanan cümleler bana da geçirilmişti, hepsi bu. En basiti "Senin de pis bir terörist olduğunu biliyorduk" gibi şeyler söylendi.

Bİ: Feridun Düzağaç'ı da terörist yaptılar şu memlekette. Biz n'apalım?!

AMH:Sen yaptın zaten yapacağını!

FD: Bu kadar kötü insanlar olduklarını görüyoruz. Benim gibi kalbi kırık aşk şarkıları yazan bir adamı ideolog yaptılar! Benden bir fikir adamı yarattılar. Politize ettiler, terörize ettiler, Gezi'den sonra kodladılar attılar, inanılır gibi değil. Ama o eleştiriler içinde bir şey vardı; küfretmeden canı yanan insanlardan biri "Ulan biriniz de hatıramızda sanatçı olarak kalın" demiş, bu çok düşündürücü geldi bana. Kalbime dokundu. Ben de "Evet haklısın ben de hevesliyim öyle kalmaya ama kim bunun sorumlusu? Bu bir düelloysa bunu kim başlattı" diye sordum içimden ümitsizce. Ama yine de haklı. İşlerimizin bize verdiği keyiften konuşmaktan imtina eder hale geldik.

Bİ: Peki bundan sonra rahatlar mıyız biraz?

FD: Rahatlaması siyasi aktörlerin vatanseverliklerine ve siyasi sorumluluk bilinçlerine bakıyor ki siyasetin aklı bizim masum akıllarımızdan çok daha sert ve vahşi bir akıl. Bu kazanımı geriye götürecek senaryolar da bekleyebilirim ama genel olarak iyiye gitmesi, rahatlamamız, düzlüğe çıkmamız, bundan sonra atılacak adımlarla mümkün olacak.

Bİ:Futbol konuşurken bile siyasetten azade konuşamıyoruz.

FD: Futbol bile konuşamıyoruz ki. Çok sık yeniden futbol yazmam isteniyor, teklif ediyorlar onurlanıyorum ama...

Bİ: E, biz de istiyoruz!

FD:Ama gerçekten şu an kelimelerim kaçmış gibi hissediyorum. Futbol dilinden anlatacak olursak ve bütün ülkeyi bir futbol takımı gibi algılarsak; çok kötü bir teknik direktör var başımızda; çok adaletsiz, sevgisiz, nefret dolu, rövanşist bir teknik direktörümüz var...

AMH: Başkan desek?

FD: Evet başkan daha isabetli ve manidar olur. Ve ben sanki takımın en yetenekli adamlarından biri olduğum halde ayağım topa gitmiyor gibi hissediyorum. Çok net söylüyorum kelimelerim kaçmış durumda. Bu durumdan çok sıkıldım. Umarım seçimden sonra yüzümüzde oluşan kaygılı gülüş, hepimizi normalleştirir. Televizyonları izlediğimde, bir gazeteciden çok bir sistemin ya da bir biat kültürünün maşalı adamlarını görmekten, onların ağızlarındaki küfürleri duymaktan, sokağa çıktığımda onların sevdiği adama insani değerler açısından muhalif olduğum için tacize uğramaktan sıkıldım.

Bİ: Bendeki mutsuzluğun bir sebebi de Biliç'in vedası. Yeni stadı görmesini isterdik. Belki de solcu olması gidişinde etkili oldu kim bilir… Sizde de var sanırım aynı mutsuzluk?

FD: Biliç'in gideceğini öğrendiğimde Kadıköy Sahne'de konserim vardı ve "Bu gece bütün şarkılarımı Biliç için söylüyorum" demek geldi içimden. Bu taraftar grubu Biliç'i yeni statta en azından bir sezon izleyebilmeliydi. Düğüne çağrılmayan kız babası gibi biraz Biliç'in durumu. Biraz hüzünlü bir durum. Ama "Başarılı mıydı, başarır mıydı?" konularında çok da Biliççi değilim açıkçası. Gerçi örneğin adam ilk derbisinde bir 1453 Kartalları tiyatrosuna şahit oldu. Çok zor durumlar içinde kaldı Türkiye kariyeri boyunca. Yüzü çökmüş, sakalı beyazlamış bir şekilde ayrıldı...

AMH: Sosyal medyadan bahsediyoruz ya sürekli hayatımızın artık olmazsa olmazı. Belki Twitter olmasa Biliç kalacaktı! O kadar örgütleniliyor, kişiler bambaşka bir kişiliğe kavuşuyor ki benim tanıdığım, hayata soldan bakan pek çok Beşiktaş taraftarı arkadaşım, son üç-dört maçta Biliç'in her şeyini eleştiriyorlardı. Adam tacı yanlış kullanıyor, Biliç'e fatura kesiliyor! Biliç gittikten sonra da onun fotoğrafları paylaşılıyor Facebook'ta falan. Arkadan dökülen yaşlar, içilen biralar rakılar… Ülkenin şirazesi o kadar kaydı ki...

Bİ:Şenol Güneş nasıl olacak?

FD:Değer katacaktır. Geçen sezon sallantıda olan birkaç yerli futbolcunun ayağı yere basacaktır. Yerli teknik adamlar arasında Şenol Güneş her zaman ilk tercihim olur ama onun da yönetimle nasıl bir idyalog içinde olacağı, haksızlıklara nasıl tepkiler vereceği merak konusu.

Bİ:Biraz da Galatasaray'dan konuşalım zira şampiyon oldular!

MA: Şaşırttı mı bu şampiyonluk?

FD:Avrupa'da özellikle Galatasaray doğasına ve gerçeğine yakışmayan sonuçlar alıyordu takım. Zaten Hamza Hamzaoğlu'nun halihazırda bende yarattığı bir pozitif algı vardı, "Ben bu işi severek çözdüm" demesi "Feridun abi çok romantiksin" diyen gençlere karşı beni de 1-0 öne geçirmiş oldu. Çok fantastik bir sezon yaşadık ama dediğim gibi siyasi cepheleşme arasında çok az zaman ayırabildiğim bir sezon oldu bu. Çünkü futbola da yansıdı bu nefret iklimi. Küfürleşen futbolcu, teknik adamlar gördük. Yaşattığı heyecan dışında ahlaki değerler göz önüne alınırsa kaybettiğimiz bir sezon oldu bu sezon.

MA: Kamplaşma muhabbeti ne yazık ki artarak devam ediyor futbolda.

FD: Ne olursa olsun aşacağız bu Fenerbahçe-Trabzonspor husumetini. Referandum mu yapacağız, ne yapacağız, çözeceğiz bir şekilde. Bu iş tetikliyor 2010-2011 sezonunu çzöeceğiz. Futbol kamuoyu bu işi çözecek. Ben bir daha bu topa girmem ama bu böyle kapanmamalı. Ben sahaya yansımış bir şey olmadığına inandığım için bir şeyler yazdım ve tüm zamanların ‘retweet’ ve küfür rekorunu aynı anda kırdım! Bugün Trabzonspor adalet ve hukuk üzerinden giderek haklı gözüküyor, dava da devam ediyor. Daha iyi niyetli bir mahkemenin baktığına inandırılmaya çalışıldığımız bir dava var. Kamplaşma, bu çözülmeden çözülmez.

Bİ: Nefret diline futbolcular da katılıyor; mesela Emre. Biliç’e “Burası İstanbul” dedi. Feribotta Beşiktaş taraftarıyla kavga etti. İşler sarpa sardı biraz aslında.

FD:Bazı oyuncu profilleri var, çok talihsiz tabii ki. Bir takım kaptanının başka bir takımın hocasıyla bu tarz bir diyaloga girmesi de dünyamda karşılığı olan bir şey değil, feribottaki olay da.

Bİ:Eskiden futbolcuyla fotoğraf çekilirdi şimdi tokat atıyorlar!

FD:Taraftarlık anlayışı da garip. Emre’nin Volkan’ın sahiplenilmesini, Metin Oktay’la gururlanan bir taraftar grubunun Felipe Melo’yu sahiplenmesini anlamlandıramıyorum. Baba Hakkı gibi, Süleyman Seba gibi değerleri olan bir camianın da yanlış örneklere sarılmasını anlamlandıramıyorum.

AMH: Taraftar başarı odaklı bakıyor artık.

FD: Volkan Demirel ve Emre Belözoğlu’nu taraftara sorsak yüzde 50’ye 50 çıkar muhtemelen.

AMH: Galatasaray taraftarı da Melo’yu istemediğini söyleyemiyor aslında.

FD:Ben biliyorum Riera-Melo kavgasında Galatasaray taraftarının ne hissettiğini. Biliç gitti diye üzülüyoruz. Hamza Hamzaoğlu’yla kazanılan şampiyonluğu tebessümle karşıladığımı söylüyorum ancak günün sonunda kötüler kazanıyor arkadaş! Bu adamları kahramanlaştıramıyoruz. Oysa taraftar gruplarının neleri başarabileceğini yakın bir geçmişte gördük. Bunu başarabilmeliyiz. Açık ve şeffaf olmalıyız.

Bİ: UEFA zaferinden sonra genç kuşağın çoğunluğunun Galatasaraylı olduğu söylenir, aynı genç kuşak AKP ve başarılı bir Tayyip Erdoğan figürüyle büyüdü. Bir başarı sevdası durumu oturmuş olabilir mi?

AMH: İkisi ilintili mi ondan emin değilim ancak belli bir yaşın altındakilerin Galatasaraylı olduğu kesin. Türkiye’de bazı şeylerin sayısı tutulmuyor ama hep söylenen “Fenerbahçe’nin daha fazla taraftarı var” ifadesi rafa kalkalı çok oldu da biz konuşamıyoruz. Sosyal medyada Galatasaray daha güçlü. Daha genç bir taraftar kitlesi var Galatasaray’ın. Beşiktaş’ın yaşadığı gibi bir kriz yaşasa, 20 senede iki şampiyonluk yaşasa bunların bir bölümü kalır mı, tribüne gider mi o paylaşımları yapar mı, ayrı bir tartışma konusu. Genç kuşakta bir uzaklaşma olur mu tartışılır. Futbol başarısı odaklıyız. Diğer amatör branşlara daha fazla destek lazım. Galatasaray bir spor kulübü. Bunu Divan Kurulu’ndaki 80-90 yaşındaki adamlara anlatamazsın ama voleybolun olması lazım, basketbolun olması lazım, yüzmenin, küreğin olması lazım. İşin garip tarafı Divan Kurulu’ndaki adamların çoğu amatör branşlardan gelmekte. Baskette, voleybolda ne olmuş bakmıyoruz. Kadınlar voleybolda elde edilen başarının aynısı yanlışlıkla futbolda yakalansa sabah kuşağındaki kadın programları bile futbol klipleriyle başlar.

FD:Başarı futbola çok yakıştırılan bir şey. Dünyanın en sıkıcı iki takımından biri Barcelona ise diğeri de Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı. Her sene şampiyon oluyor adamlar ama gör ki kaç kişi izliyor maçlarını. Velhasıl Barış’ın sorusundan anladığım kadarıyla Beşiktaş’ın kaçırdığı şampiyonluk bir-iki milyon potansiyel taraftara mal oldu. Gezi’yle birlikte Beşiktaş’a ve çArşı’ya duyulan sempati bir başarıya tahvil edilseydi Beşiktaş ciddi bir taraftar kazanacaktı.

Bİ: Beşiktaş’ı nasıl cazip kılacağız sempatik taraftarı dışında?

FD:Kederi var işte. Ortalama ömrü en kısa taraftar grubu.

Bİ:Genç adam da niye gitsin kahrı seçsin.

MA: Bizde asıl memleket sorma vardır ya, “İstanbulluyum” diyene inanmazlar. “Çankırıspor’u tutuyorum” diye adama da inanılmıyor asıl takımı soruluyor.

FD:Gençliğimden beri en uyuz olduğum sorulardan biridir “Nerelisin” sorusu. Ben “Dünyalıyım” diyorum. Ben öyle diyince olası diyaloğu başka bir yöne çekmiş oluyorum. Ya uzak duruyor ya da “Bu abi kırık galiba” diyor. Memleketçilik olayı mikro-faşizm aslında. “Hangi takımlısın” sorusunda da var bu. İnsan başarılı bir fotoğrafın içinde bulunmak istiyor. Bu taraftarın sokaklara dökülmesi olayı da garip geliyor bana, gerçi az şampiyonluk yaşadık refleksimiz gelişmemiş olabilir ancak taraftarın rolü bellidir.

AMH: Yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Dört yaşında bir Athletic Bilbao taraftarına mikrofon tutuyorlar ve “Belki hayatın boyunca şampiyonluk görmeyeceksin” diyorlar ki neredeyse imkansız artık. Sadece Bask oyuncularla çok çok zor. Yağmur yağmıyor, stoper çıkmıyor. Uzun adam olmuyor jenerasyonda kısa orta saha oyuncuları üzerine sistem kuruyorlar. Velhasıl çocuk “Düşmeyelim yeter” diyor. “Belki bir daha şampiyon olamayacağız ama küme düşmedik, düşmeyelim yeter ve onları sahamızda yeniyoruz.” Dört yaşında bir çocuğa buna şartlayabilirsiniz. “Sen Sarıyer’i tutuyorsun. Bizim takımımız” diye aşılayabilirsin çocuğa bu duyguyu.

Bİ:Bir de Cüneyt Çakır gerçeği var değinmemiz gereken…

FD: Taraftarlar “Futbolun katili Türk hakemleri” diye bağırırken Cüneyt Çakır Şampiyonlar Ligi finali yönetti. Çok da şahane yönettiler.

Bİ:Türkiye’deki performansı bazı maçlarda iyi değildi sanki…

AMH:Avrupa’da da kötü maçları vardı ancak finali harika yönetti.

FD:Çok inanarak söylüyorum; sahada işi en zor olan, hakem.

AMH: Eskiye nazaran çok tempolu futbol.

MA:Farkettiyseniz Barcelona kontrataklarında Cüneyt Çakır, 18’e kadar Barcelona futbolcusu temposunda çıkarsalar vuracakmış gibi gelebiliyordu.

AMH: Elbette bir-iki kararı eleştirildi ancak İtalyanlar bile beğendi.

FD:Hakemler takımlardan ve futbolculardan başarılı. Ama biz “Başarılı olamıyoruz çünkü siz varsınız” diyoruz o tezahüratla. Burada büyük bir ikilem var. Hakemlerimiz devam edecek bu sahnelerde maçlar yönetmeye.

AMH: Sonra da Türkiye’ye gelip derbi katledecekler!