Cumhuriyet, 100. Yılına ‘tek adam’ rejiminin gölgesi altında giriyor. Güçler ayrılığı fiili olarak ortadan kalkarken Meclis işlevsiz hale geldi. Skandal kararlara imza atılan, AYM ve AHİM kararları uygulanmayan yargı, bağımsızlığını yitirdi. Hızlı karar alınacağı iddiasıyla getirilen başkanlık sistemi kurumları hantallaştırdı. Ülke kararnamelerle yönetilirken Hukukçu Şule Özsoy Boyunsuz, “Cumhuriyet devriminin amacı demokrasiydi, oradan çok uzaktayız” dedi.

Felaketin adı tek adam rejimi
Başkanlık rejimi 2018'de resmen faaliyete geçti. (Fotoğraf: Depo Photos)

Politika Servisi

100. YILDA MEMLEKET MANZARASI

Cumhuriyet, 100. yılına tüm yetkinin ‘tek adam’da toplandığı ucube başkanlık sisteminin gölgesinde giriyor. Hızlı ve etkili karar alma iddiasıyla 2017 Referandumu’yla girilen ve resmi olarak 9 Temmuz 2018’de uygulanmaya başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle yasama, yürütme ve yargıdan oluşan güçler ayrılığı fiili olarak ortadan kalktı. Yargı ve yasama, yürütmenin tahakkümüne girerken işlevini yitiren Meclis Saray’ın ihtiyaç duyduğunda devreye giren bir onay mekanizmasına dönüştü. Yargıda skandal kararlara imza atıldı, gazeteciler, siyasiler, öğrenciler, belediye başkanları hükümete muhalefet eden herkes hukuksuz yargılamalarla cezaevlerine konuldu. Anayasa Mahkemesi’nin varlığı bile tartışmaya açılırken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları uygulanmadı. Bürokrasi çöktü, devletin tüm kurumları işlevsiz hale getirildi. En tepeden en alta tüm kararlar Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasında verildi. Ülke, Erdoğan’ın kararnameleriyle yönetilir hale getirildi.

BÜTÜN YETKİ ‘TEK ADAM’DA

Erdoğan’ın 2017 Referandumu’ndan önce karar alma süreçlerinde hızlı hareket etme imkânı tanıyacağı sözünü verdiği başkanlık sistemi, devleti daha da hantallaştırdı. İktidar, pandemi dönemi 5 adet maskeyi dağıtamazken devletim kurumları da çözüldü. Erdoğan’ın onayı olmaksızın pek çok kritik gelişmede tek bir adım atılmadı. Bakanlar bile deprem bölgesine ‘Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla’ geldiklerini söyledi. Onun talimatı olmadan askerler de savcılar da harekete geçmedi. Türkiye’nin ciğerlerini küle çeviren orman yangınlarıyla tartışmaya açılan Orman Genel Müdürlüğü (OGM), 2016 ve 2017 yıllarına yönelik faaliyet raporlarında olmayan “Politika, plan, program, uygulama hiyerarşisinde etkinsizlik” tespitini yeni sistemin uygulandığı 2018, 2019 ve 2020 yılları raporlarına yazdı. Türkiye’nin çok sayıda noktasında meydana gelen ve günlerce kontrol altına alınamayan yangınlar ile gündeme taşınan OGM’nin faaliyet raporlarında dikkati çeken tespitlere yer verildi. İdare, faaliyet raporlarında kurumun güçlü ve zayıf yönlerine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı bölüme, “Politika, plan, program, uygulama hiyerarşisinde etkinsizlik” notunu düştü.

∗∗∗

MECLİS İŞLEVSİZ HALE GELDİ

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş, Meclis’in yasama faaliyetlerine de darbe vurdu. Yeni sistemle AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 600 milletvekilinden daha çok “çalıştı.” 1980 Darbesi sonrası kullanılmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri, Erdoğan’ın elinde Meclis’i tamamen bypass etme aracına dönüştü. Evren 1 kararname yayımlarken Erdoğan yüzü aşkın kararnameye imza attı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden önce 700'den fazla yasa çıkaran TBMM, önceki yasama döneminde ise sınırlı sayıda kararnameye imza attı. Sadece 2022 yılına kadar Meclis’in çıkardığı kanun sayısı, Erdoğan’ın kararnamelerinin gerisinde kaldı. Özellikle OHAL süreçlerini fırsata çeviren Saray yönetimi, TBMM’yi sık sık tatil etti, yerine Cumhurbaşkanı Kararnamelerine ağırlık verdi. Meclis’teki milletvekillerinin ise oylamalarda el kaldırıp indirmek dışında bir işlevi kalmadı. TBMM Başkanlığı’na sunulan yazılı soru önergelerinden sadece yüzde 0,07’sini AKP’li vekiller hazırladı. 2021’de 13 soru önergesi hazırlayan AKP’lilerin 6 önergesine bakanlar tarafından yanıt gelmedi. Pek çok milletvekili Genel Kurul’da seçildikten sonra yemin etmek dışında tek söz söylemedi, kanun teklifi hazırlamadı, herhangi bir konuda araştırma, soruşturma ve genel görüşme önergesine imza atmadı.

∗∗∗

YARGIDA BAŞKANLIK VESAYETİ

Yasamanın etkisizleştiği yeni sistemden yargı da nasibini aldı. Tek adam rejimi mahkemeleri de vesayeti altına aldı. Kamuoyu anketlerine göre yargı artık en az güvenilen kurumlardan biri haline geldi. Sosyal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) “yargı bağımsızlığı ve yargıya güven araştırması” çalışmasına yansıyan veriler halkın mahkemelere güvenmediğini ortaya koydu. 600 örneklendirme ve yüde 95 güven aralığına sahip ankete katılan yurttaşlar, ‘‘Türkiye’de yargı bağımsız mıdır?’’ sorusuna sadece yüzde 34 oranında “bağımsızdır” cevabını verdi. Yeni sistemle beraber Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyesinin hemen hepsini Cumhurbaşkanlığı belirliyor. Öte yandan Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AHİM) ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarına da uymayarak kendi bildiğini okumaya devam etti. “Siyasi tutuklular” eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın tutuklanmalarının Anayasa’ya aykırı olduğu ve bir an önce serbest bırakılmaları gerektiğine dair karar verilmesine rağmen bu karara uyulmadı. Kavala ve Demirtaş’a beraat çıkmadı. Erdoğan’a hakaret davaları rekor üstüne rekorlar kırdı. “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “hükümeti aşağılama” suçlamasıyla 2022'de tam 16 bin 753 kişi ceza mahkemelerinde hâkim karşısına çıkarıldı. Gazeteci Barış Pehlivan ile TİP’ten milletvekili seçildiği halde tutuklanmasına devam eden Can Atalay da halen cezaevinde bulunuyor. BirGün yazarı Timur Soykan ‘Yargıda rüşvet çarkı’ haberiyle adliyelerde yaşanan skandalları ifşa etti.

∗∗∗

DEMOKRASİDEN ÇOK UZAKTAYIZ

BirGün’e konuşan Anayasa Hukuku Profesörü Şule Özsoy Boyunsuz, “Cumhuriyet dar anlamda düşünürseniz yönetim biçimi olarak devlet başkanının soy esasına dayalı gelmemesi derseniz Türkiye’de cumhuriyet var. Ancak Türkiye’de cumhuriyet kavramı ulus devlet devrimini ifade ediyor. Bu devrim egemenliğin dünyevileşmesi, hukukun, yaşam tarzının, özgürlüğün laikleşmesi… Bunları bünyesinde barındırıyor” dedi. Türkiye’nin ulus kimliği bütün bu kavramları bünyesinde barındırdığına dikkat çeken Boyunsuz, “Türkiye bütünleşik bir üst ulus kimliği konusunda çok başarılı değil. Şu anda toplumu bölen popülist bir iktidar var. Yönetimdeki iktidar, ulus devlet devrimlerinin dünyevileştiren, laikleştiren, demokratikleştiren yönleriyle barışık değil. Hem demokratik değil hem de siyasal İslamcı kimliği sebebiyle öbür kimlikle çatışma içerisinde bulunan bir yapıyı temsil ediyor” ifadelerini kullandı.

Anayasa Hukuku Profesörü
Şule Özsoy Boyunsuz

Boyunsuz, “Tarikat ve cemaatlerin devlet, yargı içerisinde örgütlenmesi her bakımdan hukukun ve devlet örgütlenmesinin laikleşmesiyle ilgili bütün kuralların dejenere edilmesi, Anayasa’nın maske bir Anayasa’ya dönüşmesi, insanlara yaşam tarzı baskısı yapılması da cumhuriyet kavramlarıyla çok bağdaşık değil. Cumhuriyet devriminin yapılış amacı demokrasiydi ve oradan da çok uzakta bulunuyoruz” diye konuştu.

Devlet yapılanması içerisinde rasyonelliğin yitirildiğine dikkat çeken Boyunsuz şunları söyledi: “Toplum laikliğin neden önemli olduğunu her gün daha iyi anlıyor. İnsanlara sorduğunuz zaman tarikat ve cemaat yapılarının devlet içerisinde örgütlenmesini hoş göreceklerini düşünmüyorum. Türkiye sivil bir otoriterlikle yönetiliyor, seçimlerse gerçek bir rekabet ortamı içerisinde yapılmadı. Kamu imkânları, devlet baskısına rağmen toplumda önemli bir siyasal direnç var. Bu direncin motivasyonunu da kırmamak gerekir. Dönem dönem Türkiye otoriter yönetimler içerisinde giriyor ama buralardan çıkacak direniş gücü de kendi içinde gizli. En çok da muktedirler bilir bu potansiyelin varlığını, Gezi Davası da o potansiyele gözdağı vermek içindir.”