Saadet gidince dünya, ezilenlerin ve sömürülenlerin âlemini değiştirmek ve bir eşitler âlemi kurmak isteyen bir kadını kaybetti...

SON YAZISINDA BAŞBAKAN’A SORDUĞU SORULAR ARDINDA KALDI
Feminist hareket Saadet’ini kaybetti

HANDAN KOÇ

Saadet gidince dünya, ezilenlerin ve sömürülenlerin âlemini değiştirmek ve bir eşitler âlemi kurmak isteyen
bir kadını kaybetti...

Sevgili arkadaşımız Saadet Özkal Arıkan’ı 19 Nisan günü toprağa verdik. Saadet 1944'te başladığı hayat yolculuğuna çok fazla güzel şey sığdırmış bir kadındı, benim 80 sonrası yükselen feminist mücadele içinde tanıdığım, birlikte düşünme ve hareket etme şansı bulduğum için kendimi şanslı gördüğüm bir dostumdu.

Saadet gidince dünya, ezilenlerin ve sömürülenlerin âlemini değiştirmek ve bir eşitler âlemi kurmak isteyen bir kadını kaybetti. O aniden gidince evladı, torunları, sevenleri, sevdikleri biriciklerini kaybetti. Bir de ne var benzersiz bir zamanın ve deneyimin insanları olan İKD'li kadınlar ve biz feminist kadınlar çok tatlı ve parlak bir yol arkadaşımızı kaybettik. Saadet'in ardından sevgili arkadaşları Aynur, Figen, Nermin, Saynur, Sevgi, Şener şöyle yazdılar:

“1989 yılı… Tünel’deki Kadın Kültür Evimizde kadın olarak yaşadıklarımızın bir tesadüf olmadığını birbirimize anlattığımız yıldı… Samimiydik, kendimizi de katarak tarihimizi anlatıyorduk uzun uzun, şaraplar içip, birbirimizi kucaklayıp, şarkılar söyleyip, danslar edip hayatın içinde birbirimizi sevmeye başladığımız yılların başlangıcıydı... Hep sevdik birbirimizi, hep anlamak istedik, otoritesizdik, hiyerarşisizdik yani sahiciydik hayatlarımızda… Çok sokaklara döküldük, hatta feminist tarihimizdeki boşanma eylemimizde sevgili Saadet ve Faruk’u boşadık. Gülerek anlattık bu anımızı hep Saadetimiz cesurdu, asiydi, sevdikleriyle yaşadı, kitapların dünyasını çok sevdi, çok sayıda yazarın kitaplarını çevirdi, kitaplar yazdı. Bize de bir dolu anı bırakıp toprağa saklandı. Hayat nihayetinde anılar bütünü… Biz Saadet’i ve anılarımızı çok sevdik… “

Sevgili Saadet'in tabutu Şişli camiinin avlusunda kadınların omuzlarında ve ellerinde yükselirken pek çoğumuz içimizden herhalde ”Ah! Ah! İstanbul feminizminin eşsiz ocaklarından biri olan Kadın Kültür Evinin duvarları olsa da konuşsa“ diye geçirdik. Ama şu var ne Saadet ne de bizler işi sadece duvarların ve kaldırımların hafızasına bırakacak kadınlar değiliz. Nitekim Saadet 1980 öncesi İlerici Kadınlar Derneği (İKD) içinde yaşayıp, eyleyip ettiklerini 1996'da basılan “Ve hep birlikte koştuk “ adını verdiği kitapta anlatmıştı. Şu anda baskısı bulunmayan bu eşsiz kaynak kitap eminim yakında tekrar yayınlanacaktır.

Amargi tarafından 2005'te yayınlanan Kadın Hareketinde Mücadele Deneyimleri-Özgürlüğü Ararken kitabında da Saadet İKD deneyimini anlatır, soruları cevaplar. Bu kitapta 1989 yılında İstanbul'da yapılan Kadın Kurultayı’nın kendisini etkileyen ve feminist hareket içinde yer almasını sağlayan en önemli etkinlik olarak gördüğünü söyler. 1975-1980 arasında içinde yer aldığı İlerici kadınlar Derneğini anlatırken, İKD'nin neden TKP'nin başlattığı bir hareket olmasına rağmen TKP'nin değil kadınların eseri olduğunu anlatır. İşin en zor yanının neden kadın sorunu olarak çözümlediğimiz meselenin içinde kendimizi görmek olduğunu analiz eder.

Saadet anısı benim için ışıktır, ısıdır, akıldır, paylaşmaktır, cesarettir. Saadet Türkiye feminizminin çok etkili kampanyalarının içinde yer aldı. O bende ve tüm yol arkadaşlarının hafızasında "Flört fahişelik gibidir" diyen Cemil Çiçek'e "Düdük gibi laf etmişsin desek ya" önerisini getirirkenki ses tonu, "mor iğne iyi olur ya" derken savurduğu kahkahası, "geceleri de istiyoruz" derkenki edası boşanma eylemindeki direnciyle hep canlı kalacak. Ben onu her zaman yüksünmeden yardım isteyebilmemi sağlamış olan eşsiz şefkatiyle de hep hatırlayacağım. O bize ve feminist tarihe izini bıraktı. Düşüncelerini ve yaptıklarını yeniden ele almak her zaman ufuklar açacaktır. Çünkü o bir yerde, bir anda saplanıp kalmayı hiç sevmezdi. Mesela çoğu yol arkadaşı onun yirmi yıl mesleğini yerine getirmiş bir inşaat mühendisi olduğunu, harika bir anne ve anneanne olduğunu, dünyanın en matrak insanlarından biri olduğunu ve iyi bir yayıncı, önemli bir çevirmen olduğunu bilmezdi. Saadet kadınların en eşsiz yanının hiçbir işi ”ayrıntı“ olarak görmemeleri ve “ayrıntıları” küçümsememeleri olduğunu söylerdi. Ama ne var ki hayatında devam eden bir çizgi vardı. Şöyle ki insanlığı hele ki kadınları boyunduruk altına alan tüm kurallar onun hep düşmanı oldu.

2000 Temmuz’unda Pazartesi dergisinde boşanma eylemine katılan başka arkadaşlarla birlikte on yıl sonra o süreci yeniden anlatmıştı. (http://www.pazartesidergisi.com/pdf/64.pdf)

Saadet geçen yıl Feminist Politika dergisinin 12. sayısı için yine boşanma eylemiyle ilgili bir kez daha yazdı. Bu son yazısında tarihe not düşmüyor hesap soruyordu. Bu yazı bugün tüm feministlerin elini yakan bir mektuptur. Ne diyelim, Saadet'in ardından bu yazıyı her yerde herkesle paylaşmak boynumuzun borcu olsun. Onun davamızı kendi deyişi ile “Allah’ın mahkemelerine kadar“ götürdüğüne eminim.