‘Ben Fidel’ oyununun yazarı ve yönetmeni Onur Erbilen, “Fidel Castro sadece Küba halkının değil, dünyanın bütün yoksullarının umudu ve sesi oldu. Fidel yaşamıyor olsa da fikirleri ve idealleri yaşamaya devam ediyor” diyor.

Fidel Castro fikirleriyle sahnede
Fotoğraf: BirGün

Eda KÖPRÜ YILMAYAN

Emperyalizme karşı ülkesini savunan, dünya tarihine adını yazdıran Küba halkı ve Fidel Castro’nun mücadelesi tiyatro sahnesinde. Onur Erbilen’in yazıp yönettiği ‘Ben Fidel’ oyununda Fidel Castro’yu Tolga Pancaroğlu canlandırıyor. Meddah geleneğinin izinden giden Erbilen, 80 dakikada koca bir devrimi anlatmayı başarıyor. Erbilen’le ‘Ben Fidel’ oyununu konuştuk.

Fidel Castro’yu tiyatroyla anlatmaya nasıl karar verdiniz?

Her şey Küba’yı anlatmak istememle başladı. Küba’nın bir yeryüzü cenneti değil ama düşlerimizdeki cennete en yakın yer olduğunu düşünüyorum. Küba’yı Fidel Castro olmadan anlatmak imkânsız, belki tek değil ama devrimin en önemli mimarı kuşkusuz o. Küba’yı araştırdıkça Fidel Castro’yu daha yakından tanıdım, köklerine bağlılığı, emperyalizme taviz vermeyişi, halkına olan sevgisi, kararlılığı ve ömrünce tükenmeyen mücadele azmi beni ona daha da yakınlaştırdı. Küba’yı onun yaşamı üzerinden anlatmam daha anlamlı olacaktı, ben de öyle yaptım.  

Onur Erbilen

Metni nasıl kurguladınız? Ne tür kaynaklardan beslendiniz?

Fidel ve Küba’yı araştırınken çok fazla yalan ve kirli bilgi olduğunu fark ettim. Birçok kaynak Küba’ya ABD, yani emperyalizm penceresinden bakıyor. Fidel ve Küba’yı aktardığını iddia eden bu tür kaynaklar çok vaktimi aldı ama Küba’ya olan inancımı sarsmadı. Yerli ve yabancı çok fazla kaynaktan araştırma yaptım, Kübalılarla vakit geçirdim… Oyunu yazmaya 2015’te başladım, Fidel Castro yaşıyordu ve oyunun adı Efsane Yaşıyor olacaktı. Metnin henüz başlarındayken Kasım 2016’da Fidel Castro yaşamını yitirdi.

Araştırma sürecimde Fidel Castro’yu öylesine sevmiş ve bağlanmıştım ki neredeyse onunla nefes alıyor gibiydim, ölüm haberini alınca nefesim kesildi… Onu düşünmek beni derin bir hüzne boğuyordu, uzun süre kafamı toplayıp masanın başına oturamadım, dosyayı rafa kaldırdım. Fidel yaşarken emperyalistler Küba’da halkın devrimden memnun olmadığı, devrimin Fidel’in dayatması olduğu, o öldüğünde ise son bulacağı yalanını pompalıyorlardı. Ama yanıldılar. Fidel’in ölümünden sonra Küba’nın emperyalizme teslim olmayıp, Küba halkının devrime eskisinden daha çok sahip çıktığını görmek beni tekrar motive etti. Ölümünden üç yıl sonra Efsane Yaşıyor dosyasını açıp yazmaya başladım ve ortaya ‘Ben Fidel’ çıktı. 

80 dakikada büyük Küba devrimini ve liderini anlatmak kolay olmasa gerek. İzleyenler için de devrim tarihine ışık tutan bir oyun. Bu devrimi 80 dakikaya nasıl sığdırdınız?

Metni oluştururken ve sahnelerken Türk Tiyatrosu’nun anlatı, meddah geleneği yolumu çok aydınlattı. Bilirsiniz meddah hikâyesini yaşamış gibi soluk soluğa ve sadece üç aksesuar kullanarak anlatır. İzleyenleri üç aksesuarla küçücük bir alanda öylesine duygulara sokar, öylesine soluksuz maceralar yaşatır ki, sonunda anlattıklarını yaşamadığını, bir yerden okuduğunu ya da dinlediğini söylediğinde, anlattıklarının büyüsünde olan izleyici bu itirafa inanmaz. İşte Ben Fidel, Türk Tiyatrosu’nun bu çok özel ve büyülü özelliğiyle yazılıp sahnelenince, seyircinin sıkılmadan, algısı dağılmadan izlemesinin önü açılmış oldu. Tabii burada çok başarılı ve çalışkan bir oyuncu olan Tolga Pancaroğlu’nun acting ve anlatan arasındaki müthiş geçişleriyle ortaya koyduğu performans ve kusursuz aksesuar kullanımı olmasaydı, en önemlisi de batıyla gelenekseli birleştirme fikrine inanmasaydı, bu kadar anlatı üzerine kurulu bir oyun tek solukta izlenebilir olmazdı.    

Oyunu izleyenler salondan nasıl çıkıyor? Seyircilerle sohbet etme şansınız oldu mu?

Seyircinin salondan büyük bir coşkuyla çıktığını görüyorum. Ben Fidel, Küba halkının emperyalizmi nasıl dize getirip insani kazanımlar elde ettiklerini anlatıyor. Sohbet ettiğim seyircilerden Fidel ve Küba’yı bilenler, bu insani kazanımları ve mücadele azmini hatırlattığımız için teşekkür ediyorlar, bilmeyenler ise oyundan çok şey öğrendiklerini söylüyorlar. Küba’da olan bitenleri ilk defa bizim oyunu izleyerek öğrendiklerini söyleyenler beni hiç şaşırtmıyor. Çünkü insanlar iki sistem arasına; yırtıcı kapitalizm ve SSCB’de başarısız olmuş sosyalizm arasına sıkıştırıldılar. Sermaye ve burjuvazi bize “yaşadığın bu sistemde mutlu olmazsan sonun SSCB’deki gibi olur” diyerek parmağını sallıyor.

Peki Küba? Hâkim güçler yani emperyalizm Küba’ya sadece ticari değil düşünsel olarak da ambargo uyguluyor. Küba’daki insani kazanımların diğer dünya yurttaşları tarafından bilinmesi istenmiyor, çünkü Küba üçüncü yol. Dünyayı zenginler yönettikleri sürece savaşlar bitmeyecek, geniş halk kitleleri eğitime, adalete, eşitliğe kavuşamayacak, karınlarını doyuramayacak, barınacak yer ve iş bulamayacak, düzgün bir sağlık hizmeti alamayacaktır. Dur demezsek sermaye insanlığı da gezegenimizi de talan etmeye devam edecek. Bu kötü gidişatın önüne Küba modeliyle geçilebilir. Eksikler olmasına rağmen insanlık adına çok yol kat ettiler. Fidel sadece Küba Halkı’nın değil, dünyanın bütün yoksullarının umudu ve sesi oldu, dünyanın en unutulmuş yerlerinde yaşam mücadelesi veren yardıma muhtaç insanlara ulaşmaya, onların çığlığını dünyaya duyurmaya çalıştı. Fidel yaşamıyor olsa da fikirleri ve idealleri yaşamaya devam ediyor. Şu anda Küba insanlığa ışık tutmaya ve yoksullara yardım etmeye devam ediyor. Dünyanın en ulaşılmaz bölgelerine insansız hava aracıyla taşınan akıllı bombalar değil doktor ve ilaç gönderiyorlar. Her birimiz Fidel olabiliriz, gerçekleri görmezden gelmeyelim ve başkalarını da en az kendimiz kadar sevelim yeter. Ben Fidel, izleyicileri Küba’nın üçüncü yol olduğu üzerine düşündürebilir, onlara “Ben Fidel” dedirtebilirse başarılı olduk demektir.