İsrail’in 80 günden fazla süredir Gazze’de yaşattığı katliamlar tüm dünyanın tepkisini çekti. Kamuoyunun neredeyse üç aydır ana gündemi, Siyonist işgale karşı Filistinlilerin direnişi. BirGün'e konuşan FHKC liderlerinden El Tahir, solun Filistin direnişinin temellerini oluşturduğunu söyledi. El Tahir "Siyonizm ve emperyalizme karşı direnişimiz kendisini kanıtladı" diye konuştu.

Filistin yenilmeyecek
İsrail önceki gün El Magazi Mülteci Kampı’na hava saldırısı düzenledi. (Fotoğraflar: AA)

Umut Can FIRTINA

Hamas'ın 7 Ekim'deki Aksa Tufanı operasyonu sonrası İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında yaşattığı katliam tüm dünyanın gözünü Gazze Şeridi'ne çevirdi. İsrail'in savaş makinesi, o günden bu yana abluka altına aldığı Gazze'de 20 binden fazla Filistinliyi katlederken, emperyalist Batı'nın Siyonist işgale desteği ile uluslararası kuruluşların etkisizliği gözler önüne serildi. İşgalci İsrail'in katliamlarına ve emperyalist Batı'nın buna desteğine Şili'den Japonya'ya, Fransa'dan Güney Afrika'ya "Nehirden denize özgür Filistin" sokaklarda, meydanlarda en çok haykırılan cümle oldu.

Dünya kamuoyunda sanılanın aksine ne Siyonist işgal son yıllarda ortaya çıkan bir durum ne de bu işgale karşı direniş her zaman İslamcıların güdümündeydi.

1948’de Filistin'de İngiliz mandasının sona ermesinden saatler sonra İsrail Devleti bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine bölgedeki Arap ülkelerinin ilan ettiği Birinci-Arap İsrail Savaşı'nı kazanan İsrail, topraklarını genişleten taraf oldu. "Felaket" anlamına gelen "Nakba" olarak bilinen bu olaylar silsilesi, yüz binlerce Filistinli topraklarından sürülmesiyle sonuçlandı.

Yalnız bırakılan, İsrail'in tanklarına, tüfeklerine karşı taşla, sopayla direnen Filistinliler arasında direniş grupları oluşmaya başladı. 1967'de Dr. George Habaş tarafından birkaç direniş grubunun birleşmesiyle Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) kuruldu. Marksist-Leninist bir örgüt olan FHKC, Arap ve Yahudi halklarının barış içinde bir arada yaşayacağı tek bir Filistin devleti için yıllarca mücadele etti. 1980'lere gelindiğinde, emperyalist ülkelerin sola karşı büyüttüğü İslamcı yapıların Ortadoğu coğrafyasındaki yükselişi, Filistin’i sağın radarına soktu. Filistin direnişi, yıllar içinde Hamas ve İslami Cihad gibi İslamcı örgütlerin birleştiği Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) hâkimiyetine geçti.

FHKC Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Mahir El Tahir, Siyonist işgale ve Filistin direnişine ilişkin BirGün'ün sorularını yanıtladı.

Mahir El Tahir
FHKC Uluslararası İlişkiler Sorumlusu

İsrail’in Filistin işgali ve yıllardır devam eden saldırılarına karşı Filistin direnişinin genişliği ve kapsamı konusunda bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Hiç şüphesiz, 1948'deki felaketin üzerinden 75 yıl geçti ve bu, Filistin halkının sürgününü içeren, modern çağın en dehşet verici suçlarından birini temsil ediyor. Filistin halkı, o felaketten bu yana topraklarını özgürleştirmek ve işgalcileri bu topraklardan çıkarmak için mücadele ediyor. Filistin halkına yönelik birçok katliam yaşandı. Deir Yasin veya Tantura gibi katliamlar, İsrail'in Gazze'ye yönelik terör politikasının zirve yaptığı olaylar meydana geldi. Gazze'ye yönelik tamamen yıkıcı bir soykırım savaşı izlendi. Ancak halkımız direniyor, asla pes etmeyecek ve geri adım atmayacak. Düşmanın irademizden daha güçlü olmadığını ve eninde sonunda topraklarımızı geri alıp ülkemizi özgürleştireceğimizi göstereceğiz.

Elbette, Filistin direnişi, geçmiş on yıllarda Siyonist işgale karşı büyük savaşlar yürüttü ve çeşitli fraksiyonlardan oluşan Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğinde, tüm mücadele biçimlerini uyguladı. İsrail, 1948'de işgal edilen Batı Şeria'da ve diğer yerlerde yerleşim politikasını sürdürürken, sürekli olarak kutsal Mescid-i Aksa'ya saldırılar düzenledi.

Bu terör eylemleri ve işgal politikası karşısında "Aksa Tufanı" operasyonu savunma amaçlı bir tepki olarak gerçekleşti. Filistin halkı, Batı Şeria, Gazze, Kudüs ve 1948'de işgal edilen topraklarda tam bir direnişi sürdürüyor. Bu mücadele devam ediyor ve Filistin'de genel bir ayaklanma ve sürekli çatışmaların yaşandığı bir noktaya doğru ilerliyor. Bu savaş devam ediyor, topraklarımızı ve ülkemizi özgürleştireceğimiz ana kadar devam edecek.

Yıllardır devam eden bu direnişte Filistin solunun konumu nedir?

Şüphesiz ki Filistin solu, Filistin halkının ulusal mücadelesinin seyrinde temel bir güç olmuştur. Geçtiğimiz günlerde de 11 Aralık 1967'de kurulan FHKC'nin kuruluş yıldönümünü, bu zafer dolu başlangıcın ardından geçen 56 yılı kutlamış bulunuyoruz.

Filistin solu, başında FHKC olmak üzere, Filistin Ulusal Hareketi içinde Filistin Kurtuluş Teşkilatı çerçevesinde temel bir fraksiyon oluşturdu. Uzun mücadele sürecimizde Filistin halkının kurtuluşu için binlerce şehit vermiş, FHKC olarak bu uzun yolculukta önemli bir rol oynamıştık. Ayrıca, dünya çapındaki ilerici güçlerle, özellikle sol güçlerle derin ilişkiler kurduk ve Filistin meselesini küresel kamuoyuna açıklamada kilit bir rol oynadık.

SOLUN GÜCÜNÜ ARTIRMALIYIZ

Şeffaf olmak ve açıkça ifade etmek istiyorum ki Filistin solu, Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra bir gerileme yaşadı ve bunun nedenleri hem nesnel hem de öznel faktörlere dayanıyor. Filistin'deki ve Arap dünyasındaki sahnede dini akımların yükselişi gerçekleşti. Bu gerilemenin nedenlerine detaylı bir şekilde girmeyeceğim, ancak bu gerilemenin nedenlerini ele almalı ve solun gücünü Filistin, Arap coğrafyası ve dünya çapında artırmak için çalışmalıyız. Özellikle küresel emperyalizmin ve dünya sermayesinin halkları ve kaynakları yağmalama eğilimini anlamışken, dünya genelinde çok kutuplu bir dünyaya geçişin belirgin olduğunu gözlemliyoruz. ABD'nin dünya genelindeki gerilemesinin, halkların mücadelesi ve çok kutuplu yeni bir dünya düzeni yaratma yolundaki çabaların bir sonucu olduğunu söylemek istiyorum.

Belirttiğim gibi, son yıllarda yaşanan gerilemeye rağmen, Filistin solu ve özellikle FHKC, Filistin halkının ulusal mücadelesinde temel bir rol oynamaya devam ediyor. FHKC, Filistin Kurtuluş Örgütü çerçevesindeki ikinci büyük örgüt konumunu koruyor. Biz, Gazze Şeridi'nde, Batı Şeria'da ve işgal altındaki diğer bölgelerde bağımsızlık savaşlarına katılıyoruz. Ayrıca, halkımızın yaşadığı her yerde, mülteci kamplarına veya dünyanın dört bir yanına dağılmış olsalar da, Filistin halkı nerede bulunursa bulunsun, FHKC de orada bulunuyor. Dolayısıyla, Filistin solu, özellikle de FHKC, Filistin ulusal kurtuluş hareketinin seyrinde kritik bir rol oynuyor. Ancak, dediğim gibi, üzerimizdeki tozu silkeleyip rolümüzü geliştirmek için çalışmamız gerekiyor.

FHKC ile Hamas arasında mevcut bir ilişki var mı ve varsa bu ilişkiden hangi ölçüde bahsedebiliriz? Mücadelelerinizde ne gibi farklılıklar var?

Halk Cephesi, görüş ve tespitlerini dünya üzerindeki olaylarla ilgili olarak bilimsel sosyalist yaklaşıma dayandırır. Bu nedenle Hamas ile aramızda özellikle sosyal konularda birçok fark bulunuyor. Ancak, bugün ulusal kurtuluş aşamasındayız.

Ulusal kurtuluş aşamasında olan bir halk olarak, topraklarımız baskıcı bir düşman tarafından işgal edilmiş durumda. Siyonist varlık, Filistin halkına karşı her türlü saldırıyı gerçekleştiriyor ve bu bölgede bağlı olduğu küresel emperyalizmin yararına işlevsel bir rol oynuyor. Bu nedenle, Filistin ulusal hareketinin çeşitli unsurları ile Hamas veya İslami Cihad Hareketi gibi dini fraksiyonlar arasında güçlü ilişkilerin olması doğaldır. Bunlar, işgale karşı mücadele eden Filistin halkının temel bileşenleridir. Dolayısıyla, toprakların özgürleştirilmesi için tüm güçlerin birleştirilmesini gerektiren bir aşamada, sol ve İslami akımlar arasında ilişkiler olması doğaldır. Bu aşamada, ana çatışmayı Siyonist işgale yönlendirmek için hiçbir dışlama olmadan, tüm güçleri içeren geniş bir ulusal cephe inşa etmemiz gerekmektedir. Ulusal kurtuluş aşamasında yapılan ittifaklar, toprakların özgürleştirilmesi amacıyla politik bir temele dayanmaktadır.

EMPERYALİZMLE SAVAŞ

Savaşın ilerleyen aşamalarında neler olacağını düşünüyorsunuz?

Şüphe yok ki Aksa Tufanı, kelimenin tam anlamıyla her açıdan tarihi bir savaştır. Bu savaş, Filistin halkının ve dünya özgür halklarının tarihinde bir şan sayfası oldu. Bir dizi gerçeği doğruladı.

Bunların başında ABD'nin Filistin halkının ve dünyadaki tüm halkların başlıca düşmanı olduğu gerçeği bulunuyor. Bu savaş gerçekleştiğinde, Başkan Biden, Savunma Bakanı Austin ve Dışişleri Bakanı Blinken, İsrail'e her türlü desteği sağladı ve etkili bir şekilde Siyonist anlatıyı benimsedi. Bu, onların Filistin halkına karşı yürütülen bu savaşı yöneten kişiler oldukları anlamına geliyor.

Bu savaş, uluslararası hukuk veya insan hakları hukuku olmadığını, dünya genelinde bu yasaların ayaklar altına alındığını doğruladı. ABD, ateşkese engel olmak için defalarca veto yetkisini kullandı, bu da çocukları, kadınları öldüren, evleri insanların başına yıkan, hastaneleri, camileri, kiliseleri yerle bir eden İsrail varlığına soykırım konusunda tam yetki verdi. Halkımızı topraklarından ve ülkelerinden sürgün etme amacıyla kullanıldı. Bu savaş, bazı Siyonist ve Amerikan medya organlarının tasvir ettiği gibi Hamas ve İsrail arasında değil, tüm Filistin halkının Siyonist işgale karşı savaşıdır.

Düşmanın ana hedefi, insanları sürgün etmek ve Gazze Şeridi'ni yaşanılamaz bir yer haline getirmek. Ancak halkımız topraklarında kalmakta kararlı ve Siyonist işgal başarısız olacak. En güçlü orduya karşı 80 gün gerçek bir savaş verdik ve dünyaya bu ordunun mağlup edilebileceğini kanıtladık. Filistin direnişi, tüm fraksiyonlarıyla başarılı oldu. Halkımız bu ordunun üstesinden gelmeyi ve onu aşağılamayı başardı.

Şüphesiz ki, kritik bir aşamayla karşı karşıyayız ve Amerikan yönetimi ile İsrail varlığının savaş sonrası döneme ilişkin birçok kötü niyetli planı ve senaryoları var. Bazıları, Gazze Şeridi'nde uluslararası güçlerin varlığından bahsediyor, bazıları ise İsrail varlığının Gazze Şeridi'ni işgal ederek üzerinde tam kontrol sağlamak istediğinden. Ancak düşman, askeri olarak başaramadığı şeyi politik olarak başaramayacak.

Bununla birlikte, yaşananların politik yön ciddi bir konu. FHKC olarak tüm Filistin fraksiyonlarına sunduğumuz bir çalışma belgesiyle bunu ortaya koyduk; birleşik ulusal acil durum liderliğinin oluşturulmasına yönelik. Bu, Filistin mevcudiyetine odaklanan askeri ve politik mücadeleyi yönetmeyi öngörüyor. Ayrıca gelecek aşamada tüm politik risklerle yüzleşmek için bir mücadele programına dayanıyor. Aksa Tufanı Muharebesi'nde elde edilen tarihi başarıyı korumalı ve bu zaferi politik olarak sonlandırmaya yönelik herhangi bir girişimi engellemeliyiz.