Prof. Dr. Oğuz Oyan: Varlık Fonu ile amaçlanan, Saray’ın yeni kaynaklara doğrudan el koyması ve bunun denetim dışı kalması

Fonla amaçlanan Saray’ın ekonomik gücünü artırmak

Değeri milyarlarca lirayı bulan kamu varlığının, olası Anayasa referandumu öncesinde, yönetiminde Saray danışmanının da bulunduğu Türkiye Varlık Fonu’na aktarılması tepkilere neden oldu. Prof. Dr. Oğuz Oyan, “Türkiye gibi bütçe açığı bulunan bir ülkede böyle bir fon kurulmasının, Varlık Fonu’nun temel kuruluş ilkelerine aykırı olduğuna” dikkati çekti. “Amaçlanan, Saray’ın yeni kaynaklara doğrudan el koyması” diyen Oyan’ın, Varlık Fonu’nun iki yeni kararname ile daha da genişletilmesiyle ilgili olarak BirGün’e yaptığı değerlendirme şöyle:

Zorlama bir fon
“Türkiye gibi bütçe açığı bulunan bir ülkede Varlık Fonu kurulması zaten, fonun temel kuruluş ilkelerine aykırı. Bu zorlama bir fon. Hangi ihtiyaca cevap verdiğine bakmak lazım. Amaçlanan Saray’ın yeni kaynaklara doğrudan el koyması, tahakküm etmesi, yönlendirmesi. Bütün bunların denetim dışı kalması.

Çok cüretkâr bir adım
Özal’dan başlayarak sağ iktidarların ülkeyi bütçe dışı fonlarla yönetme alışkanlığına sahip oldukları, denetimsiz kaynak harcama iştahları bilinen bir gerçek. Ancak bugün geçmiş fon örneklerinden çok daha cüretkâr bir adım atıldı. Özal döneminde çığ gibi çoğalan fonları hatırlamakta fayda var. Toplu Konut Kamu Ortaklığı Fonu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu gibi fonlar, aslında bütçeye girecek kaynakları yolunu saptırarak fona aktaran, yeni kaynak yaratmayan, bir kısmı borçlanmayla çalışan fonlardı. Bu fonlar 1991 yılına gelindiğinde bütçe gelirlerinin toplamının yüzde 57’sine ulaşmıştı. Türkiye bu durumdan kurtulmak için 10 yılını verdi ve 2001’de IMF programıyla fonlar tasfiye edildi. Ancak AKP iktidarıyla birlikte yeniden fon üretilmeye başlandı. Köprü, havaalanı, alt-üst geçitler, şehir hastaneleri gibi yatırımlar, çok büyük hazine borçlanmasıyla yapılıyordu. Harcamaları bütçe dışına çıkarılıyordu.

Fon doğrudan Saray’dan yönetilecek
Varlık Fonu’nun amaçlarından biri Hazine’nin açığını yamamak. Bu fon ile Saray’a, birçok kaynağı, bankaları doğrudan yönetme imkânı verilecek. Bu fonun yönetiminde Başbakan tarafından atanmış beş isim bulunuyor. Başbakan’ı doğrudan Saray’ın atadığını düşünürsek, bu isimleri de kimin görevlendirdiği ortada. Fonun yönetimine Saray danışmanı Yiğit Bulut’un da bulunduğu Erdoğan ile yakın temas halinde çalışacak bir heyet atanmış durumda. Bu fon doğrudan doğruya Saray’dan yönetilecek, Sayıştay denetimine tabi olmayacak. Özellikle 17- 25 Aralık’ın hesabının verilmediğini düşünürsek, çok şaibeli bir durumla karşı karşıya olunduğu daha iyi anlaşılır.

Bankaları çökertir
Kamu bankalarının bu fona aktarılması bu bankaları çökertecek bir uygulama. Bu durum akıllara bankaların tasfiyesi iddialarını getirir. Özelleştirmeye karşıyım, ama bu bankalar özelleştirilseydi daha az zarar görürdü. ‘Kaynak’ diye aktardıkları kamu arazileri. Zaten Hazine’nin envanterinde, devletin tasarrufunda olan hiçbir kısıtlamayla karşılaşmadan kullanabildikleri, satıp kiralayabildikleri kaynakları ‘bakanlık denetimine bile bırakmadan doğrudan kendim yöneteyim’ yaklaşımı, kendi içlerindeki güvensizliğin de göstergesi.

Örtülü ödenek yetmiyor
Bu kararname ile Anayasa değişikliğiyle getirilmek istenen ‘tek adam’ yönetimine uygun bir varlık yönetimi kuruluyor. Saray’ın ekonomik gücünü artıran bir uygulama. Örtülü ödenek yetmiyor, daha fazlası gerekiyor. Anayasa referandumunda ‘hayır’ da çıksa istedikleri gerçekleşmiş olacak. Kontrolsüz harcamaların artacağının ve keyfi yönetimin göstergesi bu yapılanlar.”